| Konu: | 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 13.10.2016 |
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri, yine kamu görevlilerine ilişkin madde üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım partim adına. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, birçok milletvekili arkadaşımız mütemadiyen, gün boyunca gündeme getirdiler. Gerçekten, bu 15 Temmuz kalkışması, o canilerin, acımasızların, ülkeye ihanet içerisinde olanların yaptığı kalkışmanın doğurduğu sonuçların vahametiyle ilgili birtakım şeyler dile getirildi. Biz bir hukuk devletiyiz. Gerçekten, olabildiğince hukuka bağlı kalarak, hukuktan ayrılmadan, inşallah bu kara günlerin üstesinden gelir, birlikte tekrar bu darboğazdan çıkar, ülke, geçmişte olduğu gibi yine geleceğine güvenle bakar.
Fakat, biz bu dileklerimizi ifade ederken dün üzülerek kulak misafiri oldum, Sayın Cumhurbaşkanımız sabah bir konuşma yaptı. Beni hayrete düşüren bir cümlesini burada sizinle de paylaşmak istiyorum. Tabii, yoğun eleştiriler var, bunlara cevaben diyor ki: "'Mağdurlar var.' deniyor. Kusura bakmayın, mağdur filan yok. Bazı yanlışlıklar olabilir ama unutmayın ki benim de 241 şehidim var. Hesabını kim verecek?" Şimdi, gerçekten iki farklı cümle olsa çok rahat anlaşılabilir, bir tepki diye anlaşılabilir. Yanlışlıklar olabilir, eyvallah ama "Yanlışlıklar olabilir ama benim 241 şehidimin hesabını kim verecek..." Sanki burada eleştiri oklarını yöneltenlere bir koz verme gibi "Efendim, mağdur falan yok." demek, gerçekten şu Mecliste bugüne kadar konuşulanların aksini söylemek gibi bir şey. "Yanlışlıklar olabilir, eyvallah ama hesabını kim verecek?" Sanki "Yanlışlıklar olmalı çünkü ben onun hesabını sormak için bu yanlışlıkları yapıyorum." gibi bir anlam çıkıyor. Niye böyle yapıyoruz?
Ben size söyleyeyim buradan çok net bir şekilde. Hesabını kim verecek biliyor musunuz? O Adil Öksüz denen ahlaksız verecek, onun dosyasını boşaltanlar verecek, onun dosyasının boşaltılma emrini veren bürokratlar verecek ve bu kalkışmayı planlayan, azmettiren, görev dağılımı yapan, şemayı hazırlayan iç ve dışarıdaki uzantılarının bir an önce adalete teslim edilip hesabı bunların vermesi lazım. Yoksa... Bakın, sürekli hata üstüne hata yapıyoruz ve Allah korusun, 15 Temmuz mağduriyetini unutup yeni mağduriyetlere doğru yelken açmışız gibi... Bu, çok tehlikeli bir şey. Niye söylüyorum bunu? 241, gerçekten içimizi çok acıtan bir rakam, Allah bir daha göstermesin. 1 şehit haberi bile bizi yürekten yaralıyor. Ama, bakın, intiharlar başladı. İnanın, bir imam kendini astı, oğlu haksız yere tutuklandı diye, mahallesindeki ve çevresindeki itibarını kaybetmesinden dolayı bir polis memuru Bayburt'ta, bir polis memuru Mersin'de intihar etti, yine bir infaz memuru Mersin'de intihar etti. Allah korusun, bunların çocukları üzerindeki, aileleri üzerindeki, yakınları üzerindeki travmaları hep söylüyoruz. Ne olur, hassasiyetimizi... Pişman olmadan -bakın, artık pişmanlık ifadelerinden bıktık- testi kırılmadan uyarıyoruz, hukuk, hukuk diyoruz.
Sendika suç muydu, niye açtınız? O zaman suçsa o sendikayı açma yetkisi verenden başlayın. Burada Bakanımı göreve çağırıyorum. Banka, kim açtıysa o bankayı, o Bank Asya ligini kim imzaladıysa, protokolü... Bütün takımları tutuklayın, oyuncuları, seyircileri, herkesi, "Bank Asya" geçen her şeyi. Bu okulları kim açtı? Bu hastaneleri kim açtı? Eğer gerçekten bu şüphelileri biz zan altında bırakarak hepsini potansiyel suçlu kabul ediyorsak burada en üst kademeden 3.400 savcı ve hâkimin atama -imzasını- kararnamesini kim hazırladıysa bundan hesap soralım. Bunun sınavı yapıldığında, bunlar işe alındığında varsa bir yolsuzluk, bu sınava imza atan en yüksek kademedeki insandan başlayalım. Ama görüyoruz ki dostlar alışverişte görsün, yasak savma peşindeyiz. Ama Adil Öksüz yok ortada, bu işi azmettirenler yok, teorisyenleri yok; yurt dışında istedikleri gibi beyanatlar veriyorlar. Biz büyük devletiz, bunlara yönelik önleyici birtakım tedbirler alalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla) - Bu anlamda, ne olur, burada şüpheyi esas değil, güveni esas kılalım. Bunu hem Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi böyle buyurur hem de inancımız gereği... Suç ispatlanmadığı sürece suç olmamalı. Biz onların suçlu olduğunu kanıtlamaya çalışalım, onlar masumiyetlerinin peşine, intihara düşmesin diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)