| Konu: | 669 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname (1/751) ve İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 18 |
| Tarih: | 09.11.2016 |
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin aleyhinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Güneydoğuda terörle mücadelede ya da Suriye'de, Irak'taki askerî operasyonlarda görev yapan er, erbaş, uzman, astsubay veya subay, hatta görev yapan polis memuru veya güvenlik görevlisi olduğunuzu düşünün; kendiniz, çocuğunuz veya bir yakın akrabanız olduğunu düşünün ya da olanlar varsa onlara sorun; sınır karakollarında nöbet tutan askerlerimize sorun ya da Sayın Bakan, yanınızdaki askerî personele sorun: Bir operasyon olduğunda ve Allah korusun yaralandıklarında hangi hastanede tedavi görmek isterler? Nihai tedavilerinin nerede yapılmasını isterler? Kahir ekseriyetle, bu sorunun cevabı "Askerî hastane ve sonuçta GATA'da tedavi görmek isterim." olacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetlerini dünyadaki diğer askerî ordulardan ayıran en önemli özellik, ordunun "Peygamber ocağı" olarak adlandırılması ve savaşta, operasyonlarda şehitlik ve gazilik mertebelerinin var olmasıdır. Bir operasyonda ya da savaşta Mehmetçik'imizin yegâne sağlık güvencesi olan askeri tababet ve sıhhiyenin uygulanacağı yer olan askerî hastaneleri ve GATA'yı kapatıp Sağlık Bakanlığı hastanelerinden biri hâline dönüştürürseniz, yarın ruzumahşerde şehitlerimizin ve gazilerimizin vebali sizlerin boynundadır.
Değerli milletvekilleri, Gülhane ismiyle 1898'de açılmıştır. Adını Topkapı Sarayı'nın Gülhane Bahçesi'nden almıştır. Ordumuzun seferlerdeki sıhhiye ihtiyaçlarının giderilmesi için gerekli olan tabip ve sağlık personelini yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Osmanlı'nın tababetteki reform anlayışının model örneğidir. Hani, devamlı "Osmanlı" diyorsunuz ya... Gülhane Askerî Tababet Tatbikat Mektebi, kurulduğu günden bugüne, ülkemizdeki tıp biliminin merkezi ve hastalarına gösterdiği ihtimam açısından da örnek olmuştur. Osmanlı'dan cumhuriyete uzanan tıbbi bilgi ve kültür aktarım çabalarının mihenk taşıdır. Cumhuriyetin kurulması sonrasında, frengi, sıtma, verem, trahom gibi hastalıklara karşı verilen savaşta Gülhaneli hekimleri ön saflarda buluyoruz.
Rahmetle analım; Refik Saydam, Tevfik Sağlam, Abdülkadir Noyan gibi hekimler ülkemizin sağlığına önemli katkılar sağlamışlardır.
Memleket için fedakârca çalışmak, tıbbi, bilimsel ilkelere bağlı kalmak, hastası için en iyisini gerçekleştirme çabası, Gülhane'den yetişen tüm hekimlerin ortak hasleti olarak Gülhane eğitiminin içine işlemiştir.
Askerî tıp, Silahlı Kuvvetlerin savaşma gücünü zinde tutmak ve muhafaza etme amaçlı tıbbi müdahale ve uygulamaların tümüdür. Sivil doktorlarla askerî operasyon yapamazsınız. Ayrıca, Cenevre Sözleşmesi gereği, sivil personelin harekât alanında görev yapamayacağı da unutulmamalıdır. Dalgıç tabipliği, uçuş tabipliği, harp cerrahisi askerî tababetin özel uzmanlık alanlarıdır.
Önerimiz, Gülhane sağlık bilimleri üniversitesinin kurulmasıdır. Bu üniversite içerisinde; Gülhane Tıp Fakültesi, Gülhane Diş Hekimliği Fakültesi, Gülhane Eczacılık Fakültesi, Gülhane Sağlık Bilimleri Fakültesi, Gülhane Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Gülhane Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Gülhane harp cerrahisi enstitüsü ve teknokent olmalıdır. Bu üniversite, YÖK içerisinde sivil bir üniversite olarak kurulmalı, Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığıyla bir protokol yaparak, Kara, Deniz, Hava ve Jandarma Genel Komutanlığının ihtiyaç duyacağı tıp fakültesi öğrencisini, uzman doktoru, öğretim üyesini ve yardımcı sağlık personelini yetiştirmelidir. Sivil ve askerlerin birlikte çalışacağı bir özgün model olmalıdır. Örneğin, tıp fakültesine 200 öğrenci alınacak ise 100'ü askerî öğrenci, 100'ü sivil öğrenci olabilir.
Ayrıca, eski adlarıyla İstanbul'daki Haydarpaşa Askerî Hastanesi, Ankara'daki TSK Rehabilitasyon Merkezi ve Sağlık Bakanlığına devredilen tüm askerî hastaneler bu üniversite bünyesine alınarak özgün ve tematik bir üniversite modeli ve askerî sağlık hizmeti geliştirilebilir. Bu modelle, ülkemizdeki modern tıbbın kurucusu ve geliştiricisi olan "Gülhane" adının şu anda bağlı olduğu Sağlık Bakanlığının onlarca eğitim araştırma hastanesi içerisinde kaybolup gitmiş olması da engellenmiş olacaktır. Deontolojinin gereği olan vefayla geçmişimize saygı yerine getirilmiş ve 118 yıllık tarihî misyon devam ettirilmiş olacaktır.
Şimdi, gelelim bazı çarpıtma, aldatmaca ve yalanlara. Neymiş efendim, askerî hastanelerde verimlilik yokmuş. Askerî hastanelerde verimlilik bakkal dükkânı hesabıyla bakılan hasta sayısıyla ölçülmez. Verimlilik savaş ve terör anında askerî hastanenin tüm kadrolarıyla yirmi dört saat hazır olma yeteneğiyle ve anında başarılı müdahalesiyle ölçülür. GATA'da terörle mücadele harekâtı kapsamında 2015 yılında 164, 2016 yılında ise 581; toplam 745 yaralı gazimiz yatarak tedavi görmüştür. Şehit oranımız yüzde 3,8'dir, gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 10'un üzerindedir. Derdiniz barış zamanı sivil hasta bakmak ise yüzde 10 olan sivil hasta kontenjanını kaldırırsınız olur biter. Hiçbir şey vatanı için gözünü kırpmadan canını veren benim Mehmetçik'imin tırnağından dahi daha kıymetli olamaz.
Gelelim "Biz istenilen askerî doktoru sözleşmeli subay olarak dışarıdan temin ederiz." aldatmacasına. Son beş yılda tüm ilanlara rağmen Deniz Kuvvetlerine 41, Hava Kuvvetlerine 36, Kara Kuvvetlerine 2 dışarıdan muvazzaf tabip bulunabilmiştir. Demek ki askerî tıp fakültesinden yetiştirmezsen ve yetişen gencin önüne kıta hizmeti sonrası uzmanlık gibi bir hedef koyamaz isen askerî tabip bulamıyorsun.
Bir de "Gülhaneye en düşük puanla giriyorlar." çarpıtması var. Gülhaneyi kazanan öğrenci, askerî öğrenci olabilmek için heyete girer.
İlk olarak: Gözü 3 numaradan fazla miyop ise, belinde küçücük bir eğrilik ya da açıklık var ise, ayağında düztabanlık var ise askerî öğrenci olamaz.
İkincisi: Fiziki yeterlilik. 1.500 metreyi belirli bir sürenin altında koşamaz ise askerî öğrenci olamaz.
Üçüncüsü: Emniyet Genel Müdürlüğünden yapılan güvenlik soruşturması uygun değil ise askerî öğrenci olamaz.
Bu nedenle, haksızlık yapmayalım. Gülhaneye girebilmek için tek kriter üniversite sınavı değildir. Hodri meydan: Gülhane sağlık bilimleri üniversitesini kuralım; 100 sivil, 100 askerî öğrenci alalım; göreceksiniz, sivil öğrencilerin puanı Türkiye'deki ilk 3 tıp fakültesi içerisinde olacaktır.
Şimdi, gelelim "Diyarbakır'ı falan gördükleri yok." yalanına. 15 Temmuz 2015 tarihinden itibaren Diyarbakır, Şırnak, Hakkâri, Tatvan, Van, Elâzığ, Erzincan ve Adana'da Gülhaneden yirmi bir günlük periyotlar hâlinde çeşitli branşlarda 275 öğretim üyesi ve uzman tabip, 42 yardımcı sağlık personeli görevlendirilmiştir. 12 Mart ve 10 Haziran 2016 tarihleri arasında ise yalanı söyleyen Sağlık Bakanlığının isteğiyle Nusaybin ve Yüksekova Devlet Hastanelerinde çeşitli branşlarda 64 öğretim üyesi ve uzman tabip ile 21 ameliyathane teknikeri görevlendirilmiştir. Toplamda 402 görevlendirme yapılmıştır.
Kapatılma gerekçesi olarak öne sürülenlerden biri de, neymiş efendim, Gülhane FETÖ yuvası olmuş. Gülhanedeki bütün FETÖ'cüleri ayıkladınız; peki, neden kapatıyorsunuz? Neden FETÖ'cü bulup ayıkladığınız fakültelerin ve okulların hepsini kapatmıyorsunuz da "İçinde FETÖ'cü bulundu." diye yalnızca Gülhaneyi kapatıyorsunuz? Yoksa Menzilci olduğu dillendirilen Sağlık Bakanının başka hesapları, başka hırsları mı var? Bunu bilmek istiyoruz. Yapmayın, yazıktır. Çanakkale Savaşı'nda bütün sınıfları şehit olduğu için mezun veremeyen askerî tıbbiyelilerin kemiklerini sızlatıyorsunuz.
Gülhanede yetişmiş bir sivil öğretim üyesi olarak sizleri tarih önünde son kez uyarıyorum: Nasıl ki istihkâm bölüğünün görevini belediye üstlenemez ise askerî tıbbiyenin rolünü de Sağlık Bakanı, hele bakkal hesabı yapan bir Sağlık Bakanı asla üstlenemez.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)