GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:16
Tarih:03.11.2016

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar; Türkiye'nin Suriye politikasıyla ilgili birçok kez huzurlarınıza geldim ve yine birçok kez sayın Parlamentonun farklı farklı partilerden üyeleri bu konuyla ilgili görüşlerini burada sizlere arz ettiler.

İktidar sıraları neredeyse bomboş, toplam 5 arkadaş var.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - 5 kişi, 5 kişi!

ALTAN TAN (Devamla) - Gerçi hepsi de olsa yine de kimse çok fazla dinlemediği için ben hazıruna ve tarihe, kayıtlara, zabıtlara birkaç şey söylemek istiyorum. Şu an Türkiye'de içte ve dışta maalesef bir savaş yaşanıyor. Hani, daha evvelden bu kelimeyi kullanmaktan imtina ediyorduk ama mevcut durumun başka da bir izahı maalesef yok.

Değerli arkadaşlar, yine, herkesin ittifakıyla bu mevcut duruma gelişimizin en önemli nedeni ve sorunlarımızın kavşak noktası, 2011 yılından sonra değişen Suriye politikası ve Orta Doğu politikası. Bunu sadece biz söylemiyoruz, şu an Hükûmet sözcüsü olan Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş da diyor ki: "Biz Suriye politikasında hata yaptık ve bu noktaya gelmemizin en önemli noktası bu yanlışlıklar oldu." Tabii, on dakikalık bir sürede uzun uzadıya derin analizlere girmek istemiyorum.

Yine, klasik iktidar ve muhalefet polemiğine de girmek istemiyorum. Ama, madem Suriye politikası bu işlerin temel yanlış noktası ise ve bugün herkes bu noktada müttefik ise o zaman, doğru nedir, ne yapmak lazım, doğru bir politika bu Meclisten nasıl çıkar, bunları konuşmak lazım.

Tabii, ikinci bir önemli tespit de şudur: Suriye politikasının da, Irak politikasının da bu kadar çetrefilli bir hâle gelmesinin, içinden çıkılamaz bir hâle gelmesinin ve fiilen savaşa dönüşmesinin en önemli sebebi de Kürt sorunudur. Eğer Türkiye'nin Türkiye içinde ve Türkiye dışındaki Kürtlerle ilgili doğru düzgün bir politikası olsaydı, devlet İttihat ve Terakkiden bu yana terk edemediği fobilerinden kurtulabilseydi, barışçıl bir Kürt çözümü olabilseydi sanırım işler de bu noktaya gelmeyecekti.

Değerli arkadaşlar, bir cümle kurmak istiyorum ama inanın bu cümleyi kurmadan evvel çok düşündüm. Bu yüz yıllık devlet aklı -bakın, bir partiyi de suçlamıyorum tek başına- Kürt meselesinde maalesef şöyle bir fobiden kurtulamadı: "Bu Kürtlerle ilgili hangi adım atılırsa, neler yapılırsa bu işin sonu ayrılmaya gider, bölünmeye gider?" Kürt halkı yüzlerce sefer, binlerce sefer birlikte yaşama olan inancını ortaya koydu, birlikteliğini, beraberliğini her seferinde ispat etti ama bu fobiden devlet aklı kurtulamadı, maalesef kurtulamadı. Öyle bir noktaya gelindi ki "Ya bu Kürt'ün bir çadırı olmasın, benim de evim yıkılsın!"

Değerli arkadaşlar, bu işin gidişi felaket. Kürt'ün çadırı da olsun, evi de olsun, Türk'ün de olsun, Arap'ın da olsun, birlikte bir demokratik Türkiye ve yeni Orta Doğu inşa edilsin. Burada, sen öyle yaptın, ben böyle yaptım, devlet böyle yaptı, PKK şöyle karşılık verdi, bu polemiklere de girmek istemiyorum çünkü başta da söyledim, niyetimiz bundan sonra bir doğru gelecek nasıl inşa edilir, bunu ortaya koymak. Ne yapılmalıydı? Ben tabii, içerideki siyaset açısından söylüyorum bu söyleyeceklerimi. Yapılması gereken, başlangıçtan itibaren Suriye Kürtleriyle ilgili doğru bir perspektif ortaya konulmasıydı. Nedir bu doğru perspektif? Çünkü bu genel bir cümledir, içini doldurmak lazım. Suriye muhalefeti defalarca Gaziantep'te toplandı, Antalya'da toplandı, İstanbul'da toplandı ve daha PYD lideri Salih Müslim Suriye'de cezaevindeyken bu toplantıların bir kısmı yapıldı. Bu toplantılarda Suriye Kürtleriyle ilgili hiçbir zaman net bir şey söylenmedi. Öyle tartışmalar yaşandı ki mesela İhvan temsilcilerinin de bulunduğu İstanbul'daki bir toplantıda "Suriye Cumhuriyeti" mi denilmesi lazım, "Suriye Arap Cumhuriyeti" mi denilmesi lazım... "Suriye Cumhuriyeti" ibaresini bile bu muhalefet unsurları kabul etmedi ve o salona asılan, sonra indirilen "Suriye Arap Cumhuriyeti" ibarelerinin yerine konulan "Suriye Cumhuriyeti" pankartları da, afişleri de tekrar "Suriye Arap Cumhuriyeti"yle değiştirildi.

Yine, bir Nakşibendi şeyhi -ki bu PKK'ye uzak, PYD'ye uzak bir Nakşibendi Kürt şeyhi, Kamışlı'dan- Antalya'daki toplantıya katılmıştı, çıktı bir konuşma yaptı. Dedi ki: "Suriye Kürtlerinin ana dille eğitim hakkı olacak mı, bölgesel yönetim olacak mı?" Oradaki protestocular tarafından salonun dışına atıldı ve çok yuvarlak laflarla "Suriye'de Beşar Esad rejimi, Baas Partisi gider, yerine bir demokratik düzen kurulur, orada da Kürtler Suriye'nin bütünlüğü içinde haklarını alır." cümlesinden başka bir cümle kurulmadı. Yani, bir perspektif, bir politika Suriye Kürtlerinin önüne konulmadı ve sürekli sorun PKK ve PYD üzerinden tanımlandı. Ki Salih Müslim de, biliyorsunuz, defalarca bundan önce Ankara'ya geldi, Millî İstihbaratın, devletin misafiri oldu ama ne hikmetse bu görüşmelerde, bu konuşmalarda bir ortak noktaya gelinemedi.

Bugün yapılması gereken de aynı şeydir; Irak'ta da, Suriye'de de, evet, Kürtler olacak. "Fırat'ın batısına geçsin.", "Bir koridor kursun mu, kurmasın mı?", "Doğusunda mı kalsın?" Ya, başkası ne diyorsa desin, şu an Hükûmetin, devletin politikası ne? Fırat'ın doğusunda kalırsa ne? Kamışlı'da kalırsa ne? Suriye'nin bütünlüğü içerisinde ne? Nasıl bir çözüm koyuyorsunuz Suriye Kürtlerinin önüne? Aynı sorular Irak için de geçerli. Musul mesela. Nasıl bir Musul? Kimin yönetiminde bir Musul? Ki en son Genel Başkanın ağzından da partimiz adına bir açıklamada bulunuldu. Evet, Türkiye -tırnak içinde- Suriye'ye de karışsın, Irak'a da karışsın ama doğru düzgün karışsın. Yani, tabii ki 10 bin kilometre, 5 bin kilometre, 3 bin kilometre öteden gelip de her şeye karışan 36 devletin, 63 ülke koalisyonunun olduğu bir yerde, her şeyiyle Türkiye'yle bağlantılı olan bölgeye "Türkiye dursun seyretsin." demiyor kimse. Biz de karışıyoruz; parti olarak da, vatandaş olarak da, aile olarak da parçamızdır. Ama, nasıl karışacağız? Hangi projeler çerçevesinde karışacağız? Neyi savunacağız?

Değerli arkadaşlar, bunun püf noktası Kürtlerle ilgili doğru düzgün bir projenin ortaya konulmasıdır hem Türkiye'nin içinde hem Türkiye'nin dışında. Vallahi, ben Kamışlı'da ana dille eğitimi savunursam, Şengal'de savunursam mecburen Diyarbakır'daki Kürt de isteyecek. Evet, isteyecek. Orada bölgesel yönetimler olursa burada da olacak, orada valiyi halk seçerse burada da seçecek. Ama, bunların ülkeye, birlikteliğe, beraberliğe bir zararı yok. Kürt halkı bu birlikteliği yüz yıldır en az 100 sefer ispat etti yani ayrılmak istemediğini, birlikte bir yaşamdan yana olduğunu, barışı desteklediğini, barışın dışına, şiddete doğru gidildiği vakit neler yaptığını dost düşman herkes gördü. Onun için değerli arkadaşlar -tabii burada muhatabımız devlet ve devlet adına Hükûmet, iktidar olduğu için- ısrarla şunu söylüyoruz: On binlerce askerle işgale, kavgaya, savaşa, bu işi daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirmeye gerek yok. Kürtlerin Suriye'deki statüleriyle ilgili, Irak'taki statüleriyle ilgili, Türkiye'deki toplumsal barışla ilgili lütfen bir proje ortaya koyunuz. Bizim projemizi beğenmiyorsanız siz bir proje ortaya koyunuz. Bizi yanlış görüyorsanız, siz doğruyu yapınız, bir şey koyunuz öne.

Ve yeni Suriye, yeni Irak nasıl olacak? Türkiye'de bu barış sağlanmadan bunların da hiçbiri olmayacak, olamayacak. Onun için bir Meclis araştırması istiyoruz, bu işi daha derli toplu konuşmak istiyoruz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)