GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:25
Tarih:23.11.2016

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

17 Kasım 2016 tarihinde vekili olduğum Siirt'in Şirvan ilçesine bağlı Maden köyünde meydana gelen faciayla ilgili olarak, içinde hem jeolog hem mimar hem de mühendislerin bulunduğu teknik ve ilmî bir komisyonla birlikte olayı yerinde inceledik, bir ön rapor hazırladık. O ön raporun özetinin özetini sizinle paylaşmak istiyorum.

Evvela, maden işletme alanının ilk kurulması aşamasında dikkate alınması gereken deprem, yağmur, ışıklandırma ve benzeri durumlar hiç dikkate alınmamış, bunlar raporize edilmemiştir, âdeta orada çalışmak zorunda olanlara "Ya madende çalışacaksın ya ekmeksiz kalacaksın." denilmiştir. Madende çalışan işçilerle ve taziyelerine gittiğimiz ailelerle yaptığımız görüşme ve sohbet neticesinde bu heyelandan önce yaklaşık 80 santimetre büyüklüğünde çatlakların oluştuğu, bunun yetkililere bildirilmesine rağmen önlem alınmadığı ve o çatlaklıkların yerlerinin çamur ve toprakla örtüldüğü, sıvandığı ifade veya iddia edilmektedir; tabii ki araştırmanız gerekiyor.

Yine, bu kişilerin ifadesine göre göçüğün meydana geldiği gün normalin çok çok üstünde patlayıcı patlatılmış ve bu göçüğün meydana gelmesinde bunun da etkisi büyük oranda kendini göstermiştir. Yine görüşme yaptığımız mağdur aile reislerinden birisiyle sohbet ederken aniden o kişinin orada bulunan sivil giyimli birisiyle itişip kakıştığını gördük, araya girdik, sebebini sorduk ve şöyle dedi: "Bu olay meydana geldiğinden beri kiminle bir iki kelam edersek hemen bu sivil giyimliler gelip yanlarında taşıdıkları cihazlarla sesimizi kaydediyorlar, etki altında bırakıyorlar."

Temmuz ayında da bu yıl bir göçük yaşanmış ama Allah'a şükür can kaybı olmamış, temmuz ayında da bir göçük yaşanmasına rağmen, hiçbir tedbir, hiçbir önlem alınmamıştır. Eğer bir önlem alınsaydı belki de bugün bu 16 işçi kardeşimiz aramızda olacaktı.

Kurtarma çalışmalarını orada gönüllü işçiler ve aile fertleri yürütüyorlar. Orada âdeta devlet yok, AFAD yok, Hükûmet yok ve oradaki işletme yetkilileri yok hükmündedir. Üstelik onlardan imza alınmış "Size bir şey olursa bunun sorumlusu yine sizsiniz." diye çünkü bu aynı şirket yetkilileri beş yıl önce Elbistan'da da 9 işçi kardeşimizin göçük altında kaldığı bir faciaya yol açmış ve hesabı sorulmamıştır. Elbistan'daki bu katliamın benzeri çağdaş dünyanın başka bir yerinde meydana gelseydi o şirketin bütün yetkileri ellerinden alınmış olacaktı ve bütün mukaveleleri iptal edilecekti. Ama bizim şirket, üstüne gitmek yerine, kendisine başka maden alanları açılarak peşkeş çekilmiştir çünkü bu ve benzeri şirketler ihmal ve sorumluluklarının birileri tarafından fıtrata bağlanmasını çok iyi biliyorlar. Çünkü bu ve benzeri şirketler, gözaltına alınan Siirt Belediye Başkanı Sayın Tuncer Bakırhan gözaltındayken belediyecilikle ilgili hiçbir soruya muhatap olmamasına rağmen yerine kayyum atandı ama bu şirketin kendi yetkilileri şirketlerine kayyum atanmayacağından emin oldukları için üstelik şu pervasızlığı da göstermişler, demişlerdir ki orada gönüllü çalışanlara: "Kazdığınız toprağı madenin üzerine atmayın, birkaç gün sonra bu madeni oradan çıkarırken zorlanmayalım." Yani birkaç gün sonra tekrar o madeni işletmeye garantili bir gözle bakıyorlar.

Şunu da ifade etmekte yarar görüyorum: Bakın, dinî terminoloji kullanılırken çok dikkat etmek lazım. "Fıtrat" deniliyor, kimse kimseye fıtrat dersini vermeye kalkışmasın. Eğer fıtrat üzerinde bir şeyler yazmak icap ederse 10 tane tez rahatlıkla yazılabilir ve yazabiliriz. Fıtrat, yaradılış demektir, Allah'ın insanı hak, özgürlük ve eşitlik üzerinde yaratması demektir. Yani her insan, her birey dini, rengi, inancı, dili ne olursa olsun özgür doğuyor, hür doğuyor ve eşit doğuyor. Peygamber Efendimiz bunu "..."(X) diyor. "İnsan fıtrat üzerine yani bu hak ve hukuk, adalet ve eşitlik üzerine yaratılıyor." diyor. Dolayısıyla, bugünkü özgürlük ve eşitlik hakları Allah tarafından fıtrat olarak verilmiş yoksa fıtrat, protest halkı, mazlum halkı kendi hatalarına karşı direnmemelerini sağlamak için bir uyutma ve bir çarpıtma terminolojisi içerisinde yer alan bir terim değildir. Yani fıtrat, doğuştan her insanın sırf insan olarak sahip olduğu hak ve hürriyetlerdir, özgürlüklerdir. Bunları sağlamak yerine bu terimi çarpıtarak ve halkın uyutulmasına çalışılarak bir yere varılamaz ve yine "kader ve tevekkül" deniliyor. Bakın, "tevekkül" denilince akla Hazreti Peygamber geliyor. Kendisi savaşlara giderken hem miğferini takıyordu hem de zırhını giyiyordu bir peygamber olmasına rağmen, ondan sonra neticeyi Allah'a bırakıyor ve havale ediyordu, ondan sonra tevekkül ediyordu. Ve kader diyoruz. Kaderin Kur'an'daki karşılığı ölçüdür, tedbirdir, miktardır, dengedir. Onun için, "..."(x) deniliyor; her şey Allah'ın yanında bir ölçü, bir denge, bir miktar, bir teraziyle belirlenmiştir. Eğer o göçüğün meydana geldiği sahada bu kader uygulansaydı, raporlar tutulsaydı, ölçümler yapılsaydı, buranın maden çıkarmaya, dinamit patlatmaya müsait olup olmadığı araştırılsaydı ve ona göre bir karara varılsaydı amenna derdik. Ama Muaviye ve Emeviler kaderi de, fıtratı da kendi iktidarları ve saraylarının devam etmesi için kullandılar. Bizzat Muaviye diyor ki -bunu Muhammed Ammara söylüyor-: "Siz benim servetime karşı çıkmayın, sarayıma ve iktidarıma karşı çıkmayın. Karşı çıksanız da bir şey değiştiremezsiniz çünkü bu Yeşil Sarayı, el-Kasrül-Ahdarı bana kader vermiş, fıtrat vermiş." Oysa, o sarayı ona ne kader vermiş ne fıtrat vermiş. O sarayı ve o hâkimiyeti tamamen Emeviler bir zülüm, bir haksızlık ve anti Hüseynizm bir çerçevede ele geçirmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADRİ YILDIRIM (Devamla) - Söylediklerimin dikkate alınmasını umuyorum ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.