GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:21
Tarih:16.11.2016

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 435 sıra sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve aynı konudaki kanun teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz kanun tasarısı, kamu idarelerinin ihtiyaç fazlası ödeneklerinin diğer kamu idarelerinin ödenek ihtiyacının karşılanması amacıyla aktarılabilmesi, Kredi ve Yurtlar Kurumunda ve diğer bazı yurtlarda bulunan öğrencilere beslenme ve barınma yardımı verilmesi, emlak, katma değer ve özel tüketim vergisi kanunlarında, ayrıca Kamu İhale Kanunu'nda, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda değişiklikler yapılmasını öngörmektedir.

3056 sayılı Kanun uyarınca Başbakanlık tarafından çıkarılan mevzuat hazırlama esaslarında bir çerçeve taslakla, birden fazla düzenlemenin hükümlerinde değişiklik yapılamayacağı, yapılacak değişikliklerin her düzenleme için ayrı ayrı çerçeve taslaklarla yapılabileceği belirtilmiştir. Ancak, bu tasarıda konu itibarıyla aralarında bağlantı olmayan, konu ve amaç bütünlüğü de bulunmayan birden fazla mevzuatta değişiklik içeren hükümler yer almaktadır. Esasen hukuki güvenlik ilkesi yürürlükte bulunan ve herkes için bağlayıcı olan kuralların açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir olmasını gerekli kılar. Ancak, bu türlü uygulamalarla kanunlar için aranan bu ilke ve özellikler yok edilmektedir.

Öte yandan, aynı yönetmelik, hazırlanan taslakların düzenleyici etki analizinin bulunmasını da zorunlu kılmaktadır. Düzenlemenin muhtemel fayda ve maliyetleri sosyal, ekonomik ve ticari hayata, çevreye ve ilgili kesimlere etkileri ile izlenen danışma ve görüş alma süreçlerine ilişkin ayrıntılı bilgi ve değerlendirmelere bu etki analizinde yer verilmesi öngörülmüştür.

Bununla birlikte, tasarı, ne bir etki analizine dayandırılmış ne de yönetmeliğin çerçeve kanun tasarısı modeline uygun hazırlanmıştır. Şayet mesele sadece kanun yapmaksa sayısal çoğunlukla bunu hem komisyonda hem de Genel Kurulda Hükûmetin yapması mümkündür. Ancak, yapılacak düzenlemenin niteliğine ilişkin kaygı taşınıyorsa, yasama kalitesi gibi bir derdimiz varsa ciddi sıkıntıların olduğu ortadadır. Çünkü yapılan her düzenleme hukuk evrenine de, tarihe de not düşmek anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 6`ncı maddesinde 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 62'nci maddesi değiştirilerek, yılı merkezî yönetim bütçe kanununda belirlenen stratejik öneme sahip yatırımlar veya projelerin ihale edilebilmesi için ilk yıl için gerekli olan yüzde 10 ödenek şartının aranmamasına yönelik düzenleme yapılmaktadır. Bu düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu'nun 9'uncu maddesindeki iptal gerekçeleri doğrultusunda yapıldığı belirtilmektedir.

Yüksek Mahkeme, Kamu İhale Kanunu'nun, "idarelerin mal ve hizmet alımı ile yapım işleri için ihaleye çıkmadan önce uyması gereken hususları" düzenleyen 62'nci maddesinde yer alan sınırlamaların uygulanmayacağı şeklindeki düzenlemeyi "bütçe kanununa bütçe dışı hükümler konulamayacağı" gerekçesiyle iptal etmiştir. Ancak yapılan düzenleme, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının ihlal edilmesi anlamına gelmektedir.

Kamu alımları potansiyeli oldukça yüksek olan Türkiye'de, kamu ihale sisteminde yer alan bir kamu ihale kurulunun, uygulamada görülen sorunları da giderecek şekilde ihale sistemini geliştirecek ve iyileştirecek, ortaya çıkan sorunlara müdahale edebilecek ve bu sorunlara tarafsız çözümler üretebilecek bir yapıda olması gereklidir. Bunun yerine İhale Yasası'nda sürekli değişiklik yapılarak istisnalar oluşturmak ise kamu harcamalarının uygunluğu ve denetlenmesi konusunda soru işaretleri oluşturmaktadır.

Hükûmetin birçok alanda önce kural koyup sonra kendi koyduğu kurallara uymaktan imtina etmesi ve istisna hükümlere yaygınlık kazandırması anlaşılamaz, çelişkili bir hâldir. Bu durum şunu gösteriyor: Ya yapılan düzenlemeler bir uzman görüşüne ve uzak görüşe dayanmamakta ya da iş ve hizmet gereği olmayan saikler öne çıkmaktadır. Bu yaklaşımı genel olarak da, münhasıran bu düzenlemeye ilişkin olarak da doğru bulmuyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, maalesef vergi adaletini sağlayamayan bir ülkedir. Vergilerin gayrisafi hasılaya oranının en fazla arttığı OECD ülkesi Türkiye'dir ve Türkiye, OECD vergi yükü sıralamasında 25'inci sıradadır.

Anayasa'mıza göre, herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür ancak toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payının yüzde 70'ler civarında olduğu düşünüldüğünde vergi yükünün dar gelirlilerin omuzlarında bulunduğu açıktır. Esasen devletin bu dengeyi sağlaması ve herkesin gücüne göre vergi ödemesini temin edecek bir maliye politikası uygulaması gereklidir.

Vergilemenin gelir dağılımı sağlaması gibi etkileri bir yana bırakılarak sadece harcamaların finansmanı çerçevesinde değerlendirilmesi, adalet kavramını zedeleyen temel unsurdur.

Tasarının 7'nci maddesinde 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu'nun 12'nci maddesi değiştirilerek, kanunda belirlenen sınırlar içinde kalmak kaydıyla, binek otomobiller için ÖTV matrahını esas alarak fiyat grupları oluşturmaya, bu fiyat grupları ve malların cinsi, sınıfı, üst yapı gövde tanımı, emisyon türü ve değeri, istiap haddi ile yolcu ve yük taşıma kapasitesi itibarıyla farklı oranlar belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır.

Esasen, vergilendirmede adalet açısından ÖTV oranlarında farklılaştırmaya gidilmesi olumlu olmakla birlikte, vatandaşlarımıza ilave ve mükerrer bir vergi yüklenmesi ve vergi gelirlerini bu yolla artırma girişimi doğru olmayacaktır. Vergi gelirlerinin artırılması için mevcut mükelleflerin vergi yükünün daha da artırılması değil, vergi tabanını genişletip vergi oranlarının düşürülmesi gerekmektedir.

Türkiye'de binek otomobillerin motorlarının silindir hacmine göre belirlenen ÖTV oranları en düşük yüzde 45 iken bu oran yüzde 168'e kadar çıkmaktadır ki bu durum araç fiyatından çok daha yüksek bir vergilendirmeye sebep olmaktadır. Vatandaşlarımızın araca erişimini zorlaştırmakta olan bu durum karşısında, ÖTV oranlarını artırmaktan ziyade özellikleri daha az olan araçlarda ÖTV oranları düşürülerek herkesin araç sahibi olabilmesine imkân sağlanması yerinde olacaktır.

Tasarının 8'inci maddesinde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 82'nci maddesinde değişiklik yapılarak, günlük brüt asgari ücretin 6,5 katı olan sigorta primine esas günlük kazanç üst sınırının, günlük brüt asgari ücretin 7,5 katına yükseltilmesi öngörülmektedir. Düzenlemeye gerekçe olarak Sosyal Güvenlik Kurumunun prim gelirlerinin artırılması ifade edilmiş ise de düzenlemenin hangi aktüeryal hesaba dayandığı izah edilmemiştir.

Diğer taraftan, kamu çalışanlarına çeşitli adlar altında ödenmekte olan tüm ek ödemelerin prim matrahına dâhil edilerek emekli aylığına yansıtılması konusunda bir düzenleme de yapılmamıştır. Hâlbuki böyle bir düzenleme hem Sosyal Güvenlik Kurumunun prim gelirlerini artıracak hem de çalışanlarımızın emekli aylıklarının yükselmesini sağlayacaktır.

Komisyonda bu maddeye hem işçi hem de işveren tarafı aktüeryal dengeleri işaret ederek olumsuz görüş bildirmiştir. Buna rağmen Hükûmet, tarafların bu tavrını dikkate almamıştır.

Esasen, muhalefet şerhimizde, ana hatlarıyla tasarıyı olumlu bulmakla birlikte usule ilişkin hususlarla bazı maddelere ilişkin çekincelerimizin olduğunu ifade etmiştik.

Bu düşüncelerle Genel Kurulun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)