GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:10
Tarih:20.10.2016

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 418 sıra sayılı Tasarı'nın 14'üncü maddesi üzerine konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, malum, yaşadığımız olaylardan dolayı gerçekten zor günler ve zor şartlardan geçiyoruz. Bir de üstüne üstlük mevsim de sonbahar yani hüzün ve hazanın zirve yaptığı bir mevsimden ve zor şartlardan geçiyoruz. Tabii, biz hüzün ve hazan mevsimini sadece okuduğumuz kitaplardan, romanlardan, şiirlerden hatırlıyoruz ama Anadolu çiftçisi yani bu soğuk sonbahar aylarında hasadını toplamaya çalışan Anadolu çiftçisi, Türk çiftçisi bunu iliklerine kadar yaşamaktadır. Maalesef, sabahtan beri bazı milletvekili arkadaşlarımız çok veciz bir şekilde ifade ettiler, hasadını toplarken bir hazan ve hüzün içerisinde yaşamaktadır Anadolu'nun elleri çatlak çiftçi kardeşlerimiz. Niye? Çünkü, bir yıl boyunca emek verip ürettiklerinin pazarda çok fazla karşılığı yok. İşte, elma için "20 kuruş" dendi, patates için "20 kuruş, 25 kuruş" dendi, mandalina için "30 kuruş, 35 kuruş" dendi. Maalesef, Sayın Bakan, tarım ve hayvancılıktan sorumlu Bakanımız burada olsaydı ona yöneltmek isterdik ama olsun yine de biz meramımızı ifade etmeye çalışalım.

Efendim, bakın "yerli ve millî" diye bir slogan geliştirildi. Milliyetçi Hareket Partisinin yıllardır söylediği, tekrar ettiği duruşun ifadesidir, ilkenin ifadesidir "yerli ve millî" ama bu konjonktürel bir slogan hâlinde kullanılıyor sadece. Benim tavsiyem şudur: Hazır bugün biraz da üretim ağırlıklı konuştuğumuza göre, keşke şu tarım politikalarımızı da bir defa uygulamaya çalışsak yerli ve millîyi iliklerimize kadar duymak kaydıyla. O zaman ne olurdu biliyor musunuz? Arkadaşlarımız bu kürsülerden üreticiler adına sorunları dile getirmezdi, üreticinin gerçekten büyük kazanımlarından bahsederdi. Ne olurdu? İşte, mandalinanın 2 TL olduğu söylenirdi ya da tarladakiyle pazardaki fiyat farkının bu kadar uçurum içermediğini ifade ederdi. Ne olurdu? Eğer millî ve yerli bir tarım politikamız olsaydı GDO'lu mısır ithalatı yerine Çukurova'da, Trakya'da, Doğu Anadolu'da organik olarak yetiştirdiğimiz mısırın üretimi söz konusu olurdu. Ne olurdu? Nişasta bazlı şeker üretimi yerine gerçekten İç Anadolu ve Doğu Anadolu'da çok yüksek kalitede yetiştirilen şeker pancarından üretilen şeker konuşulmuş olurdu. O zaman, demek ki sözde değil biraz da özde yerli ve millîyi aramak, uygulamak gerekiyor.

Kısaca değinmek istediğim bir diğer konu ise Sayın Başbakan, geçen hafta, sanayici ve esnafla olan toplantısında bir konuyu gündeme getirdiler, dediler ki: "Yerel yönetimler, belediyeler veya devlet -kısaca, kamu- ticarete girmesin, ticaret işiyle uğraşmasın." Bunu sadece ekmek üretimi bağlamında söyledi ama bu bağlamı genişletebiliriz. Gerçekten, bunu sektörün yetkilileri söyleyemiyor, onlar ha bire sokak sokak siyasilerin peşinde dolanıyor, sadece onaylama makamında bulunuyorlar, keşke bunu söyleseler. Ne olsun? Bunu somutlaştıralım. Gerçekten Anadolu'da sadece çiftçi değil KOBİ'leri konuştuk şimdiye kadar; küçük esnaf, orta ölçekli esnaf zor durumda, elindeki ekmek alınmakta. Düşünebiliyor musunuz, bir belediye pastacılık, çörekçilik, börekçilik, otelcilik yapar mı, reklamcılık yapar mı, basın-yayınla uğraşır mı? Belediyelerin görev ve yetkileri bellidir, pasta, çörek, börek işiyle uğraşmaz. Bunlar, yerel esnafın ve orta ölçekli işletmelerin yapacağı hizmet kalemleridir. Hele hele Anadolu'nun küçük illerinde bir de inşaat sektörünü buna kattığınız zaman ortada lokma kalmıyor yani o bölgenin dinamikleri olan yerel sermayenin hareket etmesi kısıtlanıyor. Dolayısıyla, ben bu söylemin lafta değil, icraata dönüşmesi için bir an önce tedbirlerin alınmasını gerçekten yüce heyetinizden istirham ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)