| Konu: | 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 18.10.2016 |
MİZGİN IRGAT (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 11'inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Evet, sabahtan beri aslında dinlediğimiz birçok hatibin dile getirdiği gibi, Türkiye şu anda çok ciddi bir travmadan geçiyor. Hukuki, siyasi, şahsi, her anlamıyla toplumun her kesiminin çok sancılı bir şekilde geçirdiği bir süreçten bahsediyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye'nin defalarca kez mahkûm olduğu olağanüstü hâl dönemine ilişkin uygulamalar bugün maalesef ki 2 katıyla, misliyle belki bir kez daha uygulamaya konmuş durumda. Tabii, bizler bölgeden gelen milletvekilleri, Bitlis'ten gelen bir vekil arkadaşınız olarak olağanüstü hâlin olağanüstü hâlini yaşayarak buralara geliyoruz, buralarda faaliyet yürütüyoruz.
4 Ekimde Bitlis'te ceviz toplamaya giden bir köylü kadın maalesef ki savaş uçaklarından atılan bombalarla hayatını kaybetmiştir. Bunun karşılığında Bitlis Valiliğinin yaptığı açıklama ise, örgüte yardım yapıldığı iddiasıyla söz konusu operasyonun gerçekleştiği yönündedir. Yani yargılamadan, hiçbir şekilde polis müdahalesi olmaksızın, gözaltı operasyonu olmaksızın, uyarı olmaksızın sivil vatandaşların üzerine bombalar yağdırıldı, ikinci bir Roboski yaşandı ama hiçbiriniz buna sesinizi çıkartmadınız ve şu anda Bitlis'teki köylüler adalet bekliyor, yapılan hukuksuzluğun, OHAL gerekçe gösterilerek yaşatılan kanunsuzluğun, vahşetin hesabını soruyor ve burada yürütülecek soruşturma, adil ve idari yargılamaların sonucunu bekliyor.
Kanun hükmünde kararnamelerin çıkış sürecine baktığımızda, Türkiye'deki uygulamasına baktığımızda tam tamına bir keyfîlikten ibaret bir süreci yaşadık. Darbeyle mücadele adı altında halka sivil darbe yapıldı. Hani açıklamalarda geçmişti ya, "Biz, darbeyi devlete yaptık, halka değil." Hiç de öyle olmadığı çok net anlaşıldı. Darbe tam tamına bu ülkede "muhalifim" diyen, "AK PARTİ'li değilim" diyen herkese yapıldı. Yargısız, sualsiz binlerce memur, binlerce eğitimci bir gecede ihraç edildi, görevinden uzaklaştırıldı.
Hakeza gözaltı süreçleri... İnsanlık tarihinin, hukuk tarihinin yüzyıllarca mücadele ederek kazanmış olduğu, kanunsuz suç ve ceza, suçların geriye yürümezliği ve bir sürü hukuki kaide bir gecede geri alınmış oldu. Otuz günlük gözaltı süresinde savcıdan, hâkimden, avukattan uzak; nezarethanelerde "İşkenceye sıfır tolerans değil, tam tolerans" denilerek vatandaş ve polis baş başa bırakılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla, bir bütün uygulamanın tamamına baktığımızda hukuk ve demokraside sınıfta kalmış, çağın çok gerisinde kalmış bir Türkiye'yle karşı karşıyayız. Buradan kurtuluşun tek yolu, Türkiye Büyük Millet Meclisine oy vermiş binlerce insanın temsilcisi olarak bu süreçten bir an önce vazgeçilmesidir; "olağanüstü hâl" denilen çağ dışı, hukuka aykırı süreçten bir an önce vazgeçilmesidir. Türkiye'de yaşanan Kürt halkının inkârı ve kültürü sorunu başta olmak üzere, ekonomik ve diğer tüm sorunların tartışıldığı, çözümlerin arandığı komisyonlarda ve bu Mecliste tartışılarak halkımızla birlikte sorunlarımızı çözmek gerekirken, olağanüstü hâl kanunlarıyla ve buna bağlı olarak çıkarılan yasalarla, KHK'lerle ve burada önümüzdeki yıllar boyunca...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİZGİN IRGAT (Devamla) - ...insanlarımızı meşgul edecek bu antidemokratik yasalardan vazgeçelim diyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)