Konu: | Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 128 |
Tarih: | 19.08.2016 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, dün gece saat beşte 80 maddelik torba yasa büyük oranda geçti, bugün birkaç maddeyi tekrar görüşeceğiz ve bu sabah geldik Türkiye'nin tarihini etkileyebilecek, geleceğini etkileyebilecek bir Türkiye Varlık Fonu'nu görüşüyoruz, gelecek kuşakları etkileyebilecek bir Varlık Fonu'nu görüşüyoruz. Ve biz bu yasayı nasıl görüştük arkadaşlar, biliyor musunuz? 80 maddeyi geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda doksan saat çalıştıktan sonra, pazartesi günü geldik, bir anda önümüze Varlık Fonu konuldu ve yirmi dört saat, otuz altı saat içinde Varlık Fonu'nu tartıştık, geçti. Ve otuz altı saat içinde bile -gerçekten o kadar kötü bir şekilde gelmişti ki bu yasa önümüze- bayağı iyi gelişmeler oldu ancak inanın, bir otuz altı saat daha çalışma şansımız olsaydı çok daha iyi bir yasa şeklinde geleceğimize, çocuklarımızın geleceğinin önüne koyabilirdik ama maalesef, bunu yapma şansı verilmedi ve alelacele 80 madde Genel Kurulda görüşüldükten sonra bu teklif şimdi Genel Kurulda görüşülüyor ve görüyorum ki çok az sayıda iktidar milletvekili burada. Onlara, bu yasadan vazgeçmelerini ve yeniden görüşmek üzere -bakın, vazgeçmek demek bunu yapmamak demek değil- ekim ayında bir çalıştay yaparak, Hükûmetle birlikte, sivil toplumla birlikte, iş dünyasıyla birlikte, işçi kesimleriyle birlikte, ekoloji çevreleriyle birlikte bir çalıştay yaparak, daha iyi çalışarak bu yasayı getirelim diyoruz. Bu konuda sizi ikna etmeye çalışacağım. Umarım ki siz de arkadaşlarınızı ikna edersiniz ve bu yasayı şimdilik bekletiriz, ekim ayında daha iyi çalışarak bunu gündeme getiririz.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı şöyle bir cümle etmişti: "Ülkeyi bir AŞ gibi yönetmeliyiz, anonim şirket gibi yönetmeliyiz." demişti. Gerçekten, o dönem eleştirmiştik. Ülke bir anonim şirket gibi yönetilmez. Anonim şirket dediğinizin mantığı şudur: Yalnızca sermaye olarak bakar, işçi kesimini düşünmez, kârı maksimize etmeyi düşünür, ekolojiyi düşünmez. Ancak, bunların hepsini devlet düşünmelidir çünkü biz sosyal bir hukuk devletiyiz ve devlet, sermayedar gibi davranamaz. Devlet, bütün toplumsal kesimleri, ekolojiyi, kuşu, çiçeği, böceği, her şeyi düşünmek durumundadır. Ama AŞ mantığında bunlar yoktur, yalnızca kârı maksimize etmek vardır.
Şimdi, bu şirket ne yapacak? Bakın, gerekçeden okuyorum: Kamu kaynaklarını çeşitli fonlara aktaracak ve bu fonlarla uluslararası piyasada çıkacak ve yatırımlar yapacak, altyapı, üstyapı yatırımları. Ancak, bakın, şunu söyleyeyim: Evet, 2000'lerin başında, 1990'larda neoliberal politikalar çerçevesinde böyle bir akış vardı. "Devlet çıksın her şeyden, tamamen özel sektör ne yapıyorsa yapsın, piyasa kendi içinde dengeler." deniliyordu. Özel sektör de piyasaları şişirdi şişirdi ve sonra, maalesef, 2009'da çok büyük bir duvara çarptı o neoliberal politikalar Amerika'da. Daha önce Arjantin'de çarptı 1990'larda, Rusya'da çarptı, ülkemizde defalarca çarptı. Yani "Kamunun yaptığı her şey kötüdür, özel sektörün yaptığı her şey iyidir." mantığı devre dışı kaldı. Şimdi biz, kamu kaynaklarını kamu dışına çıkaralım, bir AŞ mantığı içinde yönetelim ve geleceğimizi bu şekilde kurtaralım diye bakıyoruz; bu doğru bir bakış değil.
Gerekçede şu söyleniyor: "G20 içinde varlık fonu olmayan tek ülke biziz." Doğru değil. Her ülkenin bazı varlık fonları var ama "Bütün kaynaklarımı buraya aktaracağım, 150-200 milyar dolarlık bir fon yaratacağım." dediğiniz zaman, bu, gayrisafi yurt içi hasılanın üçte 1'i demektir. Bir AŞ'ye kalan varlıklarımızı bu şekilde aktarmak gerçekten çok daha büyük bir sorgulamayı gerektirir arkadaşlar.
Bakın, hangi ülkelerin varlık fonları var ve niye kuruyorlar? Mesela, emtiası olan ülkeler kuruyorlar; Katar gibi, Norveç gibi, Rusya gibi. Çünkü onların emtiası var ve emtiaları bugün var, otuz yıl sonra olmayacak diye "Bugünden varlık fonlarına yatıralım, belli yatırımlara koyalım ki gelecek kuşaklarımıza bazı kaynaklar emanet edebilelim." diyorlar. Diğer bir grup, katma değerli ürün yaratan ülkeler. Katma değerli ürün yaratıyorlar... (Gürültüler)
Sayın Başkan, çok uğultu var ya, çok az sayıda insan var ama bu uğultu nasıl çıkıyor, onu da anlamıyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olmanızı rica edebilir miyim.
GARO PAYLAN (Devamla) - Diğer bir grup, katma değerli ürün üreten ülkeler, emtiası yok ama katma değerli ürün üretiyor. Mesela, Güney Kore, emtiası yok ama katma değerli ürünler üretiyor, cari fazla yaratıyor, tasarruf fazlası yaratıyor ve fonlara yatırıp yatırımlar yapıyor. Diğer bir grup, tasarruf fazlası yaratan ülkeler, dediğim gibi. Bütün bunlar bu fonları yaratıp gelecek kuşaklarına kaynaklar aktarabiliyorlar. Biz bunların hiçbiri değiliz, ne emtiamız var ne cari fazlamız var ne de katma değerli ürün üretiyoruz; yalnızca, katma değerli ürün üretenlerin ürünlerini alıyoruz ve tüketiyoruz, üreten bir ülke değiliz, tüketen bir ülkeyiz.
Peki, bu fona biz ne koyacağız arkadaşlar? Bakın, gerekçede var, hazine arazilerini buraya koyacağız. Başka ne koyacağız? Söylendi, İşsizlik Fonu iştah kabartıyor. Şimdi, 100 milyar TL var, eski parayla 100 katrilyon işsizlik sigortasında birikti. Ya, işçinin koyduğu bir parayı ve işsizlik için konulmuş bir fonu böyle bir fona aktarma düşüncesi var maalesef. Buna yeltenmemesi lazım Hükûmetin ancak işçi için harcanabilir o para, sermayeye peşkeş çekilemez çünkü sermaye alanı bir AŞ mantığı, kâr maksimizasyonu önerir, hayal satar, "Biz, Kanal İstanbul'u yapacağız, şöyle kazanacağız, böyle kazanacağız." der ama böyle olmayabilir. İşçinin parası işçi için harcanır ve işçi içindir o para, başka bir yere yatırılamaz.
Diğer bir konu da "Kamu kurumlarına para aktaracağız." diyor. Neredeyse o para, Maliye Bakanı keşke gelse de söylese. Kamu dengesi fazla mı veriyor arkadaşlar? Hangi parayı aktaracaksınız? Evet, bütçemiz aşağı yukarı denk ama oradan kaynak aktardığınız anda mali disiplin berhava olacak, bütçemiz açık verecek ve bunu sermayenin önüne atacağız ve "bütçe dengesi" denen şey berhava olacak ve ülkemiz daha kötü şartlarda borçlanacak. Bunu göze alabilir miyiz acaba?
Ne misyon biçiyoruz biz bu fona? Gerekçeden okuyorum: Ekonomik dalgalanma dönemlerinde yabancılar fon çıkışı yaparsa, piyasa likiditesi azalırsa piyasayı stabilize edecekmiş bu fon. Ya, Allah'ını severseniz Merkez Bankamız ne iş yapıyor? Sizler paralel bir merkez bankası mı kuruyorsunuz? Düşünebiliyor musunuz 15 Temmuz günü dolar 2.85 mi neydi, 3.09'a yükseldi Merkez Bankası müdahale etmedi, demek ki bir bildiği vardı, dolar bugünlerde yine 2.90 küsurlara geriledi. Düşünsenize 2 oyuncu olduğunu, bir bakanın da telefon açıp "Hadi dolar sat, bu dolar çok çıktı." dediğini. Merkez Bankamızın da müdahale etmediğini, 2 tane oyuncu koyuyorsunuz, bu paralel bir merkez bankasıdır arkadaşlar. Böyle bir şey olamaz, her bir misyonda bir kurum olur, paralel 2 kurum olmaz, paralelin cefasını hepimiz çektik.
Diğer bir mesele, fiyat istikrarı. Bakın, tahvil ihraç edilecek, içeride enflasyon yaratabilecek, bu noktada fiyat istikrarı ne olacak diye hiç düşündük mü arkadaşlar? Bakın, genişlemeci politikaları önümüze koyduk, bankaların karşılık oranlarını düşürüyoruz, pek çok noktada genişlemeci politikalar ortaya koyduk. Faizler düşsün diyoruz ama nerede düşsün diyoruz? Yalnızca konut faizlerinde düşsün diyoruz, üretimi teşvik eden bir düşüş yok. Bu çerçevede genişlemeci politikaların neye ulaştığını da görüyoruz bugünlerde. Enflasyon kaç? Yüzde 8.75 ve bu yıl içinde çift haneli rakamları görme olasılığımız var. Bütün bu genişlemeci politikalar eğer yalnızca Merkez Bankasına bırakılmazsa fiyat istikrarı, ikinci bir kurul konulursa ve genişlemeci politikalara devam edilirse enflasyon tekrar başımızın belası olabilir. Ne yapacağız peki? Kamu kaynaklarını teminat olarak koyacağız, hazine arazilerini buraya koyacağız, kamu kaynaklarını koyacağız, uluslararası piyasalara çıkacağız, tahvil ihraç edeceğiz bu fonla. Peki, bu nedir? Paralel bir hazine. Hazine ne yapıyor? Uluslararası piyasalara çıkıp borçlanıyor. Bu kurum ne yapacak? Bu da uluslararası piyasada çıkıp borçlanacak. Bu ne demek? 2 tane hazine demek, 2 tane borç yönetimi demek. Peki, Türkiye'nin borç yönetimini Hazine son yıllarda yaparken, nispeten kamu borç oranımız yüzde 32'lere düşmüşken bu oranı yükseltmek ve borç yönetimini çift telli bırakmak paralel bir hazine yaratmak değil midir arkadaşlar? Böyle bir şeye nasıl cesaret edebiliriz?
Şimdi, peki, bu fon bu kaynaklarla ne yapacak arkadaşlar? Ne vadediyor buradaki gerekçede? "Biz Kanal İstanbul ve nükleer santral yapacağız." diyor. Hani doğanın hakkı, hani ekoloji? Hayallerimiz Kanal İstanbul mu, nükleer santral mi? Büyük altyapı projeleri yapacakmış ve finansmanını bu şekilde sağlayacakmış! Arkadaşlar, bizler çevrenin, ekolojinin hakkını yok sayan bir kaynağa bütün kaynaklarımızı koyup Kanal İstanbul yapma hayalinde olamayız. Kanal İstanbul bütün İstanbul'un doğasını, bütün Marmara'nın ve bütün bölgenin doğasını tarumar edebilecek bir proje. Böyle çılgın projelerle çılgın bir şekilde doğamızı, ekolojimizi riske atamayız. AŞ mantığıyla, kâr mantığıyla doğayı yok sayan, Rize'nin, Karadeniz'in, Ayder'in yaylalarını yok sayan mantığın artık esiri olmayalım. Bu bakıştan dönmemiz lazım, bu misyonu da buradan çıkarmamız gerekiyor.
Bakın arkadaşlar, misyonda bir şey daha var. Bu fon yurt dışına yatırım yapacakmış, misyonda yazıyor. Ya Allah'ınızı severseniz, cari açık veren bir ülkeyiz, cari fazlamız yok ki. Aynı şekilde tasarruf açığı olan bir ülkeyiz, kendi tasarruflarımız dışında yurt dışından tasarruf ithal ediyoruz. Aynı şekilde istihdam açığı olan bir ülkeyiz, işsizliğimiz var. Ve biz diyoruz ki: Biz yurt içindeki kaynakları toplayacağız, İşsizlik Sigortası'ndan paraları koyacağız, hazine arazisini koyacağız, yurt dışından borçlanacağız, bu parayı alıp yurt dışında yatırım yapacağız. Ya, bir bürokrat dedi ki, ismini vermeyeyim, mahcup olmasın: "Biz bu kaynaklarla Somali'de arazi alacağız, tarım ürünleri yetiştireceğiz, ülkemizdeki arz açığını kapatacağız. Efendim, Afrika'da, başka bir ülkede hayvancılık çok ucuzmuş, gidip orada hayvancılık yapacağız, ülkemize et getireceğiz ve böylece et açığımızı kapatacağız." Kafaya bakın ya! Ya, ülkemizdeki hayvancılık bitmiş, tarım ürünleri gerilemiş, çiftçi kan ağlıyor. Biz yurt içinde tarımı, hayvancılığı destekleyeceğimize piyasa mantığı, tam piyasa mantığı... Yurt dışında ucuz buğday, oraya gidelim tarla alalım, hayvan yurt dışında ucuz, gidip oraya hayvan alalım, yetiştirelim, ülkeye getirelim. Ne oldu istihdam, ne oldu ülkemizin kaynakları? Nasıl bir mantık? Çiftçi, emekçi, istihdam... Piyasa kafası ancak bu kadar arkadaşlar. Biz, sosyal bir hukuk devletiyiz, sosyal bir devletiz. Bunu es geçen bir yasayı buradan geçirmeyelim arkadaşlar.
Bakın arkadaşlar, varlık fonları ülkelerin itibarını gösterir. Varlık fonları olmalı, evet. Ülkeler de, icabında yabancı fon da buraya, bu ülkeye güveniyorsa gelip yatırım da yapmalı. Ama ülkeler, hangi ülkelerin varlık fonlarına yatırım yapıyorlar? Güvendikleri ülkelerin. Yani, demokrasilerine güvendikleri ülkelerin, hukuk sistemine güvendikleri ülkelerin fonlarına yatırım yapıyorlar. Bunun için de iş barışını sağlamış bir ülke olmamız gerekiyor, demokrasiye doğru koşan bir ülke olmamız gerekiyor. Bunlardan maalesef çok uzağız, daha bir ay önce bir darbe yaşadık ya. Darbe yaşamış bir ülke olmanın utancından bir an önce çıkıp, bir an önce demokrasiye koşmalıyız ki bu fonda, eğer ki tekrar görüşeceksek, iç kaynaklar anlamında gerçekten bütün ülkemizin yararına bir fon yaratılacaksa bu ülkeye ancak demokrasi yapabilirsek, iş barışımızı sağlayabilirsek bu fonun itibarı olur, hem içerideki insanlar hem yurt dışındakiler bu fona yatırım yaparlar.
Arkadaşlar, dün gece bir teşvik yasası çıkardık. Bu fon da -biliyorsunuz- bu teşviklerden faydalanacak ve özellikle vergisiz, herkese "Gel vatandaş, gel buraya yatırım yap, ben de sana sermaye koyayım." diyecek bu fon. Kime diyecek? "Apple"a diyecek. Kime diyecek? "Wolksvagen'e diyecek, "Mercedes"e diyecek. Bunlar hangi şirketler? Akıl üreten, inovasyon üreten, yeni teknoloji üreten şirketler. Peki, biz niye yaratamıyoruz? Arkadaşlar, bu şirketlere aynı zamanda ne diyecek? "Ben senden vergi almayacağım." diyecek. Bakın, dün çıktı yasa. "Bedava kamu arazisi veriyorum ve burada ucuz işçi var, gel vatandaş, ucuz işçi, 400 dolara sana işçi, işçinin sigortası da benden." diyecek. Bu anlamda turkuaz halılar serilecek bu insanların önüne.
Peki, biz, ülkemizi, topraklarımızı ve emeğimizi niye böyle ucuza pazarlıyoruz arkadaşlar, neden sizce? Çünkü biz yaratıcı bir toplum değiliz, üreten bir toplum değiliz, başkalarının fikirlerini, akıllarını ülkemize getirmeye çalışıyoruz, böyle turkuaz halılar serip, fonlar çıkarıp, ucuz işçilerimizi maalesef bu şekilde onlara sömürttürüyoruz.
Peki, bu neden? Bakın, bir örnek vereyim: Eleştiriyel düşünceye sahip yetiştirdiğimiz öğrenci oranı yüzde 1 yani her 100 çocuktan 1'ini eleştiriyel düşünceye sahip olarak mezun ediyoruz yani bir şey söylendiğinde sorgulayan bir çocuk, 100 kişiden 1 kişi. Geride kalan ya Recep Tayyip Erdoğan ne diyorsa ona inanıyor ya Fethullah Gülen ne diyorsa ona inanıyor ya bir başkası ne diyorsa ona inanıyor; sorgulamıyor, birisi ne diyorsa onun aklını emanet alıyor. Oysa Güney Kore'de bu oran ne? Yüzde 32; her 100 çocuktan 32'si eleştiriyel düşünceye sahip. Bu çocuklar da yaratıcı oluyorlar, Samsung'u ortaya çıkarıyorlar, işte bin dolar veriyorsunuz telefon alıyorsunuz, Apple'ı yapıyorlar, başka yaratıcılıklar geliştiriyorlar. Yani sırf o büyük şirketleri destekliyorum gibi olmasın, buna da karşıyız. Küçük, kendi yaratıcılığını geliştirebilen çocuklarımıza, yaratıcı çocuklara yatırım yapmalıyız. Böyle bir fon kurulacaksa önce eğitime yatırım yapmalı, eleştiriyel düşünceye sahip çocuklar yetiştirmeli bu fon. Onlar yaratıcılıklarını geliştirirler, böyle bir fon da o çocukların yaratıcılıklarına kaynak ayırır, onları destekler ve ülkemizi ucuz iş gücü cenneti yapmaktan vazgeçeriz.
Bu fonun bir sorununu daha anlatacağım arkadaşlar, denetimi. Bakın, ilk geldiğinde "Denetimi kime yaptıracağız?" diyordu biliyor musunuz, "Uluslararası kuruluşlar, biz para vereceğiz, gelip bizi denetleyecekler." diyorlardı. Hani Meclis denetimi -kamu kaynaklarını koyuyoruz- hani halk denetimi? "Kanal İstanbul yapacağım." diyorsun, buradan rıza almayacak mısın, milletin rızasını almayacak mısın? Uluslararası bir kuruluşa da rapor yazdıracaksın, "Kanal İstanbul yaparsan çok şahane olur, büyük para kazanırsın." diyeceksin ama milletin denetimini yok sayacaksın. Evet, yaptığımız uzlaşmayla belli oranda geri çekildi ve Meclis denetimi ortaya kondu ama yalnızca bir rapor yazabileceğiz, gelip hesap verecekler bize fon yöneticileri ve biz de Meclis olarak denetimimizi yapmaya çalışacağız. Ama çok büyük bir sorun daha var. Bu fon nereye bağlı? Başbakana. Başbakan atayacak yöneticilerini. Peki denetçi kim? Şimdi, 3 kişilik bir denetçi heyeti konuluyor. O denetçiyi kim atayacak? Başbakan atayacak. Yani işi yöneten Başbakan, denetçiyi atayan Başbakan. Böyle denetim mi olur, böyle denge mi olur? Bu, denetim değildir arkadaşlar. O denetçiyi de mutlaka bir önergeyle değiştirelim, Başbakan atamasın, başka bir formül üzerinde çalışalım. "Yasayı çekelim." o yüzden diyorum, daha çok çalışalım üzerinde. Peki biz ne öneriyoruz arkadaşlar? Varlık Fonu AŞ olmasın. AŞ mantığını anlattım, kötü. Peki nasıl olsun? Hazine altında bir fon olsun. Sosyal projelere destek verebilecek; eğitime, sağlığa, pek çok yönde sosyal politikaya, yaratıcı gençlerimize destek verebilecek bir fon olsun. Biz yaratalım, biz üretelim başkalarının yaratıcılığını gelip burada ucuz işçi olarak pazarlatmayalım. İşçimizi, emekçimizi sömürtmeyelim.
En son olarak, yaratıcılık, dediğim gibi gençlerimize destek veren bir fon öneriyoruz.
Son bir dakikamda da arkadaşlar, dün, biliyorsunuz 80 madde geçirdik ve içinde hâlâ sorunlu olan pek çok madde var. 23'üncü madde, biliyorsunuz güvenlik gerekçesiyle belediyelerin mülklerine, taşınmazlarına el koyma maddesi; 50'nci madde, Çevre Bakanlığına, yerelin iradesini yok sayarak yereli yıkıp yeniden yapma yetkisini veren bir madde. Bu da hâlâ bir kayyum demektir. Bu anlamda kayyum maddesi geri çekildi ama uzantıları hâlâ torba yasada devam ediyor. Bunu yeniden müzakere edelim arkadaşlar. Mutlaka bunları geri çekelim ki... Bakın, dün oluşan iklim belki yeni şeylere vesile olabilir. Bu dünkü iklimi hani Yenikapı iklimi değil... Yenikapı da tabii ki önemliydi, oraya giden insanlarımızın tepkisi önemliydi darbeye karşı ama orada eksik olan bir şey vardı. Eğer ki dün gece yaşadığımız iklimi bütün coğrafyaya yaymak istiyorsak şu 2 maddeyi de çekelim. Çevre Bakanımızla belli noktalarda görüştük. Yerel yönetimlerle birlikte yeni bir yol açılabilir, yeni bir kanal açılabilir, bu da yeni iyiliklere vesile olabilir. Bu yönde çağrılarımı yaparak hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)