| Konu: | Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 26.10.2016 |
HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Halkların Demokratik Partisi olarak, asgari ücretteki iyileştirmeyi esas alan bu yasa tasarısının gerek Plan ve Bütçe Komisyonunun gündemine alınması gerekse de Komisyondan geçtikten hemen sonra Genel Kurulda görüşülmesine en başından beri gerekli katkıları sunduk. Biz, Türkiye'deki bütün ekonomik sorunların yapıcı bir temelde çözümüne dair bugüne kadar bu Parlamentoda yürütülen bütün tartışmalara katkı sunmayı esas aldık. Bu yasa tasarısıyla ilgili de genel yaklaşımımız bu oldu. Ancak, ben, geçen hafta da bu Meclis kürsüsünde yaptığım konuşmada bir ülkedeki ekonominin, ekonomik iyileşmenin, kalkınmanın o ülkedeki demokrasiyle ve toplumsal barışla doğrudan ilişkisi olduğunu söylemiştim. Bir ülkede demokrasi yoksa orada ekonominin iyileşmesi mümkün değildir. Bir ülkede toplumsal barış yoksa, ülkenin bir bölgesinde ağır bir savaş süreci varsa o ülkede ekonomik düzelmeyi ya da ekonomiyle ilgili birtakım yasal düzenlemelerle çözüm üretmeyi beklemek ham bir hayalin ötesine geçmez diye düşünüyoruz.
Bakın, içerideki savaş süreci yetmedi. Şimdi, Irak ve Suriye'de de bütün bölge halklarının iradesine rağmen, bütün bölgesel devletlerin ve küresel güçlerin karşı koymasına rağmen ısrarla bu ülkeyi savaşın içerisine sürüklemek isteyen bir Hükûmet pratiğiyle karşı karşıyayız. Siz, savaşı artırdığınız sürece emekçinin, yoksulun, işçinin sofrasındaki ekmeği küçültürsünüz; bu kadar nettir. Savaşa can da dayanmaz, ekonomi de dayanmaz.
Bakın, ekonomik çöküntünün işaretleri ortaya çıkmaya başladı. Her geçen gün daha fazla ağırlaşıyor.
Yürüttüğünüz politikalarla bir taraftan savaş ekonomisinin kara deliğini olabildiğince büyüttünüz, bir taraftan da Türkiye'yi yatırım yapılması gereken ülkeler listesinden çıkarmayı başardınız. Şu anda bütün uluslararası kuruluşlar, artık Türkiye'yi yatırım yapılamaz ülke olarak görüyor. Niye öyle görüyor? Hani siyasi değerlendirmeler falan diyorsunuz ya... Ancak yürütmüş olduğunuz politikalarla bakın, bir iş adamının -bugün bizi iş adamları ziyaret etti- kırk yıllık emeğine, kırk yıllık birikimine bir gecede el koyuyorsunuz. Yani, ne dinde ne inançta ne ahlakta ne insanlıkta böyle bir şey olabilir mi? Ya, bir insan bir cemaate yakınlık duydu diye ya da sempati duydu diye ya da o cemaatin liderinin bir kitabını bilmem evinde bulundurdu diye kırk yıllık birikimine el koyma hakkına sahip olabilir misiniz, böyle bir anlayış olabilir mi?
Yine, aynı şekilde, size muhalif olan bütün kesimlerin mal varlıklarına, şirketlerine el koymanın yasal düzenlemelerini yapıyorsunuz. Bu ortamda işverenin, sermaye sahibinin nasıl bu ülkede kendisini güven içerisinde hissetmesini bekliyorsunuz? Kamu emekçileri için aynı şey geçerli. Sabaha uyandığında "İşine son verilecek mi verilmeyecek mi, açığa alınacak mı alınmayacak mı?" bu korkuyu yaşayan bir işçi, bir emekçi bu ülkedeki ekonomik duruma nasıl bir katkı sağlayabilir? Kendi geleceğiyle ilgili belirsizlik varken bu ülke adına nasıl bir artı değer, nasıl bir katma değer yaratabilir? Bütün bunları siz enine boyuna tartışmadan herhangi bir şekilde yol alamazsınız. Adım adım bu ülkeyi büyük bir uçurumun maalesef aşağısına itmiş oldunuz. Ben artık uçurum kenarı falan demiyorum, uçurumdan itmiş oldunuz. 7 Hazirandan bugüne kadar bu ülke sayenizde bir gün bile rahat bir nefes almadı. Üç tane masa devirdiniz; önce, müzakere masasını devirdiniz. Hani "devirdiniz" derken sizi kastetmiyorum, sizin adınıza bu siyaseti belirleyen Recep Tayyip Erdoğan'dan bahsediyorum. Önce müzakere masasını devirdi, sonra koalisyon masasını devirdi, sonra anayasa masasını devirdi. Devrilen üç masa sayesinde Türkiye'de üç büyük kriz oluştu; büyük bir siyasi kriz oluştu, büyük bir bölgesel kriz oluştu, işte son aylarda da artık kendisini iyice hissettiren büyük bir ekonomik kriz oluştu. Ne adına? Başkanlık adına, iktidar hesabı adına.
Halkın gündeminde böyle bir şey var mı? Yok. Halk, 7 Hazirandan sonra bu ülkenin temel meseleleriyle ilgili büyük bir umut beslemişti ancak dediğim gibi, siz, maalesef, çok bilinçli politikalarla ülkeyi büyük bir uçuruma atmış oldunuz. Hâlâ buradan çıkışla ilgili de herhangi bir muhasebe falan yapıyor değilsiniz. Gündeminizde demokrasi yok, gündeminizde barış yok, gündeminizde bu ülkenin kalkınmasıyla ilgili, ekonomik refahıyla ilgili bir durum yok, gündeminizde güvenceli çalışma yok, gündeminizde iş adamlarının, sermaye sahiplerinin rahatlamasına dönük bir şey yok. Dolayısıyla bu mevcut kaosu derinleştirme dışında hiçbir şey yapmıyorsunuz. İçeride savaş, dışarıda savaş, ayakları da yere basmıyor.
Enver Paşa'nın maceracı o birtakım hezeyanları vardı ya, şimdi onun Neoosmanlıcı formatını siz Orta Doğu coğrafyası gibi kurtlar sofrasında hayata geçirmeye çalışıyorsunuz. "Hem sahada hem masada olacağız." derken ne sahada kaldınız ne masada kaldınız. Doksan dakika boyunca saha kenarında koşup ısınan bir yedek oyuncunun ötesine geçemediniz. Ha bire takım kaptanının onayı olmamasına rağmen, maçı yöneten hakemin onayı olmamasına rağmen sahaya girmeye çalışıyorsunuz, hemen sizi sahanın dışına atıyorlar çünkü oyunu kuralına göre oynamadınız.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Kendini anlatıyorsun galiba.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sizsiniz, siz.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Kendini anlatıyorsun.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sizsiniz.
HALUK İPEK (Amasya) - Hakem kim, hakem?
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Hakem bölge halkları. Bölge halklarını esas alsaydınız böyle olmazdı. Biz en başından beri söyledik.
Bakın, doksan dakikayı böyle tükettiniz. Şimdi, artı üçte yine kural ihlali yaparak sahaya girmeye çalışıyorsunuz. Mümkün mü bu? Böyle bir şey mümkün değil ancak daha büyük felaketler getirme dışında hiçbir işe yaramaz.
Bakın içerideki savaş süreciyle ilgili her gün hamaset söylemleri geliştiriyorsunuz. Ya, biz burada, bakın ta bir yıldır "PKK'nin elinde bulunan esir askerler için ne yaptınız?" diye sorduk. Ya, aradan bir yılı aşkın süre geçmiş, askere giden ya da vazifesi icabı polis olarak bölgede görev yapan 13 insan şu anda PKK'nın elinde alıkonulmuş durumda. Kılınızı kıpırdatmamışsınız. Böyle bir hakkınız var mı? Aileler perişan. Her gün ölen askerler üzerinden burada siyaset yürütürken, burada hamasi söylemlerle nutuk atarken...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Teröristlerden bahsediyorsun. Teröristle pazarlık olmaz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - ...bugüne kadar bu askerlerle ilgili kılınızı kıpırdatmamışsınız. Oysaki bakın siz, bir İsrail askeri için Hamas'la, Filistin'deki örgütlerle bizzat o diplomatik görüşmeleri yürüten bir Hükûmetsiniz. Böyle bir hakkınız var mı? Devlet kendi askerine, kendi polisine sahip çıkmaz mı? Ben soruyorum: Bugüne kadar bu alıkonan polis, askerler için ne yaptınız? Bakın isimleri burada: "Astsubay Semih Özbek, Polis Vedat Kaya, Polis Sedat Yabalak, Er Sedat Sorgun, Er Müslüm Altıntaş, Er Adil Kavaklı, Uzman Çavuş Sedat Vardar, Uzman Çavuş Ferdi Polat" diye liste uzuyor. Yani böyle bir Hükûmet, böyle bir devlet anlayışı olabilir mi? Eğer siz bu anlayışınızı terk etmezseniz böyle ölümler üzerinden, kan anket diyalektiği üzerinden iktidar hesapları yaparsanız o iktidarınız çöker. "Kan aktıkça iktidar yolum kısalacak, kan aktıkça anketlerde oyum artacak." diye düşünürseniz büyük yanılırsınız, büyük kaybederseniz.
Şimdi, kan anket diyalektiğini öfke anket diyalektiğine de çevirdiniz. "Öfkeyi artırayım ki kutuplaşma artsın, öfkeyi artırayım ki toplumsal gerilim artsın, bunun üzerinden ben iktidarın yolunu kısaltırım." gibi hesap içerisine giriyorsunuz.
Bakın, gerçekten biz üzülüyoruz. Yani bu politikalarla herhangi bir sonuç alınmaz. Bu bedeli ödeyecek olan bir tek siz olmayacaksınız. 80 milyonun tamamıyla ilgili, ödenecek bir bedelle ilgili bu kaygılarımızı dile getiriyoruz. Halkımıza bu kötülüğü yapmanıza asla rıza göstermemizi beklemeyin. O nedenle, yol yakınken bu politikalardan vazgeçmeniz, kendi iç barışını sağlamış, bölgesel politikada da bütün bölge halklarının güvenini kazanmış, barışçıl, diplomatik, siyasi çözüme katkı sağlayan bir ülke pozisyonuna Türkiye'yi getirmeniz gerekiyor. O yönlü politikalar oluşturduğunuzda, burada, ekonomiyle de ilgili, toplumsal barışla da ilgili, hukuk devletiyle ilgili, insan haklarıyla ilgili her türlü düzenlemede de bizler katkı sunarız diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)