| Konu: | Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 26.10.2016 |
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 426 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu mesele, Türkiye'de asgari ücretle çalışan yaklaşık olarak 7 milyon işçi kardeşlerimizin ücretleriyle ilgilidir. Bildiğiniz gibi, Türkiye'de 4857 sayılı İş Kanunu'nun 39'uncu maddesine göre her yıl aralık ayında Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanır, Türkiye'deki asgari ücreti belirlerdi. Çalışma Genel Müdürü, İş Sağlığı Genel Müdürü, TÜİK temsilcisi, Hazine temsilcisi, Devlet Planlama Teşkilatı temsilcisi, TÜRK-İŞ'ten 5 kişi ve Türkiye İşveren Sendikalarından 5 kişi olmak üzere, her yıl aralık ayında bir sonraki yılın ocak ve temmuz aylarındaki asgari ücretin tespitiyle ilgili toplanır ve yaklaşık olarak enflasyon oranında da bir ücret belirlerdi. İnsanlar, çalışanlar, işçiler, emekçiler yeni yıla girerken insanca yaşayabilecekleri, insanca geçinebilecekleri bir asgari ücret beklerken yıl başından birkaç gün önce toplanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, ne yazık ki yine enflasyon oranında, ocak ayında yüzde 3, temmuz ayında da yüzde 3 olmak üzere, yıllık yüzde 6 civarında bir artışla yaklaşık olarak 20-25 liralık bir zam öngörürdü.
Geçtiğimiz yıl yapılan 7 Haziran seçimlerine giderken Türkiye'de başta bizim partimiz Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi ve Halkların Demokratik Partisi seçim bildirgelerinde asgari ücretle ilgili bir önemli girişimde bulundular. Milliyetçi Hareket Partisi 1.400 TL, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz 1.500 TL, Halkların Demokratik Partisi de 1.800 TL gibi bir asgari ücreti kamuoyuna açıkladı, "Bizim iktidarımız döneminde asgari ücret böyle olacak." dedi. AKP, on dört yıldır ülkeyi yöneten AKP Hükûmeti ise asgari ücretle ilgili hiçbir şey söylemedi. O gün asgari ücret yaklaşık olarak net 920 lira civarında bir ücretti.
Cumhurbaşkanı Anayasa'yı çiğnedi. Yaklaşık olarak 30 ilde çeşitli temel atma ve açılışları gerekçe yaparak miting yaptı. Yaptığı mitinglerde "400 milletvekili verecek misiniz? Anayasa'yı değiştirecek misiniz? Başkanlık sistemini getirecek misiniz?" diye oy istedi. Sonra da döndü "Muhalefet partilerinin kimisi asgari ücreti 1.400 lira yapacakmış, kimisi 1.500 lira yapacakmış, kimisi de 1.800 lira yapacakmış." deyip miting alanında bulunan insanlara yuhalattı bizleri. Yani, sanki asgari ücret 2 bin lira da biz 1.500 liraya düşürüyoruz, kimimiz 1.800 liraya düşürüyoruz, kimimiz 1.400 liraya düşürüyoruz da bizi yuhalatıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Gel zaman git zaman, 7 Haziran seçim sonuçlarında AKP istediği oyu alamadı ve Türkiye'de başlatılan terörle birlikte 1 Kasıma gittik. 1 Kasıma giderken bir baktık ki AKP hemen seçim bildirgesinin önemli bir bölümünde asgari ücreti 1.300 lira yapacakmış gibi ilan etti, sanki kafasına o anda taş düştü. O ana kadar düşünememiş de muhalefet partileri bunu söyleyince iktidar partisi de buna sarıldı, dedi ki: "Biz de 1 Kasım seçimlerinden sonra asgari ücreti 1.300 TL yapacağız." İyi bir şey, kötü bir şey değil yani asgari ücretin Türkiye'de yükseltilmesi önemli bir şeydir ama bunun, bir seçim malzemesi yapılmaması gerekiyor. Türkiye'de gerçek anlamda asgari ücretin, insanların insanca yaşayabileceği bir ücretin olması gerekir.
Bir ekonominin gelişmişlik düzeyinin tek belirleyeni, o ülkenin bir yıl boyunca ürettiği mal ve hizmetlerin oranındaki artış olarak kabul edilmektedir. Hâlbuki odaklanılması gereken en önemli mesele, üretilen değerin nasıl paylaşılacağıdır. Bunun temel belirleyenlerinden biri, kişi başına düşen millî gelir ile ücretler arasındaki ilişkideki eğilimin yönüdür. Eğer bir ülkede üretilen değerin miktarındaki artış ile ücretlerdeki artış arasındaki makas açılıyorsa bu durum sömürünün arttığını, üretilen değerin belli ellerde toplandığını bize göstermektedir.
Son yıllarda, giderek artan biçimde gündeme gelen yolsuzluklar da bu bağlamda da ele alınmalıdır. Nitekim, kamu kaynaklarının emekçilerin yaşam düzeylerini yükseltmeye değil, büyük para ve mal sahiplerinin zenginleşmesi için kullanılması bütçelerin temel karakterini oluşturmaktadır. Son yıllarda giderek artan teşvikler, prim destekleri, vergi indirimleri, aflar, yurt içinde ve yurt dışında saklanan, gizlenen paraların Türkiye'ye geri getirilmesi dâhil olmak üzere, birtakım insanlara yeni kaynak transferi aygıtı hâline getirilmiştir Türkiye'de bütçeler.
AKP hükûmetlerinin her türlü yolsuzluğu meşrulaştırma ve her türlü denetim aygıtını kendi kontrolüne alma çabası, yine emekçilerin millî gelirden aldıkları payı sınırlandıran önemli unsurlardan biridir. Kişi başına düşen millî gelir ile asgari ücretin gelişim seyri, bu sürecin nasıl işlediğini gösteren iyi bir örnektir.
Hükûmet ve sermaye temsilcilerinin belirleyiciliği altında alınan Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararlarında çoğunlukla enflasyon hedefleri esas alınmakta, işçilerin geçim düzeyi ihmal edilirken ekonomik gelişme bu kararlara yansıtılmamaktadır. Dolayısıyla, ekonomik refahın paylaştırılması açısından en önemli araçlardan biri durumunda olan asgari ücret ciddi bir baskı altındadır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de resmî rakamlara göre 7 milyon civarında işçi asgari ücretle çalışmaktadır ama bir rapora göre Türkiye'de 1 milyon 434 bin 262 iş yerinde 10'dan az işçi çalışmakta, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre bu iş yerlerinde 3 milyon 900 bin işçi istihdam edilmekte, bu iş yerlerinde çalışan işçilerin önemli bir kısmı asgari ücretlidir. Yani 1 milyon 434 bin iş yerinde 10 ve daha aşağısı işçi çalışmakta, bunun miktarı da yaklaşık olarak 4 milyon çalışandır arkadaşlar. Bu tip yerlerde, 10'un altında işçi çalıştıran iş yerlerinde banka hesabına para, maaş yatırmadan elden de ödemek mümkündür. Dolayısıyla, 4 milyon işçinin çalıştığı bu iş yerlerinde patronda vicdan yoksa, insaf yoksa işçiye 1.300 TL'nin altında ücret ödemekte ama 1.300 TL'lik bir bordro imzalatmaktadır arkadaşlar; bunun sayısı yaklaşık 4 milyon civarındadır. Geriye kalan 3 milyon insan ise resmî kayıtlara göre son derece kayıtlı ve bordro üzerinde nasıl bir ücret gözüküyorsa onu almaktaydı. Ama geçtiğimiz ocak ayından itibaren, asgari ücretin 1.300 TL olmasından sonra kayıt altında olan birçok iş yerinde, özellikle madenlerde ve yer altında çalışan işçilerde şöyle bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz: İşçiye 1.300 TL'lik bordro imzalatılıyor, 1.300 TL ödemiş gibi işlem görüyor veyahut da bankaya, hesabına 1.300 TL gönderiliyor ama işçi sonra odaya çağırılıyor, deniliyor ki: "Bunun 200 lirasını, 300 lirasını geri vereceksin." Şimdi, işçi işini düşünmekte ve "Patronla nasıl kötü olayım, ben bu parayı geri vermezsem işten atılacağım, sosyal güvenlik sistemini kaybedeceğim veya patrona karşı mücadele edeceğim." demektedir. Buna benzer onlarca olayı, ocak ayından beri Türkiye'de işverenler asgari ücreti bahane ederek, yüksekliğini bahane ederek... Oysa işverenin cebinden çıkan çok bir şey yok, düzenlemeyle birlikte devlet onları sübvanse etti, destekledi ve asgari geçim indiriminden faydalandırdı ama buna rağmen, işçiler ne yazık ki böyle bir durumla karşı karşıya.
Sayın Cumhurbaşkanı çıkıyor meydanlarda diyor ki: "Avrupa'da asgari ücreti 200 euro olan ülkeler var." Doğru söylemiyor. 200 euronun altında olan 2 tane ülke var arkadaşlar. Bunlardan bir tanesi Bulgaristan, 194 euro; bir tanesi de Arnavutluk, 157 euro arkadaşlar. Bunun dışında, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde 800, 900, 1.000, 1.100, 1.200, 1.300 euronun altında olan hiçbir ülke yok arkadaşlar. Kardeşimiz, yarımız olan Kuzey Kıbrıs'ta net asgari ücret şu anda 1.650 lira civarında arkadaşlar, net, 1.600 lira; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde asgari ücret şu anda 1.650 lira civarında arkadaşlar ama bizim ülkemizde maalesef bu değil.
Ocak ayında, kasımdaki seçimlerden sonra, bu 1.300 TL'ye çıkarıldığı zaman biz uyardık, dedik ki: Arkadaşlar, bakın, yanlış yapıyorsunuz. Biraz önce Sayın Bakanımız, Sayın Zekeriya Temizel söyledi. Bekar, tek başına olan işçi var; evli, çocuksuz, 1 çocuklu, 2 çocuklu, 3 çocuklu olan işçi arkadaşlarımız var, kardeşlerimiz var. Bunları düşünerek asgari geçim indirimini bunun üzerine koyarak değil, asgari geçim indirimini bunun dışında tutarak bir ücret yapılanması yapılması gerekir. Aksi hâlde, ikinci altı aydan sonra, eylül ayından sonra, ekim ayından itibaren bunlar yüzde 15'lik vergi diliminden yüzde 20'lik vergi dilimine gireceği için bunların ücreti 1.300 TL'nin altına düşecek diye uyarılarımızı biz zamanında yaptık. O dönemin Sayın Çalışma Bakanı ve o dönemin Maliye Bakanı "Ya, eylül ayı gelsin, bakarız." dedi. Eylül ayı geldi ve göstergeler gösterdi ki ekim ayından itibaren, ekim, kasım, aralık ayında, üç ayda çalışanların, asgari ücretle çalışan, maaş alan kardeşlerimin ücretlerinin 1.300 TL'nin altına düşeceği kesinleşti arkadaşlar.
Dün Plan ve Bütçe Komisyonunda 2015 yılının kesin hesabı, 2017'nin bütçe görüşmelerini yaparken Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılacak bir değişikliği Plan ve Bütçe Komisyonuna getirdiler. Orada, Sayın Bakanın da katıldığı bir toplantıda bütün siyasi partiler -iktidarı, muhalefeti, bütün partiler- bunun düzeltilmesi ve asgari ücretin 1.300 TL'nin altına düşmemesi için elimizden gelen bütün çabayı ve gayreti Plan ve Bütçe Komisyonunda gerçekleştirdik ve bugün, yine, 4 siyasi parti olarak, Danışma Kurulunda görüşülmeksizin, hemen imza edilerek bugün burada kabul edilmesine karar verdik ve biraz sonra, bizden sonraki konuşmalardan sonra, burada oylanarak, asgari ücretin 1.300 TL'nin altına düşmemesi için elimizden gelen bütün çabayı göstereceğiz.
Ama arkadaşlar, bu, bu şekilde devam edemez, bu şekilde devam etmemelidir. Bizim, asgari ücreti... 1 Ocak 2016'da yürürlüğe giren 1.300 TL'ye tam yıl boyunca hiçbir zam yapılmadı. Oysa, daha önceki dönemlerde Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanır, ocak ve temmuz ayında mutlaka zam yapılırdı. 2016 yılında hiç zam yapılmadı, sadece 1.300 TL yapıldı, bırakıldı. Şimdi, 2017 yılı için Ocak ayında ve Temmuz ayında yeni zamların yapılması gerekiyor. Bunun için de aralık ayında, 2017 Ocak ayı ve 2017 Temmuz ayındaki enflasyon oranında zamların yapılması için Asgari Ücret Tespit Komisyonunun toplanması gerekir. Ama şöyle bir ciddi endişem ve kaygım var: "Biz, asgari ücreti 1.300 TL yaptık, tamam, 2017'de zam yapmaya gerek yok..." Zaten, eğer 2015 yılındaki zamların üzerine ocak ve temmuz ayında enflasyon oranında zam yapılmış olsaydı bugün asgari ücretimiz 1.300 TL civarına gelmiş olacaktı. Dolayısıyla, şimdi, 2017 yılında, tekrar, asgari ücretin yeniden belirlenebilmesi için aralık ayında Asgari Ücret Tespit Komisyonunun toplanıp bunu belirlemesi gerekir. Ama bu sorun böyle çözülemez. Bizler bu ülkede çalışan 7 milyon asgari ücretle geçinen insanın kaderini seçim bildirgelerine veyahut da siyasi partilerin kaderine terk edemeyiz. Bizim bunu kalıcı bir şekle dönüştürmemiz gerekiyor. Bunun için de:
1) Asgari ücret, işçinin ailesiyle birlikte tüm zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde, insan onuruna yakışan bir düzeyde tespit edilmelidir.
2) Asgari ücret, gelir dağılımını düzenleyici yönde belirlenmeli ve ekonomik büyümeden mutlaka pay almalıdır.
3) Asgari ücretlinin geçimi ile enflasyon arasındaki uyumsuzluğun yoksullaştırıcı etkisi göz önüne alınarak enflasyon verilerinde temel harcama kalemleri dikkate alınmalı, TÜFE sepeti emek örgütlerinin katılımıyla belirlenmeli ve denetlenmelidir.
4) Asgari ücretle çalışanlar için elektrik, su, doğal gaz kullanımı asgari ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz olmalıdır.
5) Sabah 06.00-09.00 ile akşam 18.00-21.00 saatleri arası ulaşım parasız olmalıdır.
6) Eğitimde hiçbir ad altında para alınmamalı, eğitim parasız olmalıdır.
7) Sağlık parasız olmalıdır arkadaşlar.
8) Asgari ücretlilerden vergi alınmamalıdır arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Bunlar gerçekleşmediği takdirde maalesef asgari ücretle ilgili sorunlar ve problemler devam edecek.
Sayın Bakan, biraz sonra burada müşterek olarak yapılacak düzenlemeyle asgari ücret 1.300 TL'nin altında olmayacak, tamam ama 1 Ocak 2017 yılında zorunlu bireysel emeklilik yürürlüğe girecek. Girecek mi Sayın Bakan? Girecek. Şimdi, asgari ücret alan bir işçiyi -yaklaşık olarak 50 TL- zorunlu bireysel emekliliğe mecbur ettiniz siz. İsteğe göre değil, mecbur kıldınız bunu. Şimdi her işçiden "zorunlu bireysel emeklilik" adı altında 50 TL kesilecek, asgari ücret tekrar 1.300 TL'nin altına düşecek arkadaşlar.
Buradan, bu kürsüden uyarıyoruz, diyoruz ki: Arkadaşlar, bunu düzeltin. Zorunlu bireysel emeklilik yürürlüğe girdiği andan itibaren de bununla ilgili bir sorunla karşı karşıya kalacağımız açık ve nettir. Dolayısıyla, bu düzenleme, aile durumlarına göre ödenen asgari geçim indirimi ücretin bir unsuru değildir, devletin bir sosyal harcamasıdır, asgari ücretteki kayba bu yöntemi uygulayamazsınız. Asgari ücrette bir değişim olmazsa çocuklu bir çalışanın ücretinde azalma olacaktır, 1 çocuklu, 2 çocuklu ve 3 çocukluda azalma olacaktır ve dolayısıyla bu düzenleme bizim istediğimiz bir düzenleme olmayacaktır. Birazdan, maddeye geçtiğimizde bu konuyla ilgili bir önergemiz olacak. Dün Plan ve Bütçe Komisyonumuzda sözcümüz eski Bakanımız Sayın Zekeriya Temizel bu konuda çırpındı, bütün bilgisini, deneyim ve tecrübelerini Komisyonda dile getirdi ama dinletemedi. (CHP sıralarından alkışlar) Genel Kurulda bu önergeyle burada tekrar dile getireceğiz ve bu yanlışlardan dönülmesi için, tekrar mükerrer düzenlemeler yapmamamız için elimizden geleni yapmamız gerekiyor.
Son sözüm: Hazır Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da burada -Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Müezzinoğlu burada ama İçişleri eski Bakanıyla çok derin bir muhabbet yapıyor, kulağı bizde mi değil mi, onu bilemiyorum- asgari ücreti konuştuk. Sayın Bakan, Türkiye'de şu anda 11 milyon 800 bin emekli var, bizi ekranlarda izliyorlar. Kahvehanelere gidiyorsunuz, köylere gidiyorsunuz, mahallelere gidiyorsunuz, oturuyorsunuz bir kahvehanede, milletvekilisiniz, yan masalarda okey oynayan, hoşgin oynayan, batak oynayan, 81 oynayan, tavla oynayan, oyun oynayanlar bize bakarak diyor ki: "Vekil, siz işinizi bilirsiniz, promosyonu kaptınız, işi biliyorsunuz."
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Emeklininki ne olacak?
MUSA ÇAM (Devamla) - Peki, 11 milyon 800 bin emekli Parlamentodan bekliyor, diyor ki: "Bizim promosyonumuz ne olacak?" Ne olacak? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Müezzinoğlu burada, Sayın Maliye Bakanımız, paranın başındaki bakanımız da burada. Bu kadar cimri davranmanıza gerek yok. 11 milyon 800 bin insan diyor ki: "Ya insanca bir intibak yasası yapın, bizi bu sefalet ücretinden kurtarın veya Parlamentoda siz nasıl hemen promosyonu -Türkiye Büyük Millet Meclisi bankayla anlaşıyor- kapıyorsunuz, o zaman Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da 11 milyon 800 bin emeklinin BAĞ-KUR, SSK, Emekli Sandığı..." Tarımdaki emekli vatandaş da bekliyor, diyor ki: "Ben de promosyonumu isterim. 2017 yılına girerken benim hak ettiğim bu promosyonu da bu ülkenin Hükûmeti, devleti bana ödesin. Nasıl milletvekili aldıysa ben de bunu istiyorum."
Şimdi, 2 sayın bakanımız buradasınız.
ÖZKAN YALIM (Uşak) - Evet, sor bunu.
MUSA ÇAM (Devamla) - Ben de 11 milyon 800 bin emekli vatandaşımız adına burada sizlere söylüyorum, diyorum ki: Gittiğimiz kahvede, tarlada, bahçede, sokakta, banka kuyruklarında, pazarda insanlar bizi yakalıyorlar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) - Banka kuyruğu yok.
MUSA ÇAM (Devamla) - Size ulaşamıyorlar, size ulaşamıyorlar Sayın Bakan, bize ulaşıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) - Gittiğimiz her yerde -koruma yok, bir şey yok; sizin koruma ordunuzla beraber vatandaş size ulaşamıyor- bize ulaşıyor, "Promosyonumuz ne olacak?" Biz de buradan soruyoruz: 11 milyon 800 bin emeklinin promosyonu ne olacak.
Tüm asgari ücretli arkadaşlarımıza Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sevgilerimizi, saygılarımızı sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)