GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:124
Tarih:10.08.2016

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkan, biraz önce dile getirdiğim, Batman'daki sorunla ilgili arada hemen Batman'ın köylerinin 2 muhtarı beni aradı. Sayın Bakan, bugün Kozluk Kaymakamına gitmişler ve Kozluk Kaymakamı muhtarlarla görüşmemiş. Batman Valisine gitmişler, Batman Valisi de azarlayarak dışarı çıkarmış. Bunu en azından bilgilerinize sunuyorum. Bu konu gerçekten çözülmelidir. Köylü diyor ki: "Ben tütün ekmişim, çilek ekmişim, kurumak üzere." Yani bu vesileyle ben bu notu en azından bilginize sunuyorum, en azından üzerinde duracağınıza da inanıyorum. Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bireysel emeklilikten ziyade yine gündem gerçekten o kadar yakıcı ki bu kamuda görevden almalar 70 bini aştı. Kamuda görevden alınmalar o kadar keyfî ve o kadar delile, bir nedene dayanmıyor ki... Dün de ifade etmek zorunda kaldım, belki bir miktar tekrar olacak. Değerli arkadaşlar, NT'den -kırtasiye- alışveriş yaptı diye zamanında bir indirim kartı veriliyormuş, bu kartı var diye insanlar görevden alınıyor. Bank Asya'da kirada oturduğu ev sahibinin hesabı var, Bank Asya'ya para yatırıyor, Bank Asya'ya her ay kirasını ödediği için görevden alınmalar var.

Şimdi, bu terör çetesinin devletin içerisine, kamuya nasıl yerleştiğini aslında hepimiz biliyoruz. Ayıklanması sonuna kadar gerekiyor ve üzerine gidilmesi gerekiyor ama bu yapılırken bir taraftan da hakikaten yaş ve kuruyu bir arada yakmamak gerektiğini, her şeyin hukuk dairesi içerisinde olması gerektiğini bir kez daha hatırlatmak zorunda kalıyoruz.

Bir diğer önemli nokta, bakın, Barış İçin Akademisyenler Bildirisi'ni imzalayanların durumunu bu çeteyle aynı torbaya koyduğunuzda inandırıcılık zayıflıyor. O zaman kamuoyunda şöyle anlaşılıyor: Siz karşıtlarınızı bertaraf ediyorsunuz. Sizin derdiniz "Bu çeteyi değil, kendi karşıtınız olarak değerlendirdiklerinizi bir şekilde kamudan tasfiye ediyorsunuz." şeklinde ele alınıyor ve gerçekten iş sulanıyor, inandırıcılığı zayıflıyor, yaptığınız, yanlış bir yere ulaşıyor. Bunu göz önünden uzak tutmamak gerektiğini de özellikle söylüyorum.

Her gün, gün geçmiyor ki bir üniversiteden BAK imzacıları, hatta EĞİTİM-SEN üyeleri... EĞİTİM-SEN benim de geçmişte üyesi olduğum bir sendikadır. Bu sendikanın en önemli mücadelesi, bu çetenin üniversitelerdeki, kamu kurumlarındaki örgütlenmesine muhalefet etmektir. Demokratik emek mücadelesi vermiştir. E şimdi, karşı mücadele ettiğiniz bir çete grubuyla EĞİTİM-SEN yöneticileri ya da EĞİTİM-SEN üyeleri aynı noktaya konuluyor. Dolayısıyla, gerçekten yaptığınız hukuksuzlaşıyor ve herkes, gücü yeten bir şekilde gücü yettiğini bertaraf ediyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, kamuya bunların nasıl yerleştirildiğini, eğer tasfiye etmek istiyorsanız bazı örnekleri sizinle paylaşmak isterim. Örneğin geçmişe yönelik üniversitelerde atama ve yükseltme ilanlarını YÖK incelesin, bakalım nasıl gerekçelerle ve nasıl koşullarla üniversitelere insanlar alınmış. Olmayan bir cihazın uzmanlığı istenmiş mi istenmemiş mi? Ya da örneğin, benim fakültemde 38 profesör dururken fen fakültesine 1 tarihçi dekan olarak atanmış mı atanmamış mı değerli arkadaşlar? Ya da çok büyük kahraman hocalar yaratılır ya, bir kişiye en az 8-10 tane görev verilmiş mi verilmemiş mi? Eczacılık fakültesi dekanı, eğitim fakültesi dekanı, enstitüdeki müdürü, BAP sorumlusu aynı kişi olmuş mu, olmamış mı inceleyin. Bakın, bunlarla sonuca ulaşırsınız, yoksa herkesi aynı çatıya, aynı torbaya doldurarak bu işle uğraşamazsınız.

Bakın, bir kişinin bir ilan koşuluyla meslek yüksekokuluna alındığını ve aynı koşulla tekrar meslek yüksekokulundan alınıp eczacılık fakültesinde görevlendirildiğini... Ne ilgisi var meslek yüksekokuluyla eczacılık fakültesinin değerli arkadaşlar? İnceleyecekseniz bunları inceleyin.

Geçmişe yönelik araştırma görevlileri nasıl alındı, geçmişe yönelik doktoralar, görevlendirmeler nasıl yapıldı, neden bazı kişiler kahraman gibi 8-10 tane göreve boğduruldu, bunları açıklayabilirsiniz. Bunları biliyoruz, hepsini ayrıntılı biliyoruz, biz yaşadık değerli arkadaşlar.

Bakın, ilköğretim sınıf öğretmenliğine bir öğretim üyesi alınıyordu. Ben cezalı doçent olduğum için, on yıl doçent kaldığım için ben de oraya başvurdum. Şart yoktu. Ben başvurunca, aynı fakültede çalışıyor şartı koydular. Peki, alınan kişi aynı fakültede çalışıyor muydu? Buradan söylüyorum, Kıbrıs Diyanet İşleri Başkanlığı yapıyordu ama beni almadılar, onu aldılar. Aynı şekilde, eczacılık fakültesine eğitim fakültesi anorganik anabilim dalında bir öğretim üyesi, eğitim fakültesinde -eczacılığa organik kimya anabilim dalının yakın olduğu herkes tarafından bilinir- onun için kadro açıldı, ben cezalı olduğum için, atanmayacağımı bile bile oraya başvurdum. Ama, bir şekilde ne yapıldı biliyor musunuz? Uygun bir jüri kuruldu ve eğitim fakültesinde profesör olduğu hâlde oradan eczacılık fakültesine alındı.

Değerli arkadaşlar, incelemek istiyorsanız bunları inceleyin. Yoksa, BAK Bildirisi'ni imzalamış EĞİTİM-SEN üyelerini bu torbaya dâhil ettiğinizde inandırıcılık kalmıyor.

Bir diğer önemlisi, değerli arkadaşlar, kapatılan 15 vakıf üniversitesinin hemen hemen tamamının AKP döneminde açıldığını biliyoruz. Şimdi, bu üniversitelere giden tüm öğrencileri, bu çetenin veya darbenin içinde aktif bir üye gibi değerlendirip cezalandırmaya hakkımız yok diye düşünüyoruz.

Bakın, o kadar bilgi kirliliği var ki tıp fakültesi beşinci sınıfında okuyan bir öğrenci beni arıyor, diyor ki: "Bana diyorlar ki: 'Yeniden tercihte bulunacaksın.' Ben o puanla tıp fakültesine giremem ki." Değerli arkadaşlar, bir an önce bu öğrencilerle ilgili kamuoyundaki bilgi kirliliğini giderecek açıklamalar yapılmalıdır. Bu öğrencilerin büyük bir kısmı, sanıldığı gibi çok zengin oldukları için paralı okullarda okumuyorlar, puanları yetmediği için ya da ailesi il dışından başka bir yere göndermediği için oralarda okuyorlar.

Biz bu çeteyle uğraşalım, bu çeteyi devletin, kamunun yapısından sonuna kadar arındıralım ama bunu yaparken hukuk dairesini görmezsek, bunu yaparken bu işi sulandıracak yol ve yöntemlere başvurursak kimseye derdimizi anlatamayız, kimseye de haklılığımızı gösteremeyiz. Onun için, ben burada bir kez daha yetkilileri göreve davet ediyorum.

Bakın, üniversitelerde yaşanan bu karmaşayla, görevden alınmalarla ilgili rektörleri arıyoruz, rektörler telefonlarımıza çıkmıyor değerli arkadaşlar. Öğretim üyesiyiz, milletvekili kimliğimiz var, telefonlarımıza çıkmıyorlar, randevu vermiyorlar.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Bize de vermiyorlar?

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Sayın Vekilim, eğer size vermiyorlarsa daha da bir vahim vahamet var.

Kimdir rektör? Biz burada kamu adına buranın yasama organıyız; bilgilenmek ve vatandaşımıza hesap vermekle yükümlüyüz. Vatandaşımızın sorununu burada dile getirmekle yükümlüyüz. Vallahi böyle davranıyorsa kamu görevlileri... Vali randevu vermiyor, rektör randevu vermiyor, emniyet randevu vermiyor. Peki, biz ne yapacağız, biz o zaman vekillik görevimizi nasıl yapacağız değerli arkadaşlar? Onun için, eğer böyle bir durum varsa bunu sizin çözmeniz gerekir diyorum.

Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu işi gerçekten hukuk dairesi içinde yapalım, sonuna kadar yapalım, bu çeteyi kamudan arındıralım diyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)