GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:24
Tarih:22.11.2016

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş Edirne zindanından, rehin alındığı koşullardan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir soru göndermiş, önce bunu sizlerle paylaşacağım:

"Bir: Başkanlığını yaptığınız Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 milletvekilinin herhangi bir Meclis kararı olmaksızın tutuklanmış olmaları hususunda herhangi bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?

İki: 10 milletvekilinin hâlen F tipi hücrelerde tek başına tecride tabi tutuluyor olmaları hakkında herhangi bir girişiminiz olacak mı?

Üç: Milletvekillerinin hâlihazırda dokunulmazlıkları devam ediyor olmasına rağmen, bu soru önergesi dâhil bütün yazışmalarının denetime tabi tutulmasını Meclis İçtüzüğü ve Anayasa'ya uygun görüyor musunuz?

Dört: Meclisin saygınlığına bir saldırı olarak değerlendirilebilecek bu uygulamaların HDP'li vekillere yapılıyor olması karşısında sessiz kalmanın parlamenter demokratik siyaseti ve Parlamentomuzu hiçleştirdiğini düşünüyor musunuz?

Beş: Bizimle ilgili daha yargılamalar bile başlamadan kesin hüküm beyan ederek yargıyı tesir altına almaya çalışan Hükûmet sözcüleri, Başbakan ve Cumhurbaşkanı beyanlarına karşı Meclis Başkanı olarak Parlamento üyelerinin adil yargılanma hakkını koruyacak tedbirler almayı düşünüyor musunuz?

Altı: Başkanlığını yaptığınız Parlamentonun 10 üyesinin cezaevinde hangi koşullarda tutulduğunu ve ne tür uygulamalarla karşılaştıklarını yerinde incelemeyi düşünüyor musunuz?

22/11/2016

Selahattin Demirtaş

İstanbul Milletvekili." (HDP sıralarından alkışlar)

Yasama faaliyetlerine bir şekilde devam ediliyor, biliyorsunuz; dolayısıyla bundan sonra kürsüye çıkan bütün arkadaşlarımız bugün zindanda rehin olarak tutulan yoldaşlarımızın mesajlarını, konuşmalarını bu kürsüden her gün sizlerle ve kamuoyuyla paylaşacağız, ta ki bu arkadaşlarımızın gasbedilmiş özgürlükleri iade edilene kadar, bu böyle devam edecek.

Şimdi, sayın vekiller, Abraham Lincoln, malum, özgürlükler beyannamesinin yazıcısıdır ya da bu fikri hayata geçirendir, büyük emeği vardır; ona -Bugünkü durumumuzla çok uyuyor- sormuşlar: "Bu kadar güzel, köleliğe karşı, özgürlükten yana bu kadar güzel şeyler yazmışsınız da Sayın Lincoln bunun yaptırımı ne olacak?" Onun verdiği cevap önemli, İngilizcesiyle söylüyorum: "..."(X) demiş, utancın kudreti ya da utanma gücü olarak tercüme edilebilir.

Yine bir sinemacı, Ingmar Bergman -telaffuzunda sıkıntı çekmiş olabilirim- ona soruyorlar: "Dünyanın gidişatı çok kötü, ne kurtaracak dünyayı?" diye. Onun verdiği cevap tek kelimelik, o da diyor ki: "Utanç." Bizden bir örnek verelim: "El hayâ vel iman." yani "Utanma duygusu imandandır." diye de bizde hadisişerif var.

Şimdi, bizim çocukların sorunu, bizim sorunlarımızdan çok daha önemli. Burada pek yeterince hakkı verilmeyen bir boyutuna işaret edip ondan sonra meseleye geçeceğim.

Sayın vekiller, bütün arkadaşlarımız, bütün siyasal partilerden, burada meselenin değişik boyutlarıyla ilgili çok önemli konuşmalar yaptılar. Çeşitli istatistikler burada dile getirildi. Gözden kaçırılan bir tek husus var çünkü istatistiklere girmiyor. O da nedir? Bu zulme, bu istismara maruz kaldığı için hayatına kıyan kız çocukları ve genç kadınlar. Bunlar hiçbir şekilde istatistiklere böyle adlandırılarak, böyle tarif edilerek geçmediği için, kaç kişi var hayatına kıyan, bunu bilmiyoruz. Ancak cinayetle katledilenler hakkında bir yaklaşık fikrimiz var fakat kendine kıyanlarla ilgili hiçbir fikrimiz yok. "Depresyon." deniyor, "Bunalım geçirdi." deniyor, işte "Çeşitli sorunları vardı." deniliyor, kayıtlara böyle geçiyor. İşte, değerli vekiller, Tekvir suresinin 8 ve 9'uncu ayetlerini hatırlatırım size. O diri diri toprağa gömülen kız çocuklarıyla alakalıdır. Dağlar, taşlar şahit gösterilerek sorulur; "Onlar yarın size 'Bizim suçumuz neydi?' diye sorduğunda" şeklinde başlar ve devam eder. Bu mesele, ta dibinde bir yoksulluk meselesidir aynı zamanda. Siz örfü din hâline getiriyorsunuz. Örfün bütün kötü, küflü, pasaklı alışkanlıklarını bir dinmiş, bir itikatmış gibi sunmaya çalışıyorsunuz ama ne yazık ki bu mesele böyle değil.

Bu çocuklar, İslamiyet öncesi Medine'deki gibi diri diri toprağa gömülmekle eş anlamlı bir akıbetin içindedirler. Ona rikkatle yaklaşıp buna karşı çirkin bir siyasi polemiğin mezesi hâline getirmenin yarın öbür gün her tarafta sorgu suali vardır. En güçlü olanınız bile bunun altından kalkamaz.

"Utanç" dedik. İşte, bundan beri koyacak bir tek şey vardır: "Utanç." Ama burada kalkıp meseleyi istatistikler, örfler... Ölenlerin sayısı bile belli değil. Bunların mağduriyetleri dururken birtakım kaba güdüleriyle bu meseleye yaklaşan erkek zihniyetinin mağduriyetini buraya getirmekten insanı alıkoyacak olan utançtır.

Ahmet Türk, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, İdris Baluken ve diğer bütün milletvekili arkadaşlarımız o cezaevlerine sığmayacak kadar büyüktürler. Özellikle Ahmet Türk için burada hepinizin geçmişte değişik vesilelerle sarf ettiği olumlayıcı yaklaşımları hatırlatırım size. Barış için eğer sorsalar -"Üst akıl, üst akıl" diyorsunuz ya- barışı bir dinamitleyelim bu ülkede diye bir üst akıl oturup istişare etse ne yapabiliriz diye, "Ahmet Türk'e bu zulmü reva görün gerisi kolay." diye bir cevap ilk sırada gelir. Siz, Ahmet Türk'ün şahsına değil sadece, bir halkın onuruna, izzetine, ortak yaşam umuduna ve gelecek umuduna büyük bir sabotaj yaptınız, yoksa bizim bütün yoldaşlarımız, arkadaşlarımız o cezaevine sığmayacak, o zindanlarla zapt edilmeyecek kadar büyük bir onurun ve kavganın içerisinden geliyorlar. Bunlardan murat ettiğiniz her ne ise bunların sadece birisi olacak, diğer hiçbir şey olmayacak. Mesela, bizi yıldırmayı murat ediyorsanız avcunuzu yalayacaksınız. Bizi bezdirmeyi, bizi sindirmeyi, bizi teslim almayı hedefliyorsanız rüyanızda göreceksiniz ama barışı ve ortak yaşamı torpillemeyi, dinamitlemeyi hedefliyorsanız tebrik ederiz, başarmak üzeresiniz. Ha gayret, biraz daha uğraşırsanız, artık bir halk, bu ülkenin içerisinde kendisi için hiçbir gelecek tasavvuru içinde olmayacak.

Belediyelerine bu kadar kutsadığınız, bu kadar önem atfettiğiniz seçimle giremediğiniz kapılardan kayyum eliyle girmekten de insanı bir tek şey kurtarır: Ne demokrasi bilinci ne şey... Bunlar kâfi gelmiyor. İşte, o, "El hayâ vel iman." ya da utanç kudreti. Bundan başka hiçbir şey insanları alıkoyamaz. Vaktinde, daha önce siyasetçilerimize reva görülen muamele, burada, kürsüde riyakâr bir şekilde birçoğunuz tarafından dile getirildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - "Riyakârmış" diyorum, niye? Çünkü devamını getirmediniz. Ondan daha beş beter uygulamalar bugün oluyor, hiç kimseden çıt yok. O gün çıt çıkarmayanları sonradan ne tedirgin etti biliyor musunuz sevgili arkadaşlar? Bu, utanç duygusu. Sizin birçok deneyimli vekil arkadaşlarınız budan dolayı teessürlerini bizimle paylaştılar: "Biz o zaman şunu yapamadık." ya da "Ben o zaman çıktım, buna şu şekilde karşı koydum."

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum, bu önemli.

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - Bitti zaten.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Bitti, bitti.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Gözaltına alınmış, çıkarılmış bir vekil olarak sanırım bir bitirme hakkım var.

BAŞKAN - Bitirin...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - O da şudur...

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Üstünlük vermiyor sizin gözaltına alınmanız.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sayın Belma Hanım...

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Üstün hakkınız yok ki yani, süre doldu.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Siz, Gültan Hanıma o komisyonda yaptıklarınızdan dolayı hiç üzüntü duymuyorsanız....

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Ben görevimi yaptım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - ...utanmıyorsanız yapacak bir şeyimiz yok.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Ben hiç utanmıyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Onun için bana oradan laf atıp durmayın.

Gültan Hanım da oralara sığmaz. 12 Eylülün bütün zulmü ona diz çöktürememiştir.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Sayın Başkan, süresi doldu.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bizim dizimiz toprağa değmez, bunu beklemeyin. Başka bir şey söylüyorum...

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Halk... Halk...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Başka bir şey söylüyorum.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Halk istiyor, halk...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Halk istiyorsa, buyurun, belediyelerde seçime gidelim...

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Önder, lütfen...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - ...bakalım, halk kimi istiyormuş.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Halkın istediği seçim. Seçim ne için var?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - O kayyum oradan içeri girebilecek mi, o zaman göreceğiz.

Onun için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Çök! Çök! Güzel çök! Güzel çök! Daha olmadı, güzel çök!

MİTHAT SANCAR (Mardin) - "Halk istiyor, halk istiyor!" diyen faşistler bunu yaptı. Faşistler yapıyor, faşistler! Gel seçime... Gel seçime... Gel seçime...

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Halk kararını vermiş, vermiş. Halk kararını vermiş. Siz halkın kararını ipotek altına alıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Önder, teşekkür ediyoruz.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Seçim dışında yol mu var?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

Sayın Önder, teşekkür ediyoruz, süreniz doldu.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Utanmıyorsunuz!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Seçilmiş bir vekil için burada 4 siyasal partinin...

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Yazık size, yazık!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Size yazık!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Size yazıklar olsun!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Otur! Millet "Yazık." demiş size vermiş.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Kayyum atamayın o zaman. Sandıkta geçseydiniz. Niye konuşuyorsunuz?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bir dakika arkadaşlar...

BAŞKAN - Sayın Önder, tamamlayalım lütfen...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bitiriyorum, son cümlem Sayın Başkan.

Seçilmiş vekillikler için biz öyle ismini söylemekten imtina da etmedik.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Bizim o kürsüde konuşup yemin edemeyen seçilmiş vekilimiz var. Onun farkı yok değil mi zamanında?

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sus! Sus!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ya, sen ne anlattığını bilmiyorsun ya!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Siz -yemine de geleyim- hemen yanınızdaki arkadaşınıza sorun. Siz neyin müminisiniz, ne yemininden bahsediyorsunuz?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Ya, ne alakası var?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Yeter artık!

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Önder.

Lütfen Sayın Önder, tamam.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Yeminin anlamını biliyor musun da konuşuyorsun? Bu yıl... O yemin bidattır senin itikadınca. Sen ne diyorsun? Bize mi kaldı?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Kürsüyü gasbediyorsunuz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Son bir şey söyleyeceğim...

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Süre bitti... Süre bitti... Hadi!

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Kürsüyü gasbediyorsunuz. Milletin kürsüsü...

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

Sayın Önder, bitirelim...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Dinleyin, önemli bir şey söylüyorum.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Süresi bitti...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - 4 siyasal parti geçen iki dönem önce burada tutuklu vekillerin...

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Sayın Başkan, kürsü süresi tamamlanmış. Bize "Lütfen..." diyeceğinize ona "Lütfen..." deyin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - ...yasama görevini yerine getirebilmesi için söylediği sözlere sahip çıksın. Ne bir fazlasını istiyoruz ne bir eksiğini.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sizden inayet de istemiyoruz. Sizin inayetinizle yaşayacağımıza ölüm bize yeğdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)