GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:6
Tarih:12.10.2016

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile 412 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Ne yazık ki FETÖ'nün bıraktığı yerden bölücü terör örgütü PKK katliama devam etmekte, kahpe saldırıların ve şehadetlerin ardı arkası kesilmemektedir. 9 Ekim 2016 tarihinde Hakkâri'nin Şemdinli ilçesinde Durak 2. Hudut Bölüğü önündeki kontrol noktasına PKK'lılar tarafından düzenlenen canlı bomba saldırısında 10 askerimiz şehit olmuş, 5 vatandaşımız yaşamını yitirmiş ve 27 kişi yaralanmıştır.

Dün Beytüşşebap'ta bir köy korucumuz PKK tarafından şehit edilmiştir. 10 Ekimde Silvan'da 1 askerimiz şehit olmuş, 6 askerimiz yaralanmıştır. 7 Ekim 2016 tarihinde İstanbul Yenibosna'da 75. Yıl Polis Merkez Amirliği yakınlarındaki patlamada 10 kişi yaralanmıştır. Yine, Ankara'da Haymana yolu civarında bombalı araçla eylem hazırlığındaki 2 terörist düzenlenen operasyonda kendilerini patlatmış ve muhtemelen bir facia önlenmiştir.

Geçen yıldan bu yana, Ankara Merasim Sokak'ta, Tren Garı'nda ve Kızılay Güvenpark'ta, İstanbul Sultanahmet ve İstiklal Caddesi'nde yapılan bombalı eylemlerde ve 15 Temmuz hain darbe girişiminde yüzlerce asker, polis ve vatandaşımız şehit olmuş, yüzlercesi de yaralanmıştır.

Bir kez daha, 15 Temmuzdaki meşum girişimi, bölücü terör örgütü PKK, IŞİD ve diğer terör örgütlerinin hain saldırılarını lanetliyor, şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar, milletimize başsağlığı diliyorum.

Demokrasinin güçlendirilmesi, terörün bitirilmesi, huzurlu ve güvenli bir geleceğin tesisi ancak bu yöndeki kapsamlı proje ve politikaların uygulanmasıyla mümkün olabilecektir.

Bu çerçevede, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, 29 Eylül 2016 tarihinde yaptığı basın toplantısıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini Kalkındırma Programı'nı kamuoyuna açıklamıştır. Milliyetçi Hareket Partisinin bu programının temel amacı, bölgedeki 23 ilde ekonomik büyümeyi, sosyal gelişmeyi, toplumsal uzlaşmayı ve nihayet, millî birlik ve bütünleşmeyi temin etmektir, terörü besleyen kaynakların kurutularak teröre müsait ortam hazırlayan sosyoekonomik sorun ve sıkıntıların köklü ve kalıcı çözümlere kavuşturulmasıdır.

Program kapsamında 4 adet alt program uygulanması hedeflenmektedir. Bunlar, terörle mücadele programı, kırsal kalkınma merkezleri programı, bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesi programı, katılımcı ve kapsayıcı ekonomik büyüme programıdır. Bu şekilde öncelikle bölgede yaşayan kardeşlerimizin PKK tasallutundan kurtarılması ve devlet otoritesinin tam olarak tesis edilmesi sağlanacak, ekonomik ve sosyal tedbirlerin alınması suretiyle de kardeşliğin güçlendirilmesi temin edilecektir.

Kuşkusuz bu tür programların başarılı olabilmesi, ekonomik ve sosyal politikalar ile güvenlik politikalarının bir bütün hâlinde ve eş zamanlı olarak ele alınması ve uygulanmasıyla mümkün olabilecektir. Bu nedenle Hükûmeti, Genel Başkanımızın açıkladığı söz konusu program içeriğini ve mesajlarını dikkate almaya davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz kanun hükmünde kararname ve Başkanlık tezkeresini, darbe girişimi ve onun zaruri kıldığı olağanüstü hâl ilanı ile bu kapsamda çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ve uygulamaların ortaya çıkardığı sorunlar şeklinde değerlendirmek yerinde olacaktır.

Bilindiği gibi, 15 Temmuz hain darbe girişimi Türk milletinin engin feraseti ve demokrasiye olan bağlılığı sayesinde önlenmiştir. Demokrasi uçurumdan dönmüş, millî iradeye sürülmek istenen kara leke yine Türk milletinin azim ve kararlılığıyla engellenmiştir. Bu hain saldırı, parti ayrımı gözetmeksizin bütün siyaset kurumlarına, Türk devletinin kuruluş esaslarına ve son tahlilde milletimizin tamamına yapılmıştır. Yıllarca Türk Silahlı Kuvvetlerine ve diğer kurumlara ahlak ve yasa dışı yollarla sirayet eden FETÖ'cü hainler Türkiye'yi ateşe vermek, vatana ve millete kastetmek amacıyla Türk milletine silah doğrultmuş, Türk tarihinde nadir görülebilecek bir ihanete imza atmışlardır. Bu nedenle, 15 Temmuzdaki FETÖ'cü kalkışmaya karışan kim varsa ismi, unvanı, sıfatı ve mevkisi ne olursa olsun hesap vermeli ve bedelini ödemelidir.

Olağan dışı bu gelişme sonucu Anayasa'nın 120'nci maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, 21 Temmuz 2016 gününden itibaren ülkenin bütününde doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan etmiş, olağanüstü hâl kararı aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da onaylanmıştır. Dün de Bakanlar Kurulunun olağanüstü hâl uygulanmasının 19 Ekim 2016'dan itibaren doksan gün süreyle uzatılması kararı Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bilindiği gibi, olağanüstü hâl uygulamasına ilişkin her iki kararı da Türkiye Büyük Millet Meclisinde destekledik çünkü ülkemizde olabilecek en olağan dışı durum vuku bulmuş, Türk devletini ve Türk milletini hedef alan bu saldırıya maruz kalınmıştır. O sebeple, bunlarla yapılacak mücadelenin de ancak olağanüstü hâl şartlarında mümkün olabileceği değerlendirilmiştir. Olağanüstü hâl, millete pusu kuran ve devlete ağır zayiat verdirmek isteyen odaklara karşı bir güvence ve anayasal bir tedbir olarak görülmüş, toplumsal huzurun temini ve asayişin sağlanması maksadıyla Türkiye'nin beka düzeyinde tehditlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde devletin elinin güçlendirilmesi istenmiştir.

Alınan olağanüstü hâl kararı çerçevesinde Anayasa'nın 121'inci maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından bugüne kadar toplam 8 adet kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. Görüşmekte olduğumuz kanun hükmünde kararname, olağanüstü hâl kapsamında alınan tedbirlere ilişkin ilk kanun hükmünde kararnamedir. Kararnameyle; FETÖ'yle irtibatı ve iltisakı bulunan bazı eğitim ve sağlık kurumları, öğrenci yurtları, üniversite, vakıf, dernek ve sendikalar kapatılırken yargı ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının meslekten, diğer kamu çalışanlarının kamu görevinden çıkarılmasına yönelik tedbirlerin nasıl uygulanacağı düzenlenmiştir. Kararname, ayrıca, yürütülen soruşturmalar kapsamında alınacak tedbirleri, soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin yürütülmesi şeklini, darbe girişimi nedeniyle hayatını kaybedenlerin yakınlarına ve malullere tanınan hakları, terör örgütleriyle ilişkili şahıs ve kurumlarla olan irtifak ve intifa hakları ile kira sözleşmelerinin iptaline ilişkin hususları, 667 sayılı KHK kapsamında yapılacak işlemler ve alınacak kararlardan dolayı görevlilerin sorumsuzluğunu ve alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemeyeceğini düzenlemiştir.

Kanun hükmünde kararnamenin 3'üncü maddesi, yargı mensupları ile bu meslekten sayılanların meslekten nasıl çıkarılacağını düzenlemektedir. Bu çerçevede bugüne kadar 3.458 hâkim, savcı meslekten çıkarılmıştır. 4'üncü maddesinde ise Bakanlık bağlı ve ilgili kuruluşlarında terör örgütlerine mensubiyeti, irtibatı ve iltisakı olan kamu görevlilerinin kamu görevinden nasıl çıkarılacağına yer verilmiştir. Bu düzenlemeye göre kamu görevinden çıkarılmalar kurumlarda oluşturulacak kurulların teklifi üzerine ilgili bakan onayıyla gerçekleşecek olup kamu görevinden çıkarma yönündeki bir tespitin inceleme ve soruşturmayı gerekli kıldığı da açıktır. Ancak, bu maddeye istinaden bazı kurumlarda kamu görevinden çıkarma yönünde kararlar alınırken, sonradan çıkarılan kararnamelerle farklı bir uygulamaya gidilmiş ve belirtilen usule uyulmayarak kanun hükmünde kararname ekine konulan listelerle 56.449 kişi kamu görevinden çıkarılmıştır. Bazı kurumlarda 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında kamu görevinden çıkarılmış olanlar, daha sonrasında 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye ekli listelere dâhil edilirken, bazıları bu listelerde yer almamıştır. Bu durum, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle meslekten ve kamu görevinden çıkarılanlarla diğer KHK eki listelerde meslekten ve kamu görevinden çıkarılanlara ayrı uygulamaların söz konusu olmasına yol açmıştır. Burada dikkat çekilmesi gereken husus, esasen bir soruşturma yapmayı emreden 4'üncü maddenin fiilen uygulanmıyor olmasıdır. Sonradan çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle bu madde uygulanamaz hâle getirilmiştir. Bu da hak arama yollarının kişiler bakımından farklılaşmasına ve kısıtlanmasına sebep olmaktadır. Öte yandan, olağanüstü hâl ilanı sonrasında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin yer yer olağanüstü hâl ilanını gerektiren konular dışındaki konuları da düzenlediği görülmektedir. Nitekim, ÖYP kapsamında alınan araştırma görevlileri, sözleşmeli öğretmen ve kadro artırımına ilişkin çeşitli hükümler, çıkarılan kararnamelerden bazılarında yer alan bu çerçevedeki düzenlemelerdendir.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ve kamu kurumları içinde 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine adı karışan, göz yuman veya görevinin sorumluluklarına riayet etmeyen kim varsa devlet kurumlarından ayıklanması yerindedir. Tabii, bu tespitlerin bir soruşturmaya dayanması ve bu soruşturma süreçleriyle somutlaştırılması gerekmektedir. Yeterli inceleme ve soruşturma yapılmadığı için boşu boşuna kimsenin itibar ve saygınlıklarıyla oynanmamalıdır. İtiraz mekanizmaları sağlıklı bir şekilde ve talepler ciddiye alınarak işletilmelidir. Uygulamada özellikle itirazlar konusunda bir belirsizlik bulunmakta, her kurum farklı uygulama yapmaktadır. Acilen kamuda bir uygulama birliğine ihtiyaç bulunmaktadır. Hangi kurumların soruşturmaları yürüteceği, hangi makam ya da kurulların itiraz merci olacağı, bunların hangi kriterlerle bir soruşturma ya da itirazları değerlendireceği ortaya konulmalıdır. "Olan yine garibana oldu; yöneticilere, vekillere, bakanlara bir şey olmadı; onlar kendilerini kurtardı, diyeti halk ödedi." fikri kamuoyunda oluşmamalı, bu süreçte kazanılan halk desteği kaybedilmemeli, devlete olan inanç bu sebeple zedelenmemelidir. Haksız ve mesnetsiz yere açığa alınan veya ihraç edilenler daha fazla mağdur olmadan eski konumuna getirilmelidir. Devletimizin bunları tespit edebilecek, doğruyla yanlışı ayırabilecek ve gerçek suçluyu yakalayarak mazlumu mağdur etmeyecek gücü ve yeteneği olduğuna inanıyoruz. Yeter ki, yönetsel hatalar yapılmasın, siyasi ve ideolojik koruma anlayışı içinde hareket edilmesin. Bunun yerine, vatandaşların muhbirliğe sevk edilmesi toplumda ispiyon fırsatçılarının ortaya çıkmasına, FETÖ mücadelesinin istismarına ve sulandırılmasına yol açacaktır. Savunma hakkını kısıtlayarak yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar suçlunun suçsuzdan ayrılmasını imkânsızlaştıracak, gerçeği açığa çıkarmayacak ve terör örgütüyle mücadeleye zarar verecektir. Gelen şikâyetler maalesef FETÖ'den zarar görmüş birçok milliyetçi vatanperver kişinin de iftiraya maruz kaldığını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, "Sistem darbe üretiyor." diyerek yönetim sorumluluğundan kaçınma arzuları gerçekleri ortadan kaldırmamaktadır. Ülkenin bu hâle gelmesinden kuşkusuz ülke yönetiminde bulunanlar öncelikle sorumludur. "Aldanan olmayacağız." dediniz, şimdi "Aldatıldık." diyorsunuz. "Aldatan olmayacağız." dediniz, ama daha 31 Mart 2011 tarihinde Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli, Gülen Cemaati hakkında yazılı basın açıklaması yaparak faaliyetlerini durdurduğunu veya askıya aldığını açıklamasında yarar olacağını ifade ettiğinde ve müteakiben "Okyanus ötesi millî güvenlik tehdididir." dediğinde, yine bazı dava süreçleriyle ilgili olarak "Gülen Türkiye'ye gelsin, hakkındaki iddiaları aydınlatsın." açıklamasını yaptığında, AKP ve Hükûmet yetkililerince "Hoca efendiye 'çete' denemez, o, başımızın üstündedir, kırk yıldır tanırız. Cemaat devleti ele geçirmiş, devlete sızmış, bunlar kargaları güldürür." dediniz ve milleti aldattınız. Şayet, cemaat devlete kafileler hâlinde yerleştirilirken, okyanus ötesi devlete sızarken Sayın Genel Başkanımızın söyledikleri dikkate alınmış olsaydı, hainler derhâl devletten ayıklanacak ve alçak kalkışma yaşanmayacaktı. Yıllarca milliyetçi, vatanperver bürokratlar bürokrasiden dışlanıp eziyet ve suçlamalara maruz kalırken, olmadık oyunlarla görevlerinden alınırken AKP Hükûmeti maalesef buna sessiz kalmış ya da ortak olup yönlendirmiştir. Bunun görülememesi ya da görülüp ihmal edilmesi "Yanıltılmışız." diyerek geçiştirilebilecek bir durum değildir. FETÖ'nün devleti ele geçirmeye çalıştığı sırada ikazlara rağmen bunun fark edilmemesi ülkeyi yönetenlerin devlet aklını yitirmiş, öngörüsüz bir yönetim sergilediklerini göstermektedir. Bu nedenle, ülke yönetiminde gösterilen zaafın tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması, kastı ve ihmali olan her alandaki sorumluların tespit edilmesi, Türkiye'nin ve Türk milletinin huzurlu ve güvenli geleceği ve güçlü bir demokrasinin inşası için zorunlu bulunmaktadır. Yıllardır vatansever gençlerimiz sokaklarda işsiz güçsüz gezerken terör örgütü FETÖ'nün Türk Silahlı Kuvvetlerine ve kamu kurumlarına türlü yollardan girip yerleşmesi, Türkiye'ye topyekûn saldırma aşamasına gelmesi hafife alınacak ve affedilecek bir durum değildir. Bu süreç bir kez daha göstermiştir ki ülke yönetiminde liyakatli, "önce Türkiye", "önce Türk vatanı", "önce Türk milleti" diyenlerin bulunması şarttır ve önümüzdeki süreçte bu kriterlerin dikkate alınması zorunludur.

Değerli milletvekilleri, demokrasimiz üzerinde dolaşan kara bulutları kovmak ve antidemokratik eğilimlerin önünü kesmek siyasetçilerin önde gelen sorumluluğudur. Bugünlerde birlik ve beraberliğimizi daha da güçlendirmemizin bu sorumluluğun gereği, aynı zamanda tarihî bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz. Zira, devletin ve milletin bekası her türlü siyasi gayenin üstündedir. Esas olan, Türkiye'nin varlığı ve bağımsızlığında mutabakat sağlamak, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünü sarsılmaz esas ve teminatlara bağlamak, 1 Kasım seçim beyannamemizin adını ve ana fikrini oluşturan, Türkiye'nin huzurlu ve güvenli geleceğini temin etmektir. Bu sorumluluktan hareketle, siyasi iktidarın demokrasiye karşı bütün yasa dışı oluşumları ortaya çıkarması ve hukuk içinde çözerek sonuçlandırması beklentimizdir. Milliyetçi Hareket Partisi hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasi ve insan hakları gibi vazgeçilmez ilkeleri savunan bir siyaset çizgisinin takipçisidir. Bu süreçte adaletin gecikmeden tecelli etmesi ve adil yargılama hakkına titizlikle uyulması, hukuk devletinin vazgeçilmez bir gereğidir. Bu sebeple, partimiz, mağdur ve mazlum vatandaşlarımızın yararına elini taşın altına koymaktan, sorumluluk almaktan ve mağdurların haklarını savunmaktan geri durmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türk devletine ve Türk milletine kasteden hainlerin tamamen temizlenmesi ve bertaraf edilmesi şarttır. Bu çerçevede, en alt düzeyde memur, işçi veya diğer mesleklerden kişilerle uğraşıldığı kadar 15 Temmuzun sevk ve idaresini yapan lider kadrosu da sıfatı, mevkisi ve görevi ne olursa olsun aynı titizlikle değerlendirilmeli, soruşturulmalı ve temizlenmelidir. Aksi takdirde, mücadelenin kamu vicdanında inandırıcılığı kalmayacaktır. Mağdur kitlesinin büyüyerek soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin sekteye uğraması, suyun bulandırılmasına ve gerçek suçluların gözden kaçırılmasına sebep olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, bu süreçte her gelişmeyi devlet ve millet yararına, hak, hukuk ve adalet adına titizlikle izleyip doğru gördüklerini desteklerken yanlış bulduklarını sonuna kadar eleştirmeyi sürdürecektir.

Bu düşüncelerle, Gazi Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)