| Konu: | Bilirkişilik Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 03.11.2016 |
AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adli Tıp Kurumuyla ilgili, geçmişte bu kürsüde çok şey eleştirildi, çok şey konuşuldu. O zaman bu eleştiriler kolayca geçiştiriliyordu ama 15 Temmuzdan sonra en çok görevden almaların gerçekleştiği kurumlardan birisinin Adli Tıp Kurumu olduğunu hep birlikte gördük. Dolayısıyla, bir şeyi savunurken, bir şeye karşı çıkarken ihtiyat payı bırakmak, bir musibet, bir bela yaşadığınızda "Bunda acaba bizim de bir payımız var mıdır, bizden kaynaklanan bir boyut var mıdır?" diye bir sorgulama yapmak, aslında, yeni belalara, yeni musibetlere düşmemenin de teminatıdır. Hani meşhur misaldir: O ilk taşı, hiç olmazsa o günahı, o suçu işlememiş olanın atması salık verilir, tavsiye edilir.
Değerli milletvekilleri, Adli Tıp Kurumuyla ilgili bir bilirkişi yasasından kaynaklı düzenleme yapılırken doğal olarak Türkiye'nin son dönemde adaletle ilgili, Adli Tıp Kurumunu da doğrudan ilgilendiren düzenlemelerle ilgili iddiaları konuşmamız, tartışmamız gerekiyor. Geçen hafta bu kürsüde ben de paylaştım; İnsan Hakları İzleme Örgütü çok somut vakalar sayarak, 13 tane isim sayarak gözaltı merkezlerinde -cezaevlerinde demiyorum- toplama merkezlerinde işkence iddialarıyla ilgili somut bir rapor yayınladı. Şimdi, bu raporla ilgili, gayet tabii, insan hakları örgütleri iddiada bulunurlar; idari makamlar da siyasi sorumlular da bunların olmadığına dair somut, net iddiaları ortaya koyarlar. Burada suçsuzluk esas değildir, çok net biçimde işkencenin olmadığını ispatla mükellefiyet devlete aittir, hukuk devletinde kural budur.
Şimdi, çok somut iddialar var ve bu iddialara Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı cevap verdiler. İçeriğine girmeyeceğim bu cevapların ama bu cevabın haber yapılış biçimine bile baktığınızda bizim adalet terazisini nasıl kaybettiğimizi çok net görüyorsunuz. Hükûmete yakın iki yayın organından daha iyi, daha kibar haber yapanı "Bakanlıklardan İnsan Hakları İzleme Örgütüne tokat gibi cevap" başlığıyla haber yaptı ama daha feci olan var, "İftiralara Yanıt" başlığını taşıyor bir gazetenin bu haberle ilgili başlığı. Şimdi, iftira suçtur ve ciddi bir iddiadır. Bir insan hakları örgütünün bir rapor yazıp iddiada bulunmasını "iftira" olarak tarif etmenin kendisi aslında iftira suçu işlemektir çünkü onun görevi bu. Onun iddiasını "iftira" diye tarif edemezsiniz ama siz onu iftira atmakla suçluyorsanız aslında siz iftira atmış olursunuz.
Değerli milletvekilleri, cevapla ilgili merak eden, ilgi duyan arkadaşlar varsa İnternet sitesine bakar, hem rapora bakar hem raporun cevabına. İddialar ne kadar soyut, cevaplar ne kadar ikna edici ve somut; herkes kendi vicdanında, kendi hesap vereceği yerde bunun değerlendirmesini yapar ama bir şeyi size hatırlatmak isterim: Geçmişte bu örgütlere sizin de ihtiyacınız olmuştu, bizim de, hepimizin. Bu örgütlerin kapısını çalıyorduk, raporlarına başörtüsüyle ilgili bir cümle girsin diye çalışma yürütüyorduk, ziyaretler yapıyorduk. Kur'an kurslarıyla ilgili, imam-hatip liselerinin, meslek liselerinin uğradığı haksızlıklarla ilgili, bu örgütlerin raporlarına bir cümle girsin diye uğraşıyorduk.
Geçmişte ihtiyacımız olduğu gibi ileride de ihtiyacımız olabilir. Kaldı ki, hiç ihtiyacımız olmasa bile adaletten yana bir tavır koymak zorundayız. Burada birçok arkadaş, o örgütlerin bizatihi çalışmalarını yürütenlerin nasıl davrandığını, ne kadar adil olup olmadığını biliyorlar; arkadaşlarınıza sorarsanız şahıs şahıs da tanıyorlar onları ama ben sadece şunu söylemek isterim: Eğer bir iddia söz konusuysa bu iddiayı geçiştirmek, üstünü örtmek yerine "Acaba bunda bizim payımız nedir?" bunun sorgulamasını yapmanızı tavsiye ederim çünkü tersini yaptığınızda, suçunuzu örtme psikolojisiyle, kendi payınızla ilgili muhasebe yapmak yerine, aslında ortalığı sadece bir kuru gürültüye getirip, bir fırtına koparıp örtmüş olursunuz ki, o yüzleşmeden kaçmanın kendisi, bir süre sonra daha ağır bedeller ortaya çıkarır, daha büyük faturalar ortaya çıkarır. Bu faturayı bütün toplum öder, bütün ülke ödemek zorunda kalır. Bugün yaşadığımız birçok vaka, birçok dava bunu çok net biçimde gösteriyor.
Fırat Anlı'yla ilgili iddialara bakın. Fotomontajla, bir mezarlık fotoğrafıyla, bir DİSKİ açılışının fotomontajıyla savcı soruşturma açtı ve şimdi tutuklu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ve siz savunmanızda diyorsunuz ki: "OHAL kimsenin özel hayatını etkilemedi."
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Evet, bu kadarla bırakayım.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)