| Konu: | 15 Temmuz darbe girişimin ardından gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini önleyemediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/13) ön görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 01.11.2016 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 15 Temmuz darbe girişiminin ardından gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini önleyemediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz gecesi FETÖ'cü hainler Türk milletinin üzerine ateş açmışlar ve masum vatandaşlarımızı şehit etmişlerdir. Devamında, bölücü terör örgütü PKK asker, polis ve sivil vatandaşlarımıza pusu kurmakta ve katliamlar yapmaktadır. Dün Hakkâri Çukurca Hisar Dağı bölgesinde teröristlerle çıkan çatışmada 3 askerimiz şehit düşmüş, 1'i de yaralanmıştır. Geçtiğimiz hafta boyunca 10 vatan evladı şehit olmuştur. Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar, milletimize baş sağlığı diliyorum.
Bilindiği gibi, 15 Temmuz hain darbe girişimi Türk milletinin engin feraseti, demokrasiye olan bağlılığı, azim ve kararlılığı sayesinde önlenmiş, demokrasi uçurumdan dönmüştür. Bu hain saldırı bütün siyaset kurumlarına, Türk milletinin ve devletinin birlik ve bekasına yapılmıştır. Bize göre, hiçbir bahane demokrasiden kopuşa, silahlı müdahale ve ara rejim özlemlerine dayanak teşkil edemez. Milliyetçi Hareket Partisi ve liderinin olası bir kalkışmanın kabul edilemeyeceğini, her türlü demokrasi dışı arayışa karşı olduğumuzu, darbe teşebbüsünde bulunanların derhâl hukuka teslim olmaları gerektiğini en baştan itibaren haykıran tavrı, millî iradeye ve demokrasiye bağlılığı ifade eden sarsılmaz bir ilkenin, duruma göre değişmeyen siyaset anlayışının tezahürüdür. Anayasa'nın 2'nci maddesinde ifade edildiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Millî ve üniter devlet yapımızın temelleri 1923'te atılmıştır. Egemenlik ise kayıtsız şartsız millete aittir. Buna aykırı her plan ve girişim gayrimeşru ve gayrihukukidir.
Değerli milletvekilleri, yaşanan bu olağan dışı gelişme sonucu 21 Temmuz 2016'dan itibaren ülkenin bütününde doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmiş, 19 Ekim 2016'dan itibaren olağanüstü hâl doksan gün süreyle uzatılmış, her iki karar da Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bilindiği gibi, olağanüstü hâl uygulamasına ilişkin her iki kararı da Türkiye Büyük Millet Meclisinde destekledik. Çünkü, ülkemizde olabilecek en olağan dışı durum vuku bulmuş, Türk devletini ve Türk milletini hedef alan bir saldırıya maruz kalınmıştır. Olağanüstü hâl, millete pusu kuran ve devlete ağır zayiat verdirmek isteyen odaklara karşı bir güvence ve anayasal bir tedbir olarak görülmüş, toplumsal huzurun temini ve asayişin sağlanması maksadıyla Türkiye'nin beka düzeyinde tehditlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde devletin elinin güçlendirilmesi istenmiştir. Olağanüstü hâl kararı çerçevesinde alınan tedbirlere ilişkin olarak bugüne kadar toplam 10 adet kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. Kararnamelerle yargı, güvenlik, millî savunma, teşkilatlanma ve kamu çalışanlarına ilişkin köklü değişikliklere gidilmiş ve kapsamlı tasarruflarda bulunulmuştur. Bu çerçevede, bugüne kadar 3.576 hâkim, savcı; 3.598 askerî personel meslekten; 62.908 kişi kamu görevinden olmak üzere toplamda 70.082 kişi ihraç edilmiştir. Olağanüstü hâl ilanı sonrasında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin yer yer olağanüstü hâl ilanını gerektiren konular dışındaki konuları da düzenlemesi OHAL yetkisinin aşıldığı, OHAL dışına çıkıldığı anlamına gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine adı karışan, göz yuman veya görevinin sorumluluklarına riayet etmeyen kim varsa devlet kurumlarından ayıklanması yerindedir. Tabii, bu tespitlerin soruşturma süreçleriyle somutlaştırılması gerekmektedir. Yeterli inceleme ve soruşturma yapılmadığı için boşu boşuna kimsenin itibar ve saygınlıklarıyla oynanmamalıdır. İtiraz mekanizmaları sağlıklı bir şekilde ve talepler ciddiye alınarak işletilmelidir. Özelikle itirazlar konusunda uygulamadaki sahipsizlik ve belirsizlik giderilmelidir. Herkesin kendiyle ilgili durumun ne olduğunu bilmesi haktır. Neyle suçlandığını öğrenmesi doğruların ortaya çıkmasına yardımcı olacak, varsa mağduriyetlerin giderilmesini sağlayacaktır. Savunma hakkını kısıtlayarak yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar suçlunun suçsuzdan ayrılmasını imkânsızlaştıracak, gerçeği açığa çıkarmayacak ve terör örgütüyle mücadeleye zarar verecektir.
675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle, daha evvel ihraç edilen bazı kamu görevlilerinin görevlerine iade edilmesini önemli buluyoruz. Bunu varsa yanlışlıkların düzeltileceğinin ve mağduriyetlerin giderileceğinin teminatı olarak değerlendiriyoruz. Kuşkusuz, Türk devletine ve Türk milletine kasteden her düzeydeki hainler tamamen temizlenmeden mücadelenin kamu vicdanında inandırıcılığı olmayacaktır. Soruşturma aşamalarının sekteye uğramaması, olan garibana oldu anlayışının oluşmaması, kazanılan halk desteğinin kaybedilmemesi ve devlete olan inancın zayıflamamasını bu süreçte önemli buluyoruz. Bu çerçevede, en alt düzeyde memur, işçi veya diğer mesleklerden kişilerle uğraşıldığı kadar, 15 Temmuzun planlayıcıları, sevk ve idaresini yapan lider kadrosu ile kalkışmanın siyasi ve diğer kesimlerdeki ayağı, mevkisi ve görevi ne olursa olsun aynı titizlikle değerlendirilmeli, soruşturulmalı ve temizlenmelidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de hukuk ve yargı sistemi son yıllarda artarak büyüyen sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunlar yaygın ve hukukun birçok bölümünde kendisini göstermektedir. Ancak en büyük sorun, var olan hukuk kurallarının uygulanmaması ya da kişiye veya duruma göre farklı uygulanıyor algısıdır. Demokratik hukuk devletinin en önemli unsuru olan eşitlik ilkesine aykırılık ve hukuk güvenliği hakkıyla ilgili olarak ortaya çıkan sorunlar vatandaşın da adalete olan güvenini sarsmaktadır. Yargıya olan güvenin azalması, buna bağlı olarak yargıya olan saygınlığın da azalmasına yol açmaktadır. Bunun toplumsal yaşamda yol açtığı en büyük tehlikelerden birisi, kişilerin uyuşmazlıklarını yargıda görmekten çok, başka yol ve yöntemlere yönelmesidir.
Avrupa Konseyi Etkin Yargılama Komisyonunun 2016 yılında yayınlamış olduğu verilere göre; 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı Almanya'da 24, Yunanistan'da 21, İsviçre'de 16, Avrupa ülkeleri ortalamasında 21, Türkiye'de ise sadece 11,4'tür. Yine, Avrupa ülkelerinde 100 bin kişiye düşen savcı sayısı ortalaması 11,3 iken, Türkiye'de 6,8'dir. Dünya çapında hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapan Dünya Adalet Projesi tarafından her yıl açıklanan Dünya Hukukun Üstünlüğü Küresel Endeksi'nde Türkiye geçen yıla göre 8 basamak gerileyerek 113 ülke arasında 99'uncu sırada yer almıştır. Hukuki Adalet Endeksi'nde 2014 yılında 99 ülke arasında 47'nci sırada olan Türkiye 2016 yılında 113 ülke arasında 86'ncı sıraya gerilemiştir. Cezai Adalet Endeksi'ndeyse 2014 yılında 99 ülke arasında 62'nci sırada olan Türkiye 2016 yılında 113 ülke arasında 71'nci sırada yer almıştır.
Temel Haklar Endeksi'ne göre durum daha da kötüdür. 2014 yılında 99 ülke arasında 72'nci sırada olan ülkemiz 2016 yılında 113 ülke arasında 108'inci sıraya gerilemiştir. Bu durum, ülke ekonomisini de derinden etkileyen bir öneme sahiptir. Üreten bir ekonomiye sahip olmak için doğru yatırımların ve yeni teknolojilerin ülkemize gelmesi gereklidir. Ancak yargı sisteminin öngörülebilir olmadığı ve hukukun üstünlüğü konusunda problemlerin bulunduğu bir ülkeye yabancı yatırımcıların ve yeni teknolojilerin transferi mümkün olmamaktadır. Bu sorunlar, hain darbe girişimi sonrasında oluşan bir durum değildir. On dört yıldır ülkeyi yöneten AKP tarafından yargı sistemine yönelik olarak her defasında benzer gerekçeler ileri sürülerek bir sürü düzenleme yapılmış, ancak sorunlar azalmamış, katlanarak artmıştır. Sebebi ne olursa olsun bu durum bir yönetim zafiyetini göstermektedir ve Hükûmet bundan sorumludur.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye'nin beka sorunu hâline gelen terörün kökünün kazınması, ülkemizin her yerinde huzur ve güvenin tesis edilmesi, vatandaşımızın canından ve malından emin kılınması, birlik ve beraberliğimizin tahkim edilmesi, geleceğimizin teminat altına alınarak ufkumuzun aydınlatılması, insanımızın yaşatılması ve devletimizin ilelebet payidar olması öncelikli hedefimizdir. Demokratik olgunluk ve uzlaşı kültürünün egemen olduğu, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve üslubun törpülendiği, Türkiye'nin millî ve manevi değerlerinin Anayasa'mızın ilk üç maddesinde anlam bulan, devletimizin kuruluş ilkelerinin ortak payda olarak kabul edildiği bir siyaset anlayışının hâkim kılınmasını önemli bulmaktayız. Gelinen noktada bugün, meselelere salt siyasi parti çerçevesinden bakılmasının doğru olmayacağını değerlendirmekteyiz. Türkiye'nin ve Türk milletinin geleceğe taşınması için benzer hassasiyetleri paylaşan tüm kesimlerin bir bütünleşme ideali etrafında toplanmasının, içinden geçilen bunalımlı dönemden çıkmanın ilk şartı olduğunu düşünüyoruz. Şüphesiz, Türk milleti, sahip olduğu engin tarihî tecrübeye ve kültürel derinliğe demokratik değerlerle teçhiz edilmiş evrensel kazanımları katarak yeniden büyük bir sentez yaratma imkân ve potansiyeline sahiptir. Bu anlayışın gerçekleşebilmesi, siyasetin her seviyede toplumla bütünleşmesinin yolunu açacak olan kesintisiz tam demokrasi ile devletin toplumdan, tarihten ve millî kimlikten uzaklaşmasına yol açan antidemokratik, gayrimillî kural, kurum ve yapıların tasfiyesini, ayrıca Türkiye'nin kendi kabuğunu yırtabilme ve mazlum milletlere medeniyet yapıcı değerleri ulaştırma gücünü yakalayabilmesini sağlayacak kural, kurum ve yapıların ihdasını gerekli kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, adaleti temel hak ve özgürlüklerin güvencesi ve devletin temeli olarak görüyoruz. Bu nedenle yargı, insanların tereddütsüz güvenebileceği bir yapıda olmalıdır. Hâkim ve savcıların liyakat ve vicdan sahibi olması, yargıya olan güvenin teminatıdır. Yargı, siyasi iktidarların veya belirli kişi ya da grupların güdümünde hareket etmeyen, bir kısım aidiyetlerin adalet duygusunun önüne geçmesine imkân vermeyen, daima ve her şartta hakkı savunan bir yapıya büründürülmelidir. Geciken adaletin adalet olmadığı ilkesinden hareketle adil ve hızlı yargılanma temin edilmelidir. Yargı sisteminin ayrılmaz bir parçası olan savunma hakkını sınırlandıran ya da ortadan kaldıran uygulamalar yapılmamalıdır.
Türkiye uzun yıllardır terörle mücadele etmektedir. Bu yolda yüzlerce şehit verilmiş, yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Türkiye'nin bulunduğu coğrafya, devletin ve milletin bekasına yönelik alabildiğine tehditlerle doludur. Bugün FETÖ ve PKK, Türkiye'nin karşısında toplanmış iki cinayet ve melanet örgütüdür. 15 Temmuzdan bu tarafa FETÖ'yle mücadele edilirken PKK, ihanet nöbetine ve kanlı saldırılarına ara vermeden devam etmektedir. Bizim bunları göz ardı etmemiz, hafife almamız mümkün değildir. Bu nedenle, ülkemiz, bir daha, güvenlik güçlerini kışla ve karakola hapseden, devlet otoritesinin zaafa uğratıldığı bir anlayışa terk edilmemelidir. Türkiye, özgürlük-güvenlik, kalkınma-çevre, terörle mücadele-adalet ve benzeri ikilemlere maruz bırakılmadan, insan hakları ve hukukun üstünlüğü temelinde, bunları temin edebilecek kurumsal kapasiteye, bireysel yetkinliğe ve hukuki normlara kavuşturulmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi, içinden geçtiğimiz bu zorunlu süreçte, her gelişmeyi hak, hukuk ve adalet adına, Türk milletinin ve devletinin bekası çerçevesinde titizlikle izleyip doğru gördüklerini desteklerken, yanlış bulduklarını eleştirmeyi sürdürecektir.
Bu düşüncelerle, Genel Kurulun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)