GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:8
Tarih:18.10.2016

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi parti grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, AKP'nin grup önerisinin ne kadar anlamsız olduğunu artık her konuşmanın başında ifade ederek cümlelerimizi kurmaya başlıyoruz. Çünkü, Meclisin tamamen işlevsizleştiği, Meclis iradesinin tamamen devre dışına çıktığı, Meclisin heyecanını kaybettiği, Meclis sıralarının tamamen boş olduğu bir ortamda aslında durumu kurtarmaya yönelik buraya grup önerileri getirme dışında AKP Hükûmetinin de mevcut durumdan hoşnut olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Yani bugün buraya getirdikleri çalışma saatinde, çalışma gündeminde ya da çalışma takviminde ülkenin yaşamış olduğu tarihî gelişmelerle ilgili tek bir maddenin olmaması bile AKP'nin bu Meclise nasıl yaklaştığını ele vermesi açısından son derece önemlidir.

Düşünün ki ülkeyi Orta Doğu gibi büyük bir coğrafyada büyük bir bölgesel savaşın içerisine sürüklüyorlar, geçen haftadan beri Mecliste belli takvimlerle, belli saatlerle bir gündem işletmeye çalışıyoruz ancak bununla ilgili bu saate kadar gelip de Meclise herhangi bir bilgi vermiş değiller. Ülkeyi savaşa götürürken bile, ülkeyi tıpkı Enver Paşa kafasıyla ayakları yere basmayan büyük felaketlere doğru sürüklerken bile bu Meclisin iradesini hiçe sayan bir anlayışla karşı karşıyayız. Biz bunun böyle tesadüfi falan olduğu kanaatinde değiliz, AKP de Erdoğan da çok bilinçli bir şekilde bu Meclisin devreden çıkacağı bir rejim değişikliğini öngördüğü için hem Meclisteki siyasi partileri hem de toplumu buna alıştırmaya çalışıyor; yani savaş kararları, iç politikayla, dış politikayla ilgili temel birtakım şeyler bundan sonra burada tartışılmayacak, burada konuşulmayacak, burada gündemleşmeyecek, burası adına düşünen bir üst merkez var, burası adına düşünen bir üst vesayet alanı varı maalesef hepimizi alıştıracak şekilde bu topluma dayatmaya çalışıyor. Bunu, bir kere, kabul edilemez bulduğumuzu buradan, en başından beri ifade etmek istiyorum.

Bakın, bugün ülkede üç büyük kriz var. Bir: Büyük bir siyasi kriz var. İki: Büyük bir bölgesel kriz var. Üç: Büyük bir ekonomik kriz var. Siyasi kriz ne zamandan itibaren başladı? 7 Haziran seçimlerine, halk iradesine darbe yapıldığı günden bugüne kadar 80 milyon insan bir gün yüzü bile görmedi, bir gün bile rahat bir nefes almadı. 8 Haziran sabahına rahat bir nefes alarak uyanan toplum, Türkiye toplumu, 8 Hazirandan itibaren âdeta bir kâbusun, bir karabasanın saldırısına maalesef maruz kaldı. O günden bugüne, düşünün, bakın, Suruç katliamından, Ankara katliamından Sultanahmet'e, Atatürk Havalimanı'ndaki katliamdan, Sur, Cizre, Silopi örneğinde görmüş olduğumuz savaş konseptinin sahaya sürülmesinden, işte, bugün Suriye'ye, Irak'a yönelik savaş tamtamlarıyla her geçen gün kendisini daha fazla hissettiren bölgesel krize kadar, Türkiye toplumu büyük bir kaos, büyük bir çatışma, büyük bir savaş ortamına sürüklendi. Bunun çok bilinçli bir tercih olduğunu bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum.

7 Haziran halk iradesine yapılan darbeden hemen sonra, bakın, bu Meclise, vekil dokunulmazlığını kaldırıp askere dokunulmazlık getiren yasayı getirdiniz. Cumhurbaşkanı onayladıktan bir gün sonra da bu ülke, sizin sayenizde, vekil dokunulmazlığına onay veren üç siyasi parti ve asker dokunulmazlığına onay veren üç siyasi parti sayesinde büyük bir darbe badiresi, büyük bir darbe kalkışmasıyla maalesef mücadele etmek zorunda kaldı ve o darbeden doğru dersler çıkarmak yerine, 15 Temmuz darbesini bir karşı darbeye çevirerek yani yapılmaması gereken ne varsa yaparak bu ülkeye üç darbe-üç kriz kaosunu maalesef bilinçli bir şekilde getirmiş oldunuz. 7 Haziran darbesi, 15 Temmuz darbesi ve 15 Temmuzdan sonra devreye giren karşı darbe -sivil darbe- siyasi krizi, bölgesel krizi ve ekonomik krizi beraberinde getirdi. Bakın, o nedenle Meclis heyecanını kaybetmiş çünkü işlevsel değil. Burada ne tartışma yaparsanız yapın ülke adına kararlar artık başka yerden alınıyor. Buradan hangi sonuç çıkarsa çıksın, bir KHK'yla buradan çıkan irade hiçe sayılıyor. Bakın, biz defalarca iktidar partisini uyardık. Seçimde yüzde 49,5 oy almış bir Başbakanı haberi olmadan Cumhurbaşkanı görevden aldı, siz bu durumu sineye çektiniz. Birçok bakan görevden alındığını televizyondan öğrenmek durumunda kaldı, siz bu duruma seyirci kaldınız. E bakın, bunlara seyirci kaldığınızda mevcut gidişatı değiştirmek mümkün değil. Şimdi, bakın, yeni Başbakanın da siyasi ömrü uzun değil, birlikte göreceğiz. Şimdi çıkıp buradan cevap verebilirsiniz ama Davutoğlu'yla ilgili de "Yakında görevden alınacak." dediğimizde aynı tepkiyi vermiştiniz. Şimdi, bakın, Başbakanının kendisi diyor ki "Ben Başbakanlığı kabul ederek denetimli serbestliğe imza atmış oldum, onu kabul etmiş oldum." Ya, bir kere böyle cümlenin kullanılması bile kendi siyasi ömrü hakkında bir itiraf niteliği taşıyor. "Denetimli serbestlik" demek, gidip imza verip, onun karşılığında serbest olmak demektir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Espri yaptı. Yapmayın ya!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sayın Başbakan nereye imza veriyor? Her gün gidip o imza verdiği yerde bir gün imzasını aksatırsa kendi siyasi geleceğinin, siyasi ömrünün olmayacağına şimdiden Türkiye toplumunu alıştırmaya çalışıyor. Her gün imza verdiği kişiyi memnun etmediği zaman, bir gün televizyondan haberleri izleyince -ki bu çok uzun bir süre de olmayacak- birdenbire görevden alındığını bizler gibi o da öğrenmiş olacak. Siz ülkeyi bu hâle getirdiniz. Bu hâlde olan bir ülkede istikrar olmaz, çözüm olmaz, huzur olmaz, barış olmaz. Çünkü, mevcut siyasi iktidarın da bu anlamda ortaya koymuş olduğu bir irade yok. Siz, bu süre içerisinde, evrensel hukuk normlarını âdeta rafa kaldırarak her türlü hukuksuzluğu topluma kanıksatmaya çalışıyorsunuz. Ya, bütün evrensel hukuk kriterlerinde -bakın, burada avukat arkadaşlar var- suçların şahsiliği diye bir kavram var, ortadan kaldırdınız; savunma hakkı diye bir şey var, ortadan kaldırdınız; can ve mal güvenliği diye bir kavram var, ortadan kaldırdınız; masumiyet karinesi diye bir kavram var, ortadan kaldırdınız; cezaevlerinde işkenceyi neredeyse normal, olması gereken bir prosedür olarak İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleriniz aracılığıyla topluma anlatmaya çalıştınız. Sizin ülkeyi getirdiğiniz ortamdan bir çözümün, bir huzurun, bir barışın çıkması mümkün değil.

Şimdi içeride savaş yetmedi, haydi dışarıda da büyük bir bölgesel savaşın içerisine Neoosmanlıcı hayallerle ülkeyi sürüklemek istiyorsunuz. Enver Paşa'nın o maceracı dış politikası yüz binlerce yoksul Anadolu çocuğunun ölümüne ve koca bir imparatorluğun parçalanmasına neden olmuştu, şimdi AKP'nin yaptığı şey de aynı maceracı ruhla Anadolu çocuklarını ölüme gönderip burada kendi iktidarını tahkim etme anlayışından başka bir şey değildir. Ama buradan kendi iktidarınızı tahkim etmenizin bu ülkenin hayrına herhangi bir sonuç çıkarmanızın mümkün olmadığını özellikle vurgulamak istiyorum. Suriye'de de, Musul'da da yapmanız gereken şey bölge halklarının iradesini esas alan barışçıl diplomatik çabalara, çözüm çabalarına öncülük yapmak olmalıydı. Bunun için, içeride iç barışını sağlamış, içeride Kürt meselesini halletmiş, dışarıda da Kürtler başta olmak üzere Suriye ve Irak halkları ile onların iradesini esas alacak bir politika geliştirmiş olmanız gerekirdi ama maalesef siz bunları yapmak yerine El Nusra'yla, Ahrar el-Şam'la IŞİD'le, bilmem, ÖSO'yla, bütün dünyanın farklı bir noktadan değerlendirdiği birtakım çete yapılanmalarıyla ilişkiye girip şimdi de büyük bir bölgesel krizin içerisine ülkeyi hızla sürüklüyorsunuz. Gittiğiniz yolun yol olmadığını ifade etmek istiyoruz. Burada da sadece zaman dolduruyoruz ama ben bunun kabul edilemez olduğunu ve halkın da mutlaka bu sürece müdahale edeceğini, Meclisin, Parlamentonun çözüm gücünü, iradesini mutlaka Erdoğan'a ve AKP'ye hatırlatacağını ifade ederek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)