GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:10
Tarih:20.10.2016

CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Değerli milletvekilleri, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Türkiye tarihî günlerden geçiyor; olağanüstü, yaşamadığımız deneyimleri yaşıyoruz ve hak etmediğimiz bir görüntüyle dünyanın önünde Türkiye şu anda. Türkiye bir kalkışmayla, bir işgal girişimiyle karşı karşıya kaldı, neyse ki bu kalkışma Türk milletinin ve Türk askerlerinin, Türk polislerinin kahramanlığıyla, ortak iş birliğiyle başarıya ulaşamadan yani idareyi ele geçirme anlamında başarıya ulaşamadan önüne geçilmiş oldu. Ama daha önce de ifade ettiğim gibi, bu kalkışmayı planlayanlar, sonuca ulaşsa da ulaşmasa da Türkiye'nin zarar göreceği şekilde planlamışlardı ve ne yazık ki Türkiye zarar gördü.

Türkiye şu anda herkesin, özellikle devlet bürokrasisinin birbirinden kuşku duyduğu, birinin diğerinden FETÖ'cü mü, kripto mu diye kuşkulandığı, insanların birbirini ihbar ettiği dağınık bir devlet görünümü içerisinde yaşıyor. Türkiye şu anda, bu darbe girişiminden sonra, âdeta bir fetret döneminin içenden geçiyor; kardeşin kardeşe vurduğu, kardeşin kardeşe güvenmediği bir toplum hâline geldik.

Bu ülkenin Anayasa'sı askıda, bunu Sayın Bahçeli söyledi, dedi ki: "Bu ülkede Anayasa filan kalmadı, defakto bir durum oluştu, gelin Anayasa'yı Cumhurbaşkanının dediği gibi, Cumhurbaşkanına uygun hâle getirelim. Yani Cumhurbaşkanı fiilî bir durum yarattı Türkiye'de, biz de bu Anayasa'yı o fiilî duruma uygun hâle getirelim millet isterse." Diğer yandan, yargı kendi arasında parçalanmış durumda, toplumsal güvenini kaybetmiş durumda ve ordusu yaralanmış, polisi yaralanmış bir devlet, bu dağılan bir devlet görünümüdür. O hâlde, bu yeni şartlara göre yeniden herkesin kendi pozisyonunu değerlendirmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, böyle tarihî bir süreçten geçerken bir komisyon kuruldu, 15 Temmuz Fetullahçı terör örgütünün darbeye kalkışma teşebbüsünü araştırmak, siyasi aktörlerini ortaya çıkarmak ve bir daha olmaması için gereken tedbirleri almak üzere. Çoğu kişi bu Komisyondan bir sonuç çıkmaz düşüncesi içindeydi ancak ben hiç öyle düşünmedim çünkü gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir mecburiyeti vardır. Gerçekleri saklayamazsınız, eninde sonunda mızrak çuvala sığmaz. Fakat, eğer Türkiye'de şu anda gerçek bir demokrasi olsaydı ve milletimizin haber alma özgürlüğü olmuş olsaydı bugün bu Komisyonda konuşulanların her birisi, her gün konuşulanların her birisi bir hükûmeti devirecek kadar önemli konulardı.

Bakınız, değerli arkadaşlar, bu Komisyonda çok önemli, aktif ve emekli devlet adamlarını dinliyoruz. Bundan sonra da dinlemeye devam edeceğiz. Bu Komisyondaki şahsiyetleri dinlerken birtakım şehir efsaneleri de yıkılmaya başlandı. Mesela Genelkurmay 2. Başkanı Ümit Dündar'ı dinlerken, sabaha kadar Sayın Cumhurbaşkanıyla ve Sayın Başbakanla tek bir telefon görüşmesi yapmadıklarını öğrendik. Sayın Efkan Ala'yı dinlerken, Adil Öksüz meselesinde feveranına şahit olduk.

Bakınız, benim birebir devlet bürokrasisinden aldığım bilgiyi size arz ediyorum, bunu Komisyonda da söyledim. O gece darbeciler bir liste yapıyorlar. Bu liste dışında Akıncılar Hava Üssü'ne, isterse Genelkurmay Başkanı kendiliğinden gitsin alınmayacak şekilde yapılmış bir liste. Peki, bu listede kim var? Bu listeye rağmen kim giriyor o hainlerin uçakları kaldırıp Parlamentomuzu ve milletimizi bombaladığı üsse? Adil Öksüz giriyor. Soru: Adil Öksüz gibi bir sivil, nasıl bu darbenin veya kalkışmanın en önemli üslerinden birisine giriyor? Kendisine sordum -bakın, buraya bütün Türkiye kamuoyunun dikkatini çekiyorum- "Sayın Ala" dedim "Adil Öksüz'ü tanıyor musunuz? Jandarma size bağlı. Bu Adil Öksüz'ün dosyaları nasıl boşaltıldı ve serbest bırakıldı? Ne oldu? Bunu bize açıklayabilir misiniz?" Dedi ki: "Bunu Adalet Bakanına sorun."

Şimdi ben buradan soruyorum, Sayın Adalet Bakanına soruyorum: Adil Öksüz'ü bırakan hâkimler hakkında ne yaptınız? Bu kadar gün geçti aradan nasıl bir sonuca ulaştınız? Adil Öksüz bir istihbarat elemanı mıdır? Adil Öksüz çok yönlü çalışan bir istihbarat elemanı mıdır? Türkiye kamuoyu, canını bu darbeyi, bu kalkışmayı önlemek için feda etmiş olan Türk milleti merak ediyor.

Değerli arkadaşlar, Sayın Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı, altında kendisinin de imzası olduğu 2004 Millî Güvenlik Kurulu raporuyla ilgili bize çok önemli bilgiler verdi. Millî Güvenlik Kurulu tavsiye kararı, diyor ki Sayın Özkök: "2004 Ağustos ayında Millî Güvenlik Kurulu toplantısında silahlı kuvvetler olarak, komuta katı olarak biz dedik ki: Bu örgüt çok büyük imkân ve kabiliyete kavuştu. İmkân ve kabiliyet yıllar içerisinde oluşur ama niyet bir gecede değişir. Hemen tedbir alınması lazım." "Biz Millî Güvenlik Kurulunda bunu açıkça söyledik ve basında da yer aldı." Biliyorsunuz o zaman Taraf gazetesi bu Millî Güvenlik Kurulu kararını eleştirerek vermişti değerli arkadaşlar. "Ve o karar orada alındı, icra planı önerildi, hiçbir şey yapılmadı." diyor Sayın Genelkurmay Başkanı. Devletin en yüksek asker bürokratı, savunma bürokratı bunu söylüyor, "Hiçbir şey yapılmadı." Ve biliyorsunuz, o zamanki Başbakanın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan da "Biz bu kararı yok hükmünde kabul ediyoruz." diyor.

Arkadaşlar, sadece Sayın Özkök'ün bu beyanı ve olaylar bu işin siyasi uzantısını ortaya çıkarmaya yeterlidir, en azından yardım ve yataklık suçundan. Bu kararı görmezden gelenler bu ülkede görevi ihmalden yargılanmak mecburiyetindedir.

Yine, değerli arkadaşlar, bu Hilmi Özkök'ün meselesini çok konuşacağız, bunu yukarıda da konuşacağız. Biraz önce yukarıda Sayın Fehmi Koru'yu dinledik, bu kitabın yazarı Fehmi Koru'yu. Bu kitabı tarihe not olarak yukarıda da düştüğümüzü söyledim. Bu kitap esasen bir ifşaat ve suç ihbarı kitabıdır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Fehmi Koru bu kitabında birçok şeyi anlatmış. Kendisine sorulara geçmeden önce şu soruyu sordum: Sayın Koru, size soruyorum; 17-25 Aralık tek başına bir yolsuzluk operasyonu mudur? 17-25 Aralık tek başına bir darbe operasyonu mudur, yoksa 17-25 Aralık darbeye neden olmaya müsait ortamı yaratmış bir yolsuzluk operasyonu mudur? Sayın Koru, diplomatik bir dille -tutanakları okuyunca göreceksiniz- bunun bir yolsuzluk operasyonu olarak var olduğunu kabul etti ama bunun aynı zamanda bir darbeye girişim hareketi olduğunu da söyledi. Peki, bu, darbeye girişim hareketiyse, 17 Aralıktan sonra Sayın Gül ve Sayın Başbakan, hem de bu iş daha fazla uzamasın diye, Sayın Fehmi Koru'yu ara bulucu olmak üzere niçin bir terör örgütü diye kabul ettikleri Fetullah Gülen'in ayağına gönderdiler? Niçin ondan mektup kabul ettiler?

Değerli arkadaşlar, bütün bunlara baktığımızda yavaş yavaş bir sonuca doğru ulaşmaya başlıyoruz. Bakınız, biz bu darbe girişimi için "Bu darbe girişimini Sayın Cumhurbaşkanı planladı, bu bir senaryoydu." iddiasına katılmıyoruz, böyle bir şeye inanmıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanının böyle bir şeyi yapacağını kabul etmiyoruz. Ama bir başka mesele var, acaba diyoruz, Hükûmet, bir darbe girişimini bütün unsurlarıyla haber aldı da bu darbe girişiminin önünü açık bırakarak kontrollü bir kalkışmaya izin mi verdi? Hükûmete yakın bir gazeteci var, Fuat Uğur; 2 Nisan makalesini okumanızı tavsiye ediyorum, başlığı "Cemaat'in 'Hususiler'i darbe için toplandı". Ben devlet yönetiminden gelen bir insanım, bu kadar açık istihbaratı bir gazeteci yazıyorsa devleti yönetenlerin bunu bilmemesi kabul edilemez. Onun için, Komisyon görevini icra etmeye devam edecek -gerçekler açığa çıkma huyundan vazgeçmeyecek- ve tarih önünde 242 vatandaşımızın şehit olmasına neden olan ve devletimizi, milletimizi zora sokan bu darbenin asli sorumlularından hesap sorulacaktır.

Bir zamanlar, unutmayınız, Kenan Evren alkışlanırken sonra cenaze töreninde yapayalnızdı.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)