Konu: | Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 128 |
Tarih: | 19.08.2016 |
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Değerli arkadaşlar, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu Varlık Fonu üzerinden görüşmeler gerçekleştiriliyor. Varlık Fonu, esasında taşınmazları ve kaynakları sermaye lehine çoğaltmaya yönelik bir girişimdir. Bu torba yasada, biliyorsunuz, kayyum konusu da söz konusuydu. Kayyum olayı, belediyelere istenildiği şekilde el koyma ve bunun üzerinden devletin tahakkümü ve yetki alanını genişletme esaslıydı.
Diğer önemli bir kayyum maddesi de belediyelerin taşınmazlarına el koymaktır. Bu mevcut Varlık Fonu'na, bu taşınmazlara el koyma ve benzeri yasal düzenlemelere baktığımız zaman aslında hepsinde esas mantık, devleti halk karşısında, toplum karşısında güçlendiren, devleti giderek daha fazla toplumsal alanı işgal eden düzenlemeler şeklinde gerçekleşiyor. Yani, bir tarafta devlet, diğer tarafta halk ve toplum karşı karşıya gelmiş durumda ve bu karşı karşıyalık durumunu ortaya koyduğumuzda, değerlendirdiğimizde de devlet alabildiğine güçleniyor, halk ve toplum alabildiğine zayıflıyor. Tüm bunlar toplumsal yaşamı ciddi bir şekilde etkileyen, toplumsal yaşamın barışını olumsuz etkileyen düzenlemelerdir. Biz aslında eğer demokratik bir sistemden, demokratik siyasetten, demokratik bir toplum anlayışından yanaysak devletin etki alanlarını, devletin yetki alanlarını azaltan, toplumsal yaşamın alanlarını genişleten bir noktada olmamız gerekiyor. AKP Hükûmeti şu ana kadar yapmış olduğu düzenlemelerle -ki bu Varlık Fonu dâhil olmak üzere- devleti güçlendiren, toplumu zayıflatan bir politika izlemektedir. Tüm bunun nedeni de 15 Temmuz darbe girişiminde ve operasyonunda olduğu gibi, toplumsal çatışmayı, krizi, kaosu da ortaya çıkaran düzenlemelerdir. Dolayısıyla, yapılması gereken, devletin toplumsal yaşamdan giderek uzaklaştırılması ve toplumsal yaşam içerisinde devletin gücünün zayıflatılmasıdır. Yani "Ne kadar az devlet, o kadar fazla toplum." politikası ve yaklaşımı esas alınmalıdır. Dolayısıyla bu esas alınmadığı müddetçe yapılacak herhangi bir düzenleme kesinlikle toplumsal barışı ortaya koymayacak, toplumsal barışa katkı sunmayacak, daha fazla gerilimlerin, daha fazla çatışmaların yaşanmasına neden olacaktır. Bugün eğer biz demokratik siyasetten yanaysak, eğer toplumsal adaleti ve eşitliği sağlıyorsak; bu tekelleşmeleri, bu rant alanlarını çoğaltmaktan ziyade, rant sınıfları, sermaye sınıflarını güçlendiren düzenlemeler yapmaktan ziyade kamu yararını esas alan, toplumsal bölüşümü ve adaleti esas alan düzenlemeler yapmak zorundayız. Bunun en büyük adımlarından biri de yıllardır kangrenleşmiş Kürt sorununu çözmek ve buna bağlı olarak toplumsal sorunları barış içerisinde, eşitlik içerisinde çözüme kavuşturmaktır. Aksi takdirde devleti güçlendiren, devlet içerisinde de oligarşik bir yapıyı giderek perçinleyerek onun büyümesini sağlayan düzenlemelerden kaçınmak gerekiyor. Yani Meclisin de bu noktada çok ciddi bir şekilde adımlar atması gerekiyor. Yoksa Türkiye'de toplumsal barışı sağlamamız, toplumsal eşitliği ve huzuru, adaleti tesis etmemiz de mümkün değildir.
Bugün Varlık Fonu'yla getirilmek istenen şey, tam da toplumsal çelişkileri derinleştiren, keskinleştiren düzenlemelerdir. Dolayısıyla bir yandan devleti güçlendireceksiniz, diğer taraftan da halka ve topluma eşitlik getireceğinizi, adalet getireceğinizi iddia edeceksiniz; bu çok ciddi bir çelişkidir, çok ciddi bir yanılgıdır ve bu yanılgıdan bir an önce kurtulmak gerekiyor. Kayyum yasalarıyla, toplumsal yaşama kayyum olarak müdahale etmekle hiçbir şekilde barış, adalet ve özgürlük getirilemez. Bakın, belediyelere el konması da dâhil olmak üzere yaşamın her alanına el koyan, devletçi "Leviathan" canavarı türünden bir yaklaşım söz konusudur. Bir an önce AKP iktidarının bu yaklaşımlardan, iktidarcı ve tahakkümcü yaklaşımlardan uzak durması gerekiyor. Aksi takdirde ne darbelerin önüne geçebiliriz ne de darbeci bir mekaniği, darbeci bir anlayışı Türkiye'de ortadan kaldırabiliriz. Tek çaremiz demokrasidir, eşitliktir ve toplumsal adaleti ve barışı sağlayacak adımlardır. Bu anlamda da tüm Meclis bileşenlerinin de topluma yatırım yapmaya yönelik bir tutum ve tavır içerisinde olması gerektiğini ifade ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)