GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:22
Tarih:17.11.2016

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; 438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, malumunuz, insanlar toplu yaşama ideallerini gerçekleştirirken hukuk, hak, eşitlik, adalet gibi kavramlara sürekli vurgu yapmaktadır. Hatta en ilkel toplumlardan en sistematik devlet yapılarına varana kadar bu tür vurgulamanın çok net bir şekilde tezahürünü görmekteyiz. Bunu Batı toplumlarında da görmekteyiz, bizim de içinde bulunduğumuz Doğu toplumlarında da görmekteyiz. Yani, her zaman herhangi bir düzen ya da bir sistematik yapı tartışıldığında mutlaka en fazla vurgu, hak, hukuk, adalet, eşitlik kavramlarına yapılır. Hatta bazen konuşurken bu kavramları, özellikle önemini ifade etmek için veciz sözlerle kullanırız. Mesela, nedir? "Adalet mülkün temelidir." deriz. Efendim "Hukuk karşısında herkes eşittir." deriz. Hatta biraz daha böyle manevi bir yapıya büründürür işte "Fırat'ın kenarındaki kuzunun hakkı sorulur." deriz.

Şimdi, bütün bu göndermelerimiz niye? Gerçekten, bir adalet, hak ve hukuk arayışımızdandır; bunu, net bir şekilde görüyoruz.

Bunun tarihsel sürecine de şöyle bir baktığımız zaman, ta, Sokrat'la başlayan Batı sistematiğinde bu vardır. Özellikle toplumlarda kokuşma, düzensizlik, gücün sağlıksız kullanımı söz konusu olduğunda açık bir şekilde referanslar hep neye yapılır? Bir taraftan en ağır müeyyideler söz konusuyken bir taraftan hakkın, hukukun, adaletin önceliğine vurgu yapılır.

İşte, bu gelenekten hareketle, bakarsınız, Batı toplumunun çıkış noktası itibarıyla işte ideal bir devlet düzenini savunan Platon'da da bu çok açık bir şekilde görülür, daha sonra Aristo'da da vardır. Nedir? Çok basit, bir cümleyle ifade edeyim, bir ideal toplum yaratmada şunu söylerler, efendim, eşitlik, adalet bağlamında şu söylenir: "Şairin adaleti söz konusudur." Bir trajedi oyununda dahi bu çok net bir şekilde kullanılır. Nedir? Zerre kadar iyilik yapmanın karşılığında iyilik görme -hukuken- zerre kadar kötülük yapma karşılığında da kötülük görme. Bu, daha sonra, gerçekten, ilerleyen tarihlerde ve ilahi metinlerde de karşılığını çok net bir şekilde bulmuştur. Nedir o? İşte adalettir, hukuktur. Kim zerre kadar iyilik yaparsa karşılığını alır, kim zerre kadar kötülük yaparsa karşılığını alır. Bu, ilahi adalete dönüşmüştür kavram olarak daha sonra, şairin adaleti olarak başlamış ama daha sonra ilahi adalete dönüşmüştür.

Şimdi, bakın, demokrasi, kurallı yaşama rejimidir çok kısaca. Nedir? Bizi bağlayan birtakım kurallar vardır. Bunlar hukuk sistemleridir, bunlar kurallardır, kaidelerdir ve bunların üzerinde de bağlayıcı olan anayasa metinleridir. Nedir anayasa metinleri? Toplumsal sözleşmelerdir, bağlayıcı kurallar manzumesidir. İşte, bizler de bütün gücümüzü, makamımız ne olursa olsun, ister yargı ister yürütme ister yasama organının mensupları olalım, bizler bütün gücümüzü bu kurallar manzumesi olan anayasadan alırız.

Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, bu kanun düzenlemesiyle bir yandan gerçekten ihtiyaç duyulan maddelerin çıkarılması söz konusu iken öte yandan uygulamadaki aksaklıklar bizi birazcık karamsarlığa itiyor. Evet, çıkış nedeni, yapılış nedeni çok yerinde ve kararlı bir şekilde ortaya konulmuştur. Bunu biraz daha somutlaştırmak gerekirse cezaların caydırıcılığının artırılması hedeflenirken amaç, efendim, kamu düzeninin korunması ve adalet sistemine güvenin artırılması hedeflenmiştir. Yani niye cezaları artırmaya çalışırız? Burada sadece sadist bir şekilde ceza vermekten zevk alma gibi bir duygu olamaz. Nedir? Kamu düzeninin tesisinin ve adalete olan güvenin artırılmasıdır burada hedeflenen amaç. Ama yani biraz daha somutlaştırmak gerekirse birkaç başlık altında tekrar etmek istiyorum: Basit ve nitelikli dolandırıcılık konusunda, evet, artırılması noktasında caydırıcı olması hasebiyle elbette ki yerinde bir düzenleme düşünülebilir.

Tehlikeli maddelerin yani uyuşturucu bağımlılığını artıran birtakım şartların, birtakım ortamların yok edilmesi, bunlarla mücadele yani uyuşturucuyu kullanan, satan, pazarlayan, bunların rahat bir şekilde dolaşımını sağlayacak ortamları hazırlayan şartları ortadan kaldırmak, evet.

Trafik güvenliğini tehlikeye atan durumlarda birtakım cezai müeyyidelerin artırılması. Maalesef son, özellikle bir yılda yaşadığımız, tanık olduğumuz şeylere baktığımızda, evet, caydırıcılık noktasında mutlaka yerinde, olması gereken bir şey.

Kumar gibi kötü alışkanlıkların yine teşvik edilmesi, oynatılması için imkânlar yaratılması, bu tür yapılara destek sağlanılması gibi suçlarda da cezai müeyyidelerin artırılması noktasında bir sıkıntı yok.

Diğer bir konu başlığımız, yine düşündüğümüz bir şey, çocukların cinsel istismarı. Burada tabii, çok önemli, son yine birkaç yılda yaşadığımız olaylar bizim bu konuda daha büyük bir hassasiyetle bu yüce Mecliste birtakım önleyici tedbirlerin alınması noktasında kararlılığımızı ifade etmektedir.

Organ ve doku kaçakçılığı. Bu da gerçekten suç olarak ülkemizde -Allah korusun- yaygınlaşmaya başlayan bir suç türü. Burada da gerekli tedbirlerin alınması noktasında bir sıkıntı yok.

Diğer bir madde dinleme, özel hayatın gizliliği konusunda birtakım tedbirlerin alınması.

Şimdi bakın, bu saydığım suç bağlamlı başlıklarda gerçekten mücadele edilmesi noktasında bir itirazımız yok ama uygulamada sıkıntılarımız var. Uygulayıcıların kılı kırk yararak, sadece muktedirlikleri kendinden mütevellit değil, aldıkları gücün adalet, hukuk ve Anayasa olduğunu unutmadan uygulamalarda bulunmalarını çok önemsiyoruz. Niye? Çünkü keyfîlik işin içine girince Allah korusun, hak adına, hukuk adına, adalet adına atılacak bir adım, tam tersine, adaletsizliğe, hukuksuzluğa ve haddi aşmalara neden oluyor. Yani George Orwell'in o veciz lafı ortaya çıkıyor, değil mi? "Herkes eşittir" sonunda, gücü elinde bulunduran, otoriter -bu, mülki idare amiri olabilir, belediye başkanı olabilir, efendim, savcı olabilir, hâkim olabilir- efendim, neye dönüşüyor? "Evet, herkes eşittir ama bazıları daha eşittir"e dönüşüyor. Allah korusun, bu da ne yapar? Kaotik bir ortam doğmasına neden olur, adalet ve hukukun alışverişe çıkmasına neden olur.

Şimdi, dolayısıyla, buradan, evet, bu maddelerle ilgili çekincelerimizi söyledik. Doğru, "caydırıcılığını", neyi; "özellikle hukuka olan bağlılığı", bir de caydırıcılık neydi; dedik ki: "Kamu düzenine destek olacak şekilde." Şimdi, eğer kamu düzenine olumlu katkıda bulunuyorsa baş tacı yapacağız, hukuka olan saygıyı artıracaksa, güveni artıracaksa yine "evet" diyeceğiz ama maalesef bugün hukuka güven yüzde 30'lara kadar düşmüşse o zaman bir sıkıntı var. Bunu dikkate alıp üzerinde gerçekten çok derin analizler yapmamız gerekir diye düşünüyoruz.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman diyoruz ki: Önce hukuk, önce hak, haktan ayrılmayalım. Bunu, ne olursa olsun, her şartta, her durumda. Niye bunu özellikle vurguluyorum? Çünkü zor günlerden geçiyoruz. İnanın, şu anda, hukuksuzlukla ilgili o kadar çok şikâyetler alıyoruz ki, yetkililerin talimatlarına rağmen, birileri durumdan vazife çıkarıp makamını da kullanarak, kraldan çok kralcı bir mantıkla hareketle, "Efendim, ben rektörüm, istediğimi istediğim makama getiririm, istediğim şekilde bir seçim sistemi geliştiririm, canım isterse şunu yaparım." Bir belediye başkanının, Allah aşkına, diyebileceği bir şey mi? "Evet, ben o köye hizmet getireceğim ama bakacağım o köyden bize ne kadar oy çıkmış, ona göre hizmet getireceğim." Bu gayrihukuki, hatta gayrisiyasi, gayriahlaki bir şeydir. Dolayısıyla, bu tür hatalara düşmeden, haktan, hukuktan... Hukuk herkese lazım. İşin başında söylediğimiz gibi: Bir gün...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) - ...inanın, bize yapılmaması gereken şeyleri başkalarına da yapmamayı düşünmeyi öğrendiğimiz gün Allah'ın izniyle hukuk hâkim olmuş olur ve kamu düzeni de sağlanmış olur diye düşünüyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)