| Konu: | Bilirkişilik Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 03.11.2016 |
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Teşekkürler Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Bilirkişilik Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, sözlerime başlamadan önce dün Adıyaman'da olan kötü bir olaydan bahsedeceğim. Süryani mezarlığına yapılan çirkin bir saldırı var. Bu anlayışı, bu hareketi kınıyorum, faillerin bir an önce bulunup adalete teslim edilmesini bekliyorum ve diliyorum.
Bilirkişilik Kanunu Tasarısı üzerinde tartışıyoruz. Evet, bu iktidar zamanında çok kurum yara aldı; bunlardan işte yargı daha çok yara aldı, eğitim aldı, asker aldı, polis aldı, üniversiteler özerkliğini kaybetti. Tamamen iktidarın güdümüne giden bir anlayışla karşı karşıyayız. 12 Eylül faşist uygulamalarını aratmayacak uygulamalarla karşı karşıyayız. Beğenmediğimiz 12 Eylül mahsulü YÖK'ün uygulamalarından daha kötü. Rektörleri artık üniversite öğretim görevlileri seçmeyecek, saray atayacak. 12 Eylülü yaşayan bir hekim olarak bunları söylüyorum. Benim ilk görev yerim Van Cezaeviydi. Cezaevi doktorluğu yaptım. Gerçekten, o günkü durumlar bugünkünden daha iyi Sayın Bakanım. Ben cezaevindeyken başsavcı bey bana "Asla işkenceye prim verme, işkenceye karşı çık, eğer sen önlüyorsan önle, önlemiyorsan bana ilet." derdi. Savcıyla el ele verip cezaevinde en ufak bir işkence yaşamadık iki yıl boyunca mecburi hizmet yaptığım yerde. Ama bugün, Türkiye'nin dört bir yanından cezaevleriyle ilgili şikâyetler alıyoruz. İnsan onuruna yakışmayan çıplak aramalar var, görüşmelerin kayıt altına alınması var, kısıtlanmalar var, sürgünler var, çocuk cezaevlerinde ağzıma alamayacağım hareketler var, siyasi tutuklular üzerindeki baskılar var. Hasta tutukluların bile raporları göz önünde bulundurulmuyor, tahliye olması gereken insanlar tahliye edilmiyor. Hiç kimse rahat çalışmıyor, doktoru da savcısı da. Hastaneye getirilen tutsaklar güvenlik görevlilerinin eşliğinde kelepçeyle muayene edilmeye çalışılıyor. Meslektaşlarım, iktidarın hedefi olmamak için, iş güvenliği korkusuyla özgür iradesiyle rapor düzenleyemiyor ya da mevcut sistemin bir parçası hâline getirilmiş ya da vicdanları kararmış, doğru dürüst rapor bile yazamıyorlar.
Bilirkişi kanunu en çok Adli Tıp uzmanlarını ilgilendirir. Ama bu kanun tasarısı hazırlanırken Adli Tıp Uzmanlık Derneğinin (ATUD) görüşüne başvuruldu mu? Sanmıyorum. Türkiye Tabipleri Birliğinin görüşü alındı mı? Hayır.
Burada beş dakikalık bir konuşma yapmak için bile 3 Adli Tıp uzmanı arkadaşla görüştüm. Onlar da Sayın Bakanımı dün dinlemişler. Sayın Bakanın dile getirdiği konuların çoğuna katıldıklarını dile getirdiler ama pratikte bu işlerin böyle olmadığını söylediler.
Öğretim görevlisi arkadaşların bana ilettiği sorunlara ve çözümlerine aynen katıldığımı belirtiyorum. Onlardan seçtiğim üç beş tanesini zaman yettiği kadar anlatmaya çalışacağım.
80 milyonluk bir ülkede yaşıyoruz. Tek bir resmî bilirkişi kurumu Adli Tıp Kurumu. Hem geniş coğrafyası hem de konu çeşitliliği ve artan iş gücü nedeniyle kuruma giden dosyalardaki gecikmeler yüzünden yargılamada da gecikmeler oluyor. Oysa, biz biliyoruz ki geç gelen adalet adalet değildir.
Çözüm ne olmalı? "Çözüm: Artık, ülkemizin her şehrinde en az bir üniversite bulunmakta, bunların çoğunda tıp fakülteleri ve adli tıp bilim dalları var; bunlar işin içerisine katılmalı." diyorlar. Adli tıp ana bilim dalından ya hiç ya da çok az yararlanılmaktadır. Üniversitelerin kanununda resmî bilirkişi olarak tarif edilmesine rağmen uygulamada devre dışı kalmadığını, hiç olmazsa kurulacak bilirkişi kurullarının bu konuda yönlendirici olmasını ve dosyaların buralarda incelenmesinin sağlanmasını öneriyor arkadaşlar.
Yine, Adli Tıpta, bütün branşlarda tıpta uzmanlık sınavı var ama adli tıp uzmanları maalesef bu TUS sınavına girmiyorlar. Bunların da TUS'la alınmasını istiyorlar. Özerk bir yapıya kavuşmak istiyorlar.
Bir de, kurulması düşünülen bilirkişi üst kurulu yapısında çok hukukçunun olduğunu belirtiyorlar. Bu kadar hukukçunun olmasına gerek yok. Her branştan insanın olması gerektiğini söylüyorlar.
Türk Tabipleri Birliğinin bu konuda hiç görüşü alınmamış, hiçbir üye tarif edilmemiş. Bunu manidar olarak buluyoruz.
Bilirkişilik kurumunda, denildiği gibi, her bir kendi alanında temayüz etmiş çeşitli meslek odaları, uzmanlık dernekleri, sivil toplum kuruluşlarının bu işe müdahil olması gerekir.
En son olarak, tabip odasının belirttiği bir görüş var. Bilirkişi ve bilirkişilik kurumlarının yeterlik ve yetkinliklerinin bağımsız kurumlar tarafından değerlendirilmesi hukukun saygınlığı ve toplumun adalete güven duyması için önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Adli Tıp Kurumları mevcut işleyiş içinde âdeta tek başına hizmet vermekte ve denetimini de kendi kendine yapmaktadır. İlgili meslek örgütleri, yargı ve üniversite temsilcilerinden oluşan bağımsız bir denetim sistemi oluşturmalıdır. Adli Tıp Kurumu siyasi erkin hegemonyasından kurtulmalıdır diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)