| Konu: | Sokağa çıkma yasakları nedeniyle oluşan eğitim hakkı ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından öğretmenlerin meslekten ihracı ve açığa alınmasında hak ihlallerine sebebiyet verdiği, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen alımıyla kadrolaşmaya ve eğitimde güvencesiz istihdama yol açtığı ve proje okulu uygulamasıyla eğitimin niteliğini değiştirmeyi amaçladığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/12) ön görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 01.11.2016 |
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, eğitim öğretim çağında bulunan bütün çocukların eğitim olanaklarına ulaşması, fiziksel ve ekonomik olarak eğitime erişimi ile beceri ve yeteneklerine göre eğitim görme hakkı birçok uluslararası anlaşma ve birçok anayasal norma göre garanti altına alınmıştır. Ancak, 7 Haziran seçimlerinin saray-AKP iktidarı tarafından beğenilmemesi neticesinde, özellikle Kürt coğrafyasında başlatılan savaş neticesinde, yıkım savaşı neticesinde eğitim öğretime 300 binin üzerinde öğrencinin ulaşımı engellenmiştir. Bölgedeki birçok eğitim kurumu, değerli arkadaşlar, öğrenci yurdu ve eğitim kurumu bu hâle dönüştürülmüştür.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Roket atılanları da göster ya, roket atılanları da göster.
BAŞKAN - Sayın Bak, müdahale etmeyin, lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Eğitim kurumu burası, dikkatinizi çekiyorum, eğitim kurumu.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Allah Allah!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Evet, bunlar birer eğitim kurumu ve eğitim kurumlarını ne hâle getirildiğini göstermek gerekiyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Yıkılanları da göster.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabii, bu yıkım savaşı sırasında vicdanı olan, vicdanlı birçok eğitim emekçisi de çeşitli düzeylerde tepkilerini ortaya koymuşlardır. Özellikle, bildiğiniz üzere, öğretmenlerin bölgeden çekilmesi sırasında öğretmenler üretimden gelen haklarını kullanmışlardır. Bunun için, iki olayda eylem ve etkinlik yapmışlardır:
Birincisi, bildiğiniz üzere, 10 Ekim Gar Meydanı patlamasından sonra öğretmenler, eğitim emekçileri "Biz barış istiyoruz hemen şimdi." dedikleri için ve eğitim emekçilerinin ölümüne tepki vermek için 12-13 Ekimde bir iş bırakma eylemi yapmışlardır.
Yine arkasından "Çocuklar eğitimsiz kalmasın, bu savaş suçudur." diyen birçok eğitim emekçisi 29 Aralıkta sendikalarının aldığı karar gereği bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirdi.
Bu eylemlere katılanlar hakkında önce soruşturmalar başlatıldı, bir cadı avına dönüştürüldü. Tam da o sırada üniversitelerde öğretim üyeleri, öğretim elemanları, üniversite çalışanları "Bu suça ortak olmayacağız." diye barış çağrısına yönelik bir bildiri imzaladılar. Bu bildiride, eğitimciler savaşın durmasını talep ederken, barışın bu ülkede egemen olmasını talep ederken maalesef yüzlerce, binlerce eğitim emekçisi hakkında soruşturma başlatıldı.
İşte, tam da böylesi bir dönemde, biz "Eğer barış olmazsa bu ülkede darbe mekaniği çalışır ve bu ülkede birileri, kendilerinde başkaca fikriyatlara girme eğilimi gösterir." dediğimiz sırada, 15 Temmuzda bu ülkede bir darbe girişimi yaşandı. Daha önce beraber devleti şekillendirdikleri, kamuya yerleştirdikleri Fetullahçı cemaatin darbe girişimi neticesi... Tabii, AKP, bunu birçok ağızdan "Allah'ın bir lütfu" diye değerlendirdi ve gerçekten, bu Allah'ın lütfunu ne hâle dönüştürdüler? Daha önce haklarında soruşturma başlatılan öğretmenlerle ilgili önce açığa alma, ardından görevden çıkarma gibi cezalar verildi.
Değerli arkadaşlar, bugün öğretmenlikten atılanların sayısı 30.382'yi geçmiş durumda, akademisyen sayısı 3.613'ü bulmuş durumda. Hiçbir soruşturma yapılmadan, hiçbir hukuki yol ve yöntem izlemeden yapılan bu cadı avı neticesinde eğitim tamamen çökmüş bir hâle dönüştürüldü.
Tabii, Hükûmet şöyle düşünüyor büyük ihtimalle: "Ben bu ülkede ses çıkaranları zapturapt altına alırsam herkes bana biat eder." diye düşünüyor.
Bakın, eğitim emekçilerinin birinden size bir mektup var, size okuyacağım. Eğitim emekçilerinin sizin bu saldırılarınıza verdiği cevap şudur. Bakın, Mardin'de görev yapan Uşaklı bir öğretmen Derya Alp size şöyle bir mektubu okumamızı söylüyor: "Zar zor emeklerle öğretmen oldum. 20 yaşındaydım Nusaybin'e atandığımda ve her çalışanın yapması gereken gibi haklarım için sendikalı oldum. EĞİTİM-SEN, duruşu ve emekçiye verdiği değeriyle olmam gereken sendika idi ve asla da pişman etmedi. Daha güzel bir dünya istedim; kimsenin hakkının yenmediği, ölmediği, ötekileştirilmediği bir dünya istedim. Böyle bir dünya için ne çaldım ne çırptım ne kopya çektim ne kan akıttım. Hatta böyle bir dünya için şiir yazmaktan, çocuklarıma 'Böyle biri olun.' demekten, ağaç dikmekten, insanları sevmekten başka bir şey yapmadım. Eksik kaldım diyebilirim. Şimdi, sendikalıyım diye beni mesleğimden attılar. Bunu yaparak kendi kanlı, kirli ellerini üzerime sileceğini düşündüler. Bunu yaparken büyük ihtimalle artık şiir yazmayacağımı, ağaç dikmeyeceğimi, çocukları sevmekten vazgeçeceğimi sandılar. 'Lar' diyorum, kim onlar, kaç kişiler? Saymıyorum. Vicdanlarının üzerine nasıl uyuduklarını bilmiyorum. Yıllarca test kitaplarında yuttuğum silgi tozlarını, sınıfta çocuklarıma verdiğim altı yılı nasıl böyle pervasız attılar? Ağızları köpüklü müydü konuşurken? Bilmiyorum. Atıl ve sakat bıraktılar kendilerince. Beş parasız kalmak onlar için sakat kalmak olabilir, biz emekçiler zaten hiç zengin olmadık. Zengin olmak için değildi mücadelemizin nedeni; dedim ya, çocuklar hür ve güzel bir dünyada doğsun diyeydi. Bunu demek için insan olmak yeterli.
Başta Nusaybin'deki 17 değerli emekçi arkadaşımı, sonra tüm Türkiye ve dünyadaki emekçileri selamlıyorum."
Yani öğretmen size diz çökmüyor. Sandığınız gibi, bağırdığınızda, çağırdığınızda, sokağa attığınızda kimse size biat etmiyor; biat etmeyecek EĞİTİM-SEN. Tüm derdiniz EĞİTİM-SEN'i işlevsiz bırakmak. Bunu niçin yapıyorsunuz? Kamuya kendi sistematiğiniz içinde daha iyi yerleşmek istiyorsunuz. Bunu, bakın, hemen ilk KHK'da değerlendirdiniz. Ne yaptınız? Sözleşmeli personel, sözleşmeli eğitimci yolunu açtınız ve AKP'nin zihniyeti dışında, darbecilere biat etmeyen, sizlerin dışında kimsenin kamuya yerleşmesini istemediğiniz bir süreci başlattınız.
Yine, değerli arkadaşlar, AKP projeciliği çok seviyor. Sanıyorlar ki adında "proje" olunca çok güzel bir iş yapmış oluyorlar. "Proje okulları" adı altında, bildiğiniz üzere, Türkiye'nin laik, demokratik ve barışçıl ve çoğulcul eğitim yapan en güzide kurumlarını proje okulları ilan ettiler. Neydi proje okullarındaki avantajları? Buradaki öğretmenleri, müdürleri bir cümleyle atayabileceklerdi. Yani "Nasıl olur da siz böyle bir eğitim verirsiniz? Hâlbuki, kamuda biz böyle bir eğitim veremeyiz." der gibi, onları da daha önce ele geçirdikleri, yozlaştırdıkları eğitimin içine çekmeye çalıştılar. Sayısız öğretmenin yeri değiştirildi, "proje okulları" adı altında oradaki yöneticiler ve öğretmenler bugün oraya, buraya sürülmeye devam ediyor. Hâlbuki, bu okullar kamuda nitelikli eğitimin mümkün olduğunu gösteren birer numuneydi ama AKP "Kötülükte eşit olacağız." diyor; "Biz, başarısız, sorumsuz, yeteneksiz kişi yetiştirmekte eşit olacağız. Biz, böyle okulları yaratırsak ancak amacımıza ulaşır ve örgütleniriz." diye düşünüyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Bakanın yarattığı bu tablo karşılığında... Aslında Bakan, Eğitim Bakanı değil; Bakan, bir Millî Savunma Bakanıdır ve böyle de bakıyor olaya.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, Bakanın derhâl görevden alınması gerektiğini düşünüyorum. (HDP sıralarından alkışlar)