GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:15
Tarih:02.11.2016

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Basın özgürlüğüyle ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz aldım. Türkiye'de adım adım Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve AKP'li yetkililerin ifade ettiği baskıcı bir rejimin hayata geçtiği bir dönemde bu önergemizin de AKP oylarıyla reddedileceğini biliyoruz ancak biz buradan hem Türkiye kamuoyuna hem de dünya kamuoyuna Türkiye'deki mevcut durumu özetleyen tabloyu basın özgürlüğü üzerinden ifade etmeye çalışacağız.

Öncelikle şunu ifade edelim: Belirttikleri rejim değişikliğiyle şu anda Türkiye'deki mevcut yönetimin adı, Saray AKP rejimidir. Bu rejim bir diktatörlük rejimidir, otoriter baskılarla ve faşist saldırılarla bütün toplumu ve bütün toplumsal muhalefeti susturmaya ve sindirmeye çalışmaktadır. Bu rejim, emrindeki devlete ait olan bütün aygıtlara biat ettirip toplum üzerinde bir baskı cenderesi oluşturmaya çalışmaktadır. Yargısı, polisi, askeri, bürokrasisi bizzat bu rejim tarafından biat ettirilmiş ve deyim yerindeyse teslim alınmıştır. Artık, devlet aygıtı halkın ya da toplumun emrinde değil, bizzat bu baskıcı rejimin emrinde, her geçen gün Türkiye'deki bütün demokratik kırıntıları yok etmek üzere görev başındadır.

Değerli arkadaşlar, basın özgürlüğünden AKP'nin anladığı şey, basın kurumlarını baskın özgürlüğüdür. Bunu net olarak ifade etmemiz lazım. Bunun tarihsel bir kökeni de var. 1857 yılında 15 Şubatta, Osmanlı Dönemi'nde devreye konan Basmahane Nizamnamesi o dönemin hükümdar ve hükûmet ailesine ve hükûmetin haklarına yapılan her türlü eleştiriyi altı ayla üç yıl arasında hapisle cezalandırıyordu ve eleştirilerin dozuna göre de 25'le 100 altın arasında da nakdî cezalarla tüm basını susturmaya çalışıyordu.

Yine, o dönem, bu Nizamname'de belirtilen maddelerde, bakanlara dokunacak sözler olursa, yani, hükümdara ve saraya verilen cezaların daha azaltılmış dozu, bir aydan bir yıla kadar hapis cezaları şeklinde öngörülüyordu. Bakın, bugün de güncele uyarlayalım, basın üzerindeki bütün baskıların nedeni, saray üzerinde, Hükûmet üzerinde eleştiri hakkını kullanmak isteyen bütün medya kurumlarına, bütün gazetecilere yönelik baskılardan oluşuyor.

1857'de bu Nizamname'yi yayımlayanlar 1867'de de Sadrazam Ali Paşa emriyle bu cezaları daha da artıracak bir değişikliğin altına imza attılar. Yani, on yıl sonra Sadrazam Ali Paşa'nın yaptığını, bugün, atanmış Başbakan Binali Yıldırım eliyle AKP Hükûmeti basını zapturapt altına almaya çalışıyor.

Her gün televizyon, radyo, ajans ya da yayın kurumlarının kapatılmasına tanıklık ediyoruz. Bugüne kadar yaratmış olduğunuz bu baskılarla 3 haber ajansı, 16 televizyon kanalı, 23 radyo, 45 gazete, 15 dergi, 29 yayınevi olmak üzere tam 173 medya organı kapatıldı. Tutuklanan gazeteci sayısı 117'yi geçti. 2.500 gazeteci işsiz kaldı. 775 gazetecinin basın kartı iptal edildi. 46 gazetecinin pasaportu bu baskı uygulamaları neticesinde iptal edilmiş oldu.

Bunlar, Cumhuriyet baskınına kadar, Cumhuriyet gazetesine yapılan baskına kadar var olan tablo. Biliyorsunuz, iki gün önce de Cumhuriyet gazetesine baskın yapıldı ve Cumhuriyet gazetesinde yazı yazan aydınlar, yazarlar utanç verici bir şekilde gözaltına alınarak, basın üzerindeki baskıları kurumsallaştırmak isteyen bir süreçle maalesef muhatap oldular.

Şimdi -o görüntüleri, bilmiyorum, izlediniz mi- yaşlı ve hasta olan Aydın Engin'i o şekilde gözaltına aldırmakla siz Türkiye demokrasi tarihi açısından bugüne kadar belki de görülmedik bir utanca imza atmış oldunuz. Gerçi birkaç yıl önce de kemoterapi gören Türkan Saylan'ı gözaltına aldırdığınızda da o vicdanları kanatmıştınız ama Aydın Engin'in ayakta duracak takati olmadığı hâlde bu şekilde gözaltına alınmasının hesabını ne halklar önünde ne tarih önünde veremeyeceksiniz.

Hikmet Çetinkaya'yı gözaltına aldınız; Hikmet Çetinkaya'yı Fetullahçı yapılanmaya destek ve iş birliğinden gözaltına aldınız. Yahu, insan biraz utanır. Bakın, ben, eğer okumadıysanız size göstereyim, Hikmet Çetinkaya'nın daha kaç yıl öncesinden, kırk yıllık, Fetullah Gülen'in serüvenini anlatan kitabını eğer bilmiyorsanız, yazılarını bilmiyorsanız hiç olmazsa o iddianameleri hazırlamadan önce ya siz okuyun ya da talimat verdiğiniz o savcılar okusun.

Bu gazeteyi, on dört yıl önce "Gülenciler terör örgütüdür" diye manşet atan bu gazeteyi Fetullah Gülen'le, cemaatle iş birliğiyle suçluyorsunuz; on dört yıl boyunca devletin her kademesine yerleştirdiğiniz bu cemaatle de siz kendiniz mücadele ettiğinizi söylüyorsunuz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Yani olamaz mı?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Buna kim inanır? Buna hiç kimse inanmaz. Böyle çelişki olabilir mi?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Olma ihtimali yok mu Sayın Baluken?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sizin beyinlerinizle olur tabii.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın, Musa Kart'ı gözaltına aldınız çünkü karikatürün gücünden, çizginin, mizahın gücünden korkuyorsunuz.

Kadri Gürsel'i, Uluslararası Basın Enstitüsü Türkiye Ulusal Komitesi Başkanını gözaltına aldınız. Yani bu uygulamaların tamamı nasıl bir anlayışla hareket ettiğinizi gösteriyor.

Can Dündar'ın evine baskın yaptınız? Niye? Çünkü Can Dündar MİT tırlarıyla ilgili haberi yaptı ve AKP-IŞİD ilişkilerini, AKP'nin Suriye'deki çete ilişkilerini teşhir etti. O gün, hatırlayın, Erdoğan "Bunun bedelini ödeyecekler." demişti Can ve Erdem için; şimdi Can ve Erdem için olan o kişisel husumeti Cumhuriyet'i kurumsal olarak cezalandırarak hayata geçirmeye çalışıyorsunuz.

Bakın, biz açık söylüyoruz, bu günlerin geleceği belliydi, Cumhuriyet'e baskının yapılacağı bu günden belliydi. Özgür Gündem kapatıldığı anda susanlar Cumhuriyet'in basılmasına onay verdiler. Özgür Gündem niye kapatıldı? Bakın, manşet tesadüf oldu, "Çözüm İmralı'da." dediği için. Barışı, demokratik siyasi çözümü ve bu ülkede müzakere yöntemini savunduğu için Özgür Gündem'i kapattınız. Bakın, burada Diyarbakır'da alana çıkmış milyonlar var. Şimdi, tutuklamayla sonuç alacağınızı sanıyorsunuz ya, siz bu milyonları tutuklayarak, Özgür Gündem'i kapatarak, bu milyonların iradesini kırarak mı sonuç alacağınızı düşünüyorsunuz? Bakın, bu kapatıldığı için Azadiya Welat kapatıldı. Musa Anter'in, Ape Musa'nın "Kürtçe ıslık çalmamız bile yasaklanmıştı." dediği dönemlere Türkiye'yi geri götürdünüz. Azadiya Welat'ı kapatarak Kürtlerin diline, Kürtçeye olan düşmanlığınızı ortaya koydunuz. Bu ikisi kapatıldığı için, işte, Cumhuriyet de kapatılmış oldu.

Bakın, burada sayısız kapatmış olduğunuz kurumlar var. Ya, bir basın mezarlığına cevirdiniz bu ülkeyi. Jiyan TV'yi kapattınız. Benim anadilim olan Zazaki'de tek yayın yapan televizyon kanalını kapattınız. UNESCO Zazaki'yi yok olma tehlikesi, riski altında olan dil olarak ilan ediyor, siz Zazaki yayın yapan Jiyan TV'yi kapatıyorsunuz. Bak, ben size Zazaca söyleyeyim yani bizim meşhur bir deyimimiz var: ...(x) O yüzden böyle baskılarla falan ne Zazaki'yi yok edebilirsiniz ne de bizleri susturabilirsiniz. Zarok TV'yi niye kapattınız? Hâlâ bir cevap yok ya. Çizgi film gösteren Kürtçe kanalı niye kapattığınızın bir cevabı yok. Bakın, JINHA'yı kapattınız çünkü kadının sesinden korkuyorsunuz. Kadınla ilgili tek haber ajansını kapatarak siz kadın özgürlük çizgisine karşı kadın kölelik çizgisinin sonuç alacağını tahmin ediyorsunuz. Ya muharrem yasında TV10'u kapattınız çünkü Alevilerin sesinden korkuyorsunuz. Hayatın Sesi'ni kapattınız çünkü işçinin, emekçinin haklı sesinden korkuyorsunuz. Yani özcesi bu ülkeyi bir basın mezarlığı hâline getirdiniz. Ancak bu baskılarınızın asla sonuç vermeyeceğini ifade etmek istiyorum. Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay, Ahmet Altan, Mehmet Altan, İnan Kızılkaya, Nazlı Ilıcak, Zana Kaya, Zehra Doğan ve daha ismini zikretmediğim yüzlerce gazeteci, aydın yazarı cezaevine gönderdiniz. Şimdi, ağzınızla kuş tutsanız dünyayı başka bir şeye inandıramazsınız. Siz gazetelerden de, gazetecilikten de, aydınlardan, yazarlardan da korkuyorsunuz. Üç gündür İnternet ve sosyal medya erişimini Kürt illerinde çökertmiş durumdasınız. Hastanelerin, okulların, ticarethanelerin tamamını çökertmiş durumdasınız. Ya ayıp denen bir şey var, 15 Temmuz darbecilerinin yapmadığını siz yaptınız ya. Onlar darbe yaparken İnternet'i, sosyal medyayı kesmemişlerdi; siz Kürt illerinin tamamında darbe yaptığınızda, kayyum atadığınızda İnternet'i çökertip bütün yaşamı felç ediyorsunuz. Yasa dışı işler yapıyorsunuz, yasaya aykırıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Böyle, iletişim hakkını, haber alma hakkını, bütün toplumsal yaşamı etkileyecek olan bu tarz süreçleri işletmeyle ilgili ne mevcut yasalarda ne de Anayasa'da tek bir madde gösteremezsiniz. O nedenle, biz bu baskıcı rejimin son derece tehlikeli bir noktaya doğru evrildiğini söylüyoruz ve Meclisi de bir komisyon kurarak basından başlamak üzere bu sürece müdahil olmaya çağırıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.