| Konu: | Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/842) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 11.10.2016 |
HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önemli bir konuyla ilgili parti grubumuzun görüşlerini açıklayacağım ancak maalesef içerisinden geçtiğimiz süreç, artık yerinden almış olduğumuz zaman dilimi içerisindeki ölümleri anmaya bile yetmiyor. Üç dakika boyunca yaşamını yitiren insanları burada anmaya çalıştık ancak eksik kalan bazı anmalar oldu, onları da özellikle bu kürsüden ifade ederek konuşmama başlayacağım.
Bildiğimiz gibi, 8 Ekim Yüksekova'da güpegündüz sokak ortasında aralarında Meclis Başkan Vekilimiz Pervin Buldan'ın yeğeninin de bulunduğu 4 genç katledildi. Yine, Şemdinli'de yapılan saldırıda 10'u asker olmak üzere 15 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Ben, gerek Yüksekova'da gerekse de Şemdinli'de yaşamını yitiren bütün yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine ve bütün halkımıza, bütün halklarımıza başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.
Tabii, bu ölümleri buradan anarken herhangi bir görev ifası falan yaptığımız kanaatinde değiliz. Bu ölümleri buradan bu şekilde dile getirmek, anmak bile hepimiz açısından ızdırap verici, utanç verici bir durum olarak değerlendirilmeli ve ölümleri bu ülkenin gündeminden çıkaracak olan siyasi çalışmalar bu Mecliste mutlaka yapılmalı diye düşünüyoruz. Ancak, iktidar partisinin ve özellikle iktidar partisini yönlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tavrına baktığımızda da maalesef umutlu olmanın mümkün olmadığını belirtmek istiyorum.
Bakın, 15 Temmuzda bir darbe kalkışması yaşandı. O darbe kalkışmasını bu Meclisteki ortak irade, belki de dünya demokrasi tarihinde görülmeyecek şekilde püskürttü, büyük bir iradeyi açığa çıkardı ve o darbe kalkışmasından sonra bu darbe zemininden çıkış için de Meclis bütün sürecin kendisi üzerinden gitmesini talep etti. Ancak, maalesef, gerek Erdoğan gerekse de AKP Hükûmeti bu süreç içerisinde darbeyi boşa çıkarmış olan bir Meclisi boşa çıkarmayı tercih ettiler.
Biz, ilk günden itibaren, darbenin panzehrinin demokrasi olduğunu söyledik; toplumsal barış olduğunu, hukuk devleti olduğunu, insan hakları olduğunu, Türkiye'nin bağlı olduğu uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirerek etkili bir darbe mücadelesi olduğunu söyledik ama maalesef, siz bütün bu uyarılarımıza kulak tıkayarak yapılmaması gereken ne varsa o günden bugüne kadar onu yaptınız. Bütün bu çağrılarımıza olağanüstü hâl ilanıyla cevap verdiniz. 80 ilde olağanüstü hâl, Şırnak'ta ise henüz isimlendiremediğimiz, henüz insanlık tarihinin isimlendiremediği bir ölüm rejimi inşa ettiniz. Şırnak'taki rejim olağanüstü hâl falan da değil, Şırnak'ta tam yedi aydır Şırnaklılar Şırnak'a giremiyorlar. Şırnak'la ilgili yaptığımız bütün başvurulara rağmen, bugüne kadar Şırnaklıların Şırnak'ı boşaltması için, Şırnak'ın insansızlaştırılması için tarihte görülmeyen bir rejimi siz bu ülke halklarına reva gördünüz, Şırnak halkına reva gördünüz.
Yaklaşan kış mevsimi nedeniyle şu anda çadırda bulunan binlerce ailenin, binlerce yurttaşımızın sadece bu kışı bir sıcak çatı altında geçirmesi için "Malzemesi temin edilmiş, altyapısı sağlanmış, arazisi tahsis edilmiş bir yerde barınak yapalım, konut yapalım." diyoruz, bunu bile engelliyorsunuz. Bu kış boyunca Şırnak üzerinden bütün Kürt halkını cezalandırmayı siz bir yönetim şekli, bir rejim olarak kabul ediyorsunuz. Ben engellenen diğer yardımlar konusuna hiç girmiyorum. En temel gıda malzemelerinden bir insanın yaşamını idame ettirmesi için gerekli olan bütün biyolojik ihtiyaçlara kadar sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin yapmış oldukları kampanyalara yasaklama, engelleme getiriyorsunuz. Bir vekilimiz Şırnak'a adımını attığı anda Şırnak Valisi aracılığıyla orada bu acıları çeken halka temas etmesini engelliyorsunuz. Bu rejim daha insanlık tarafından isimlendirilmedi. 80 ilde OHAL rejimi var, Şırnak'ta ise tarihin isimlendirmediği, insanlığın henüz bilmediği bir ölüm ve zulüm rejimi var. Bütün bu kararların sahibi sizlersiniz, Erdoğan'dır ve AKP Grubunun kendisidir.
Bakın, kanun hükmündeki kararnamelerle bu Meclisin iradesini tamamen ayaklar altına aldınız, bu Meclis boş yere vakit geçiriyor. İşte birazdan görüşeceğimiz olağanüstü hâl tezkeresi, bakın, şu olağanüstü hâl tezkeresinin gerekçesine bakın, 79 milyonun tamamını etkileyecek olan bu tezkerenin gerekçesi sadece üç dört cümleden oluşuyor; gerekçe yok, gerekçe. Olağanüstü hâl neden uzatılıyor, niye ihtiyaç duyulmuş? Bir darbeyle mücadele süreci vardı da üç ay boyunca siz -sözüm ona- bazı operasyonları yürüttünüz de ne eksik kaldı, ne yetmedi size? Bunu bile bu Meclise bildirmeyi bir zül saymışsınız, zahmet etmemişsiniz. Siyasi partilere, bu konuda halka, kendi seçmenine ya da kendi grup üyelerine olağanüstü hâl nedenini "Hükûmet şu şu şu nedenlerden dolayı istiyor." diye bir gerekçe yazmayı bile lütfetmemişsiniz. Böyle bir ciddiyetsiz anlayış, böyle Meclisi sıradanlaştıran, hiçleştiren bir anlayış olur mu? Bakın, sadece bu kâğıdın kendisi bile, bu tezkerenin kendisi bile -bırakın içeriğini tartışmayı- yöntemsel olarak, metodolojik olarak bu tezkerenin yırtılıp buradan atılmasını gerektiriyor. Bırakın buna "evet" oyu vermeyi, önce Meclise saygı gösteren bir tutum üzerinden yırtılıp atılmayı fazlasıyla hak ediyor. Dolayısıyla biz özellikle bu anlayışın hiçbir zaman çözüm üretmeyeceğini buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, üç ay önce buradan olağanüstü hâl ilan edilirken Başbakan burada 79 milyonun tamamına hitap edecek şekilde konuştu ve dedi ki: "Biz, olağanüstü hâli kendimize, devlete yönelik olarak ilan ediyoruz. Darbeyle mücadele için ilan ediyoruz, onun dışında toplumu, halkı hiçbir şekilde mağdur etmeyeceğiz. Öyle üç ay olarak getirdiğimize de bakmayın, darbeyle en etkili şekilde mücadele edip en kısa sürede de bu olağanüstü hâli kaldırmayı düşünüyoruz." Meclis tutanakları buna şahit. Başbakan yardımcılarınız, Kabine üyeleriniz çıkıp kırk gün içerisinde olağanüstü hâlin kaldırılacağı bir darbeyle mücadeleyle ilgili sürecin işletileceğini ifade etti. Şimdi bakıyoruz, peki, üç ay boyunca siz ne yaptınız? Darbeyle nasıl bir mücadele ettiniz? Darbenin arka planı açığa çıktı mı? Darbenin siyasi ayağını netleştirdiniz mi? Kurumlar içerisinde hakkında binbir şüphe olan, bilmem ordu komutasından, MİT Müsteşarından enişteye kadar 79 milyonun merak ettiği soruları cevaplandırdınız mı? Yok, ortada bir darbeyle mücadele yok. "Darbeyle mücadele" adı altında siz bu ülkenin en yoksul kesimlerini, kendi emeğiyle geçinen kesimlerini mağdur ettiniz; daha çok Kürt, Alevi, sol, sosyalist, muhalif olan kesimlere yönelik tam bir tasfiye süreci başlattınız. Cemaate yönelik yaptığınız operasyonların hiçbirisi darbeyle ilişkili olacak A takımını falan kapsamadı, beyin takımını kapsamadı. Cemaatin içerisinde bir şekilde bulunmuş, ona sempati duymuş olan öğretmenleri, memurları, polisleri görevden uzaklaştırarak "Biz darbeyle mücadele ediyoruz." yalanını Türkiye halklarına dayatmaya çalıştınız. Kusura bakmayın, bu yaptığınız şey darbeyle mücadele falan değil. Bu yaptığınız şey tek adam rejimini hayata geçirmenin kılıfını Türkiye halklarına yutturmaya çalışmak. Olağanüstü hâli de siz bu tek adam rejimini yeniden tahkim etmek üzere şu anda Meclise getirmiş bulunuyorsunuz. Halk size yasal, anayasal güvence vermedi. Seçime girdiniz, seçimde tek adam diktatörlüğünü hayata geçirecek bir yetkiyi alamadınız. Şimdi, alamadığınız yetkilerle yürütmeyi, yasamayı, yargıyı ve medyayı kendinize göre dizayn edecek bir tek adam rejimi üzerinden olağanüstü hâli yeniden buraya getiriyorsunuz. Bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok.
Bakın, Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği zaman Kabineye müdahale ediyor. Başbakanı görevden alıyor, buradaki grup başkan vekillerinin haberi yok, milletvekillerinin haberi yok, onlar da buradan öğreniyorlar. Bakanları alıyor, bakanın kendisinin haberi yok. Şimdi "Yeni Kabinede revizyonlar yapacağım." diyor, Kabinede herhangi bir üyenin falan haberi yok. Bakın, ben size iddialı konuşayım, en geç dört beş ay içerisinde kesinlikle Başbakan Binali Yıldırım'ı da görevden alacak, çok nettir. Şimdi, yürütme üzerinde bu kadar tahakküm kuran bir anlayışı siz direkt halka anlatabilir misiniz? Anlatamazsınız. Anlatamadığınız için de olağanüstü hâl üzerinden olağanüstü bir durum vardır algısını topluma vermeye çalışıyorsunuz. Meclisle ilgili söyledim işte, Meclisin hiçbir yetkisi yok. Kanun hükmünde kararname çıkıyor, 550 milletvekili de seyrediyor. Böyle bir durumda yasamayı bu kadar vesayet altına almış, yasamaya darbe yapmış bir uygulamayı halka anlatabilir misiniz? Anlatamazsınız. Onun için, olağanüstü bir durumun ortada olduğunu savunmak zorundasınız.
Aynı şekilde, medyayı tamamen biat ettirdiniz, muhalif olan tek bir sese izin vermediniz. Tek adam rejiminin sesi olarak medyayı tahkim ederek siz özellikle bu tek adam rejimini hayata geçirmeye çalışıyorsunuz.
Yargı, zavallı bir durumda. Yandaşlaşmış, işte, AKP'li bir yetkiliyi görünce 100-200 metre öteden önünü ilikleyen bir yargının tarafsızlığından, bağımsızlığından söz edebilir miyiz? İşte, siz bunları topluma anlatamadığınız için "Ortada olağanüstü bir durum var." algısı üzerinden olağanüstü hâli Türkiye halklarına dayatmaya çalışıyorsunuz. Bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok.
Bakın, bu OHAL süresince yaptığınız işlere ben burada ana başlıklarıyla değinmek istiyorum: Belediyelere kayyum atadınız. Yahu, ha darbe yapmışsın, ha yüzde 80 oy almış belediye başkanını görevden alıp yerine memur atamışsın, ne fark var? Ha, "Biz darbeciyiz." diyorsanız eyvallah, ki kesinlikle öylesiniz, halk iradesine darbe yapan bir siyasi parti olarak siz darbeci bir Hükûmet, darbeci bir grup olarak Türkiye siyasi tarihine geçtiniz; bunu yapma hakkınız yok, hiçbir gerekçeyle yapma hakkınız yok. Sizin yaptığınızı 28 Şubatçılar yapmadı. 28 Şubatçılar darbe yaptıklarında, Tayyip Erdoğan'ı yargılamaya götürdüklerinde, Sincan Belediye Başkanını yargılamaya götürdüklerinde yerine kayyum atamadılar. O belediye meclisinin kendi içerisindeki iç işleyişi, yasal işleyişi üzerinden bir sürecin işletilmesine saygı gösterdiler. Siz, kayyum atamakla 28 Şubatçıların bile arkasında, gerisinde olduğunuzu ortaya koydunuz. Kanun hükmündeki kararnamelerle eğer halk iradesine bu şekilde müdahale edecekseniz sandığı niye kuruyorsunuz? Kurmayın sandığı, saray kâğıdı, kalemi eline alsın, 81 ile kim belediye başkanı olacak, kim belediye meclis üyesi olacak bundan sonra o belirlesin. Ha, darbeyle mücadele gerekçesiyle mi kayyum atıyorsunuz? Eyvallah. Darbeyi yapan yapılanmayı siz tarif ettiniz, "Fetullahçı yapılanma darbe yaptı." dediniz. Peki, bu Fetullahçı yapılanmayı DBP'li, HDP'li belediyeler mi büyüttü? Eğer bu gerekçeyle kayyum atayacaksanız İstanbul Büyükşehir Belediyesinden, Ankara Büyükşehir Belediyesinden, Bursa Büyükşehir Belediyesinden başlamanız gerekmiyor mu? Biz mi parsel parsel bütün devlet imkânlarını bunların ayakları altına serdik? Başbakan yardımcınız bile çıkıp "Ne istedilerse verdik, parsel parsel Ankara'nın her tarafını bunlara kayırdık." demedi mi? Madem darbeyle mücadele üzerinden bir kayyum süreci gidecekse o zaman bunu yapın.
Bir de şöyle bir aymazlık var: Geçmişte "Ben seçilmişleri atanmışlara ezdirmem." diyen kişi ya da grup şimdi çıkmış bu ortaya koydukları zulmü meşrulaştırmaya çalışıyor, tek parti rejimine geçmeye çalışıyor, tek parti rejimi. AKP ilçe başkanı o ilin, o ilçenin belediye başkanı olacak. Sandıkta yapamadılar, bu şekilde KHK'yla, bu şekilde darbe anlayışıyla yapmaya çalışıyorlar.
Bakın, binlerce kurum kapattınız, eyvallah. Hastanesinden, okulundan, bankasından, dershanesinden... Peki, bu dershane, hastane, okulların hepsinin açılış kurdelesini siz kesmediniz mi? Bakın, cemaatin bütün kurumlarının -iddia ediyorum- getirin hepsinin açılış fotoğraflarını görelim ya AKP'li bakan var ya AKP'li milletvekili var ya AKP'li belediye başkanı var ya da -burada olduğu gibi- bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisi var. Yani -resimde görüyorsunuz- gitmişler birlikte Bank Asya'yı açmışlar ama Bank Asya'da birisi havale çıkardı diye onun görevine son veriyorlar. Ya, bu kadar samimiyetsizlik olur mu? Böyle, darbeyle mücadele olur mu? Madem Bank Asya'yla ilgili her şey suçsa o zaman işe buradan başlayın, açılıştan başlayın, açılıştan. Türkiye halkı bunu bekliyor. Siz, "darbeyle mücadele" adı altında bugüne kadar yeni bir kamu rejimi oluşturmaya çalıştınız. 100 bine yakın kamu emekçisini ya görevden ihraç ettiniz ya görevden aldınız, 100 bine yakın, dile kolay. Milyonlarca mağdur yarattınız, kurudan fazla yaş yaktınız, sizin deyiminizle at izini it izine karıştırdınız. Ya, böyle bir şey yapmaya hakkınız var mı? Böyle darbeyle mücadele mi olur? Ancak, biz, derdi biliyoruz, derdi. Siz kamusal alanı bütünüyle tek adam rejimine göre dizayn edecek yeni bir kamu rejiminin peşindesiniz. Burada örgütlü mücadeleye yer yok, sendikaya yer yok, güvenceli çalışmaya yer yok.
Bak, şimdi, Türkiye'de milyonlarca polisinden, askerinden memuruna kadar -hani hep polisi, askeri kutsuyordunuz ya- hiç kimse size güvenmiyor; "Acaba hangi saatte görevden alınacağım?", "Hangi saatte ailemle birlikte kapı dışarı edileceğim?" diye kaygı duyuyor. Niye böyle yapıyorsunuz? Çünkü onları görevden alıp kendi yandaşlarınızı oraya yerleştirmenin derdindesiniz, yeni bir kamu rejimi inşa etmek üzere, yandaş bir AKP kamu rejimini inşa etmek üzere olağanüstü hâl kılıfına maalesef sığınmaya çalışıyorsunuz.
Bakın, onlarca televizyon, gazete, radyo, yayın kuruluşu kapattınız. Yahu, insan biraz utanır yani hiçbir darbe döneminde böyle bir şey olmadı. Ben, ana dili Zazaki olan, Zazaca olan bir milletvekiliyim. Benim dilimde doksan yıldır özlemini çekmiş olduğumuz ilk defa bir televizyon kanalı kuruldu Jiyan TV adında, siz Jiyan TV'yi kapattınız. Birleşmiş Milletler, UNESCO'da benim ana dilim için koruma altına alınması gereken, yaşatılması gereken bir dil kararı alıyor, siz benim dilimi yok etmek için o dilde yayın yapan televizyon kanalını susturuyorsunuz. Ne hakla yapıyorsunuz bunu, böyle bir hakkınız var mı? Kürt çocukları çizgi film izlemesin diye, kendi ana dilini öğrenmesin diye çizgi film kanalını kapatıyorsunuz. Alevinin sesini kısıyorsunuz, emekçinin sesini kısıyorsunuz, TV 10'dan, Hayatın Sesi'nden, İMC'den, Gün TV'den, Van TV'den niye korktuğunuzu çok iyi biliyoruz çünkü bu zulümlerinize karşı sizi tarih önünde teşhir edecek ve hesap verir bir pozisyona getirecek olan kitleler olduğu için bundan korkuyorsunuz.
Hiçbir dönemde görülmeyecek kadar gazeteci, aydın, yazar, sanatçı tutukladınız. Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay, Ahmet Altan, Mehmet Altan başta olmak üzere, Türkiye cezaevlerinde yüzlerce gazeteci şu anda aydın, yazar tutuklu bulunuyor. Ağzına barışı alanı, ağzına demokrasiyi alanı hemen cezaevine gönderiyorsunuz. İşte "En büyük darbeci anlayış sizsiniz." derken, "Uyguladığınız yöntemlerin hepsi sivil darbedir." derken bunu kastediyoruz. Bunun hiçbir şekilde bir inandırıcılığı yok. Siyasi tutuklama operasyonları... Bakın, bugün bu saat itibarıyla Diyarbakır'da il eş başkanlarımız gözaltında, bütün ilçe eş başkanlarımız gözaltında, 60'a yakın arkadaşımızı HDP ve DBP dışarıya ayak atamasın diye gözaltına almışsınız. Ne murat ediyorsunuz? Sonra da çıkıp, işte "Bunlar çağrı yapıyor, halk sokağa çıkmıyor." yalanına sığınıyorsunuz. Ya, bir tane toplantı ve gösteriyi izinli olarak yapmamıza tahammülünüz yok. Hani OHAL size ilan edilmişti ya, sizin Diyarbakır'da, Van'da yaptığınız bütün mitingler, bütün yürüyüşler izinli ama halkın yaptığı bütün mitingler, bütün basın açıklaması gözaltı tutuklama gerekçesi. Dolayısıyla bu söylediğiniz çelişkiler içerisinde tanımlanamaz bir durumdasınız.
Olağanüstü hâlin kendisi siyasi kriz nedenidir. Türkiye'de üç aydır siyasi kriz var, büyük bir siyasi kriz var, şimdi bu siyasi krizi süresini öngöremediğimiz bir şekilde uzatmak istiyorsunuz. Bu siyasi krizle birlikte Suriye ve Irak politikasıyla Türkiye'yi büyük bir bölgesel krizin içine de soktunuz. Tabii ki her siyasi krizin getirdiği bir de ekonomik kriz var. Bak, dolar sizin döneminizde rekor kırmaya başladı. Doları tutmak mümkün olmuyor. Siz bütün bu ülkeye can kaybıyla, yoksullaşmayla, gözaltıyla, tutuklamayla bedel ödeten bir süreç yürüttünüz. Dolayısıyla bu saatten sonra olağanüstü hâlle ilgili...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bir dakika ek süre alabilir miyim?
BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Baluken.
Bir dakika ek süre veriyoruz arkadaşlar.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Dolayısıyla bu saatten sonra sizin olağanüstü hâlle ilgili sunmuş olduğunuz gerekçeye hiç kimsenin inanmayacağını burada ifade etmek istiyorum.
Bakın, Kapalı Çarşı'da 1.500 dükkândan 600'ü kapandı. Gidin İstiklal Caddesine, gidin Kızılay Meydanı'na, şurada Kızılay'dan Kolej'e doğru bir yürüyün bakayım kapanan, kepenk indiren, iflas eden esnaf sayısını bir görün, bu olağanüstü hâli kime ilan ediyorsunuz, onu kendi gözlerinizle anlamış olursunuz.
Bütün bu saydığım gerekçelerden dolayı, bu getirmiş olduğunuz tezkereye, öneriye katılmak mümkün değildir. Buna karşı hem "hayır" oyu verip hem büyük bir toplumsal mücadeleyi öncü bir demokrasi cephesinin peşinde, yanında, içinde vermekle ilgili HDP'nin kararlı ve dik duruşunu buradan bir kez daha hatırlatıyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.