GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:124
Tarih:10.08.2016

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şöyle bir maraton içindeyiz, önce durumumuzu anlatalım Plan ve Bütçe Komisyonu olarak: Dün geldik, Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısı'yla karşılaştık. İnanın ilk kez gördük ve tartışmaya başladık. Plan ve Bütçede Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısı'nı dün geçirdik. Dediler ki: "Yarın sabah 11.00'e kadar muhalefet şerhini vereceksin." Gece muhalefet şerhini yazdık, sabah 11.00'e kadar teslim ettik. Bir baktık "Saat ikide Genel Kurula gelecek." dendi. Yani yirmi dört saat olmadan hem komisyon aşaması hem muhalefet şerhleri aşaması hem de Genel Kurul aşaması tamamlanacak bir yasayla karşı karşıyayız. Bu yasa 10 milyon, 12 milyon çalışanı ilgilendiriyor. Yaklaşık 6,5 milyon çalışanı bir anda zorunlu olarak bu şirketlerin müşterisi yapmış olacak. Böyle bir yasayı -yirmi dört saat olmadı inanın- on yedi, on sekiz saat içinde komisyon, muhalefet şerhleri, kitapçığın basılması ve Genel Kurul aşamasıyla geçiriyoruz. Bu bir skandaldır, böyle bir yasama uygulaması olamaz.

Peki, Plan ve Bütçe olarak başka ne yapıyoruz? Dediler ki: "Bireysel emekliliği çıkardık, hemen arkasından 75 maddelik bir torba yasa getirdik." Hemen bizi oturttular akşam sekizde, "Hadi, 75 maddelik yasayı okuyun." 17 bakanlığı ilgilendiren, 34 devlet kurumunu ilgilendiren bir yasa. Yani defin hakkından Şırnak ve Hakkâri'nin il olmaktan çıkarılmasına kadar, teşviklerle ilgili çok radikal, hiç bugüne kadar olmamış bir teşvik sistemini koymaktan varlık fonuna kadar olan bir torba yasa. Dün ilk müzakerelerde dedik ki: "Varlık fonu ayrılsın, varlık fonu müstakil bir yasa olsun." Onda da sağ olsunlar, iki saat önce bizi topladılar, üç saat Varlık Fonu Yasa Tasarısı üzerine bir toplantı yaptık ve bunu da herhâlde yirmi dört saat, kırk sekiz saat sonra, hafta başında görüşeceğiz. Böyle bir maraton içindeyiz ve "Varlık Fonu Yasa Tasarısı" dediğiniz bir ülke için tarihî bir yasadır. Böyle boyacı küpü gibi batırılıp çıkarılmaz, uzun dönemli tartışmalar sonucu, mutabakat çerçevesinde, dünya örneklerini inceleyerek böyle bir yasa çıkarılır. Ama, maalesef hâlipürmelalimiz budur arkadaşlar. Böyle bir yasama kalitesiyle karşı karşıyayız; ne yazık.

Şimdi, yasayla ilgili konuşalım. Bireysel emeklilik sistemi: Bireysel emeklilik sistemi neden vardır? Çünkü devletler, sosyal sigortalar kurumları zayıflamıştır, o sosyal sigortalar kurumları gelirler... Emeklilik planı olanlar, yaşlılığıyla ilgili planları olanlar güvensiz hissederler, derler ki: "Benim yaşlılığımda bugünkü parayla 1.500 liralık, 1.200 liralık, 1.400 liralık emeklilik maaşı bana yetmez." Devlet der ki: "Git bireysel emeklilik şirketine, kendine ayrı bir güvence al." Ama, bu hangi devletlerde geçerli? Daha çok genç nüfusu olmayan ve yaşlılığında yeterli gelir elde edemeyeceğini düşünen devletlerde geçerli. Maalesef Batı kapitalizmi bunu böyle iletmiş, bireysel emeklilik sistemlerine çalışanları müşteri etmiş. Şimdi, bize de deniyor ki: "Aynı şeyi yapalım." Evet, yapılıyor, bir süredir devlet desteği de veriliyor, şimdi de zorunlu hâle getirilmeye çalışılıyor. Peki, arkadaşlar, nerede sosyal devlet, nerede Sosyal Güvenlik Kurumunun desteği ve toplumun değişik gelir kesimlerine karşı regülasyon görevi nerede? Dar gelirliye, gelecekle ilgili kaygısı olanlara "Git, şirkete para yatır." diyecek bir devlet, acaba sosyal bir devlet midir? Anayasa'mıza göre biz bir sosyal devletiz ve dar gelirli olanları özellikle gözetmek zorundayız. Emeklilik sistemimizde yani Sosyal Güvenlik Kurumunu güçlendirmek ve özellikle dar gelirli olanlara daha iyi bir emeklilik planı vermek bizim devletimizin görevi. Bunu özel şirketlere tahvil edemeyiz arkadaşlar ve bakın, getirilen yasada dar gelirliyi gözeten herhangi bir uygulama yok. Diyor ki: "Her çalışan yüzde 3 verecek ve yüzde 3 sonucunda -emeklilik planında- 56 yaşında emekli olacak."

Peki, asgari ücretliden ayda kaç para alacağız? 50 TL kesecekler maaşından. Onu da söyleyeyim, 1 Ekimde asgari ücret maaşı 1.230 TL'ye düşüyor arkadaşlar, AKP'nin vaadinin altına düşüyor. Defalarca bu kürsüde söyledim, Komisyonda da söyledim; bununla ilgili bir düzenleme yapalım dedim, Maliye Bakanı "1 milyar TL kaybımız olacak arkadaş, yapamayız." dedi. 40 milyar TL vergi affı yapan bir Maliye Bakanı -1 milyar TL- 6 milyon asgari ücretliyi ilgilendiren bir yasayla ilgili düzenleme yapmadı. Şimdi de deniyor ki asgari ücretliye: "Yetmez, maaşından 50 TL daha keseceğiz ve bireysel emeklilik sistemine yatıracaksın bunu zorunlu olarak." Oysa dar gelirli tasarruf yapamıyor ki. Dar gelirli niye tasarruf yapamıyor? Borçlu; zaten gelirinden fazla gideri var, bankalardan kredi almak zorunda ve borçlu. Orta gelirlilerin maalesef bir tasarruf alışkanlığı yok, o da geliri kadar harcıyor, neden? Çünkü maalesef bir tüketim pompalanmış, sürekli olarak tüketici kredileri, tüketim pompalayalım şeklinde bir anlayışla hep tüketim cazip kılınmış, tasarruf anlayışı hiç geliştirilmemiş. Servet de hep üst gelirde toplanmış. Bakın, arkadaşlar, AKP'nin ilk iktidar olduğu yılda servetin yüzde 38'ine nüfusun yüzde 1'i sahipti, bugün servetin yüzde 55'i nüfusun yüzde 1'inde. Yani zenginleştik, zenginleştik dediğimiz, nüfusun yüzde 1'i servetten daha fazla kaynak almış.

Şimdi, sosyal devletin ne yapması lazım? Bu serveti dağıtması lazım yani üst gelirden daha fazla almaya çalışıp, bir şekilde alt gelire dağıtması lazım, bununla ilgili de regülasyonu sağlaması lazım. Milyonlarca vatandaşımızın gelecekte daha iyi bir emeklilik planını elde etmesini devletin sağlaması lazım. Bunu özel şirketlere verirseniz özel şirket; sosyal devlet, bu adamın geliri var mı, yok mu bakmaz, gelecekte emeklilik maaşı çok daha iyi olsun diye artı bir kaynak sunmaz. Çünkü, o, kâra bakar. Yalnızca ben ne kâr edeceğim diye bakacak. Ama, sosyal devlet kâr hesabı yapmaz; vatandaşın eşitliğini sağlamaya çalışır, gelecek güvencesini sağlamaya çalışır. O açıdan, bireysel emeklilik sistemine değil; SGK'nın, Sosyal Güvenlik Kurumunun dar gelirlileri esas alan bir emeklilik planına ihtiyaç var. Evet, işçiden bir kesinti yapılacaksa da yapılır ancak dar gelirliyi daha çok gözeten bir emeklilik planı sunulur ve aynı zamanda, bir fon çerçevesinde bu yüzde 3 kesilecekse bir fona aktarılır, bu fonda değerlendirilir ve dar gelirliyi daha fazla gözeten bir şekilde katkı sunulur. Yani, diyelim ki 2 bin TL'ye kadar ya da asgari ücret çerçevesinde olanlara daha fazla bir katkı sunulur. Bakın, 50 TL alacağız asgari ücretliden. Yılda kaç para yapar? 600 TL. On beş yıllık bir emeklilik planı güdülüyor. Kaç para yapar? 9 bin TL. Bugünkü değerlerle konuşuyorum. "Bin TL de benden." diyor devlet. Ne yaptı? 10 bin TL. Düşünebiliyor musunuz, on beş yıl sonra asgari ücretli gelecek; "Ne birikti bende?" Hani, büyük bir kriz olmazsa -çünkü, genelde bu emeklilik sigortaları hep kaybettirmiştir- aynı parayı aldığını farz edelim, Türkiye'nin tabii ki bu şartlarda gittiğini düşünelim, 10 bin TL bir zenginlik hissi yaratmaz arkadaşlar. Bir asgari ücretliye siz bir servet vadetmiyorsunuz, gelecekte bir güvence vadetmiyorsunuz; 10 bin TL vadediyoruz, maaşından kesilecek olana karşı 10 bin TL. 10 bin TL'yle ne bir araba alabilir ne bir ev alabilir ne de "Çocuğumun düğününü yaparım." diyebilir. O açıdan, dar gelirliyi daha fazla gözeten, sosyal güvenlik sistemi çerçevesinde bir yasaya ihtiyaç var, bir fona ihtiyaç var. O fon çerçevesinde değerlendirilmeli. Hem de SGK'mızın açığı var arkadaşlar. SGK bundan sonraki yıllarda daha da fazla açık verecek. Maliye Bakanımız burada yok ama hep şikâyet eder SGK'nın açıklarından. Şimdi siz bu fonu alıp özel şirkete devrediyorsunuz, bu kabul edilemez.

Değerli arkadaşlar, bir de şöyle bir sakıncası var: Biliyorsunuz, şirketler kâr hesabı yapıyorlar ve şimdi mevcut bireysel emeklilik şirketine müşteri olanlardan bireysel emeklilik şirketine müşteri olanlardan yılda 1,5 milyar TL fon işletim gideri alıyorlar ve yeni müşteriler vereceksiniz, yaklaşık şu andaki müşterinin 2 mislinden daha fazla yani yılda 4 milyar TL bir anda fon işletim gideri alacaklar işçilerimizden. Bu kabul edilemez. Milyonlarca müşteriyi oraya veriyorsunuz -gerçekten çok iyi çalışmış sigorta lobisi, onu söyleyeyim- ve bunun karşılığında tavanının ne olacağına, ne kadar fon işletim gideri kesileceğine dair hiçbir öngörü olmadan, milyonlarca müşteriye "Oraya zorla müşteri olacaksın." diyor şu anda devlet. Bu kabul edilemez. Dediğim gibi, biz bunu mutlaka kendi sosyal devlet anlayışımız içinde çözmeliydik.

Bir konu daha var. Yasa şunu emrediyor: "Şirket gidip bir sigorta şirketiyle anlaşacak, işçiler de buna tabi olmak zorunda." diyor. Ya, böyle bir skandal olabilir mi? Şirket hangi şartlarla anlaşacak? Ne tip arada kirli prim pazarlıkları olacak? Efendim "Yüzde 1,5'u buradan kesin ama yüzde yarımını size verelim." pazarlıkları olacak, işçinin sırtından olacak üstelik. Kabul edilebilir mi? Bu pazarlığı -velev ki olacaksa, bu yasa illa geçecekse- işçi yapmalı, işçi istediği şekilde seçmeli ve ona göre bu fon kesim ücretine karşı pazarlık gücü olabilmeli. Maalesef, burada da ciddi bir handikap var.

Komisyonda, arkadaşlar, şöyle bir skandala daha imza attı maalesef AKP: İşçi kesimlerinin, işçi sendikalarının görüşleri Komisyonda dinlenmedi. Ancak basın üzerinden bazı beyanatlar verdiler, gelip tartışmaya katılmadılar, davet edilmemişlerdi bir şekilde ve biz dinlenmesini önerdiğimizde de dinlenmedi. Sektör temsilcileri de sürekli el kaldırıyordu ama Başkanımız onlara da izin vermedi. Yani, "Biz bunu getirdik arkadaşlar, hadi geçirelim. Yarın sabah da geçireceğiz, Meclisi de akşama tatil edeceğiz." anlayışıyla bir yasayla karşı karşıyayız. Bu kabul edilemez.

Bir önerimiz daha oldu. İşsizlik Fonu'nda 100 milyar TL birikti ve İşsizlik Fonu'nun üçte 1'ini işçiden kestik arkadaşlar. Yani, işverenin payı yüzde 2, işçinin payı yüzde 1 kesinti oluyor ve bu paraya, görüyoruz ki işsizlik sigortasında bu kadar paraya gerek yok yani bu kadar kaynak gerekmiyor işsizlere şu anda, gelecekte de gerekmeyecek, çok ciddi bir kaynak kesilmiş. Gelin şu işçi payını İşsizlik Fonu'nda artık almayalım ve bunu işçi adına biriktirelim. İşçi, emekliliğinde bu yüzde 1'lik kaynağı buradan alsın dedik, maalesef, buna da sıcak bakılmadı. Yani fakirlik etkisinden işçilerimizi kurtaralım dedik ama maalesef, buna da AKP Grubu yanaşmadı.

RECAİ BERBER (Manisa) - Kıdem tazminatı öyle olacak, işçinin hesabına yatacak.

GARO PAYLAN (Devamla) - Vallahi, işçinin avantajına düşünmemiz lazım Sayın Vekilim ama maalesef, öyle bir anlayışı göremiyoruz.

Şimdi, tasarrufların artırılması amaç. Burada peki ne kadar tasarruf artışı olacak? Gayrisafi yurt içi hasılanın yaklaşık yüzde 15'ini tasarruf ediyor toplumumuz. Evet, çok düşük. Bu tasarruf anlayışı mutlaka artırılmalı, özellikle, zengin kesimlerin, orta ve üst gelirli kesimlerin tasarruf etmesi sağlanmalı, dar gelirlinin de fakirlik hissi buradan giderilmeli. Yani zenginden alıp fakire akıtmalıyız, bunu bir şekilde becermeliyiz. Ama biz yine dar gelirliye yükleniyoruz ve oradan alacağımız kaynakla gayrisafi yurt içi hasılanın binde 3'ü kadar artı bir tasarruf sağlayacağız.

Bakın, 50 TL bir çoğunuz için bir yemek parası ama işçi için, asgari ücretli için belki de bir günü daha aç geçirip geçirmeme parasıdır arkadaşlar. Belki çocuğuna okula başlarken bir ayakkabı alıp alamama parasıdır. Bu çerçevede bakalım ve özellikle dar gelirliden bu zorunlu kesintiye kesinlikle karşı çıkalım. Devlet anlamında, sosyal devlet olduğumuzu hatırlayıp bu işçilerin emeklilik planlarını güçlendirelim derim.

Asgari ücret, evet, 1.230 TL olacak. Bununla ilgili, bakın, Meclis haftaya 19'unda kapanacak deniliyor; hepinize çağrı yapıyorum buradan, vebali boynunuza: 1 Ekimde asgari ücret 1.230 TL'ye düşüyor, gelin, bunu düzeltelim. Süleyman Soylu, Çalışma Bakanı "Bunu düzelteceğiz." dedi, basına beyanat verdi, "Böyle olmaz." dedi, Sayın Cumhurbaşkanı da böyle söyledi ama Maliye Bakanınız ısrarla diyor ki: "1 milyar lira kaybedeceğim, bunu asla yapmam." Gelin hep birlikte, biz Meclis iradesi olarak ortak bir önergeyle ilk dilimi, bakın, ilk basamak dilimi yüzde 15'ten yüzde 20'ye çıkıyor, ilk basamağı yükselttiğimiz anda işçi bu üç ay için, o 70 TL'yi, işçi için çok önemli olan 70 TL'yi kaybetmez. Gelin el birliğiyle işçiye de bir müjde verelim arkadaşlar buradan. Var mısınız? Maliye Bakanının itirazına rağmen, irade bizde, Mecliste değil mi irade? Gelin -40 milyar TL sermayeyi affettik- işçiye 1 milyar TL'lik bir müjde verelim. Her kesime müjde veriliyor ama işçiye maalesef henüz bir müjde yok.

Değerli arkadaşlar, son olarak biraz da siyasetle, güncel konularla ilgili bir iki bir şey söylemek isterim. Yukarıdaki torba tasarıyı maalesef diyorum, buraya şikâyet etmek durumundayım çünkü bütün Komisyon üyesi arkadaşlarımız iknalar. Bu Hakkâri ve Şırnak ilinin il olmaktan kaldırılmasına herkes karşı, AKP Grubu dâhil ama ne hikmetse henüz geri çekilmedi ve hâlâ Komisyon görüşmeye devam ediyor.

Aynı zamanda, biliyorsunuz, valilere verilen kayyum yetkisi. Yani "Belediye başkanının gözünün üzerinde kaşı var, buraya kayyum atayalım." diyecek ve seçilmişi, bakın, bir seçilmişi görevden alacak bir vali. Kabul edilemez. Belediye varlıklarına güvenlik gerekçesiyle -bakın, son derece muğlak bir ifadedir- gelecek idare "Ben el koyuyorum arkadaş." diyebilecek herhangi bir yerde. Kabul edilemez. Sanki memlekette olağanüstü hâl var. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Hani dediniz ya: "Olağanüstü hâl yalnızca FETÖ'ye karşı." Ama, şu anda bakıyoruz, belediye başkanlarını keyfî görevden almalar... Bu bir darbedir. Bir valinin, bir İçişleri Bakanının bir seçilmişi "Gözünün üzerinde kaşın var." diyerek alması... Herhangi bir yargı kararı olsa zaten görevden alınabilir biliyorsunuz, mevcut yasalarımız bunu emrediyor ama herhangi bir yasal takibat sonuca ulaşmadan görevden alınması kabul edilemez, bu bir darbedir. Gelin, el birliğiyle bütün gruplar olarak Komisyondaki bu tasarının geri çekilmesi yönünde hep beraber baskı yapalım, biz orada muhalefetimizi yapıyoruz, sizler de yapın.

Arkadaşlar, biliyorsunuz, darbe bulutunun içinden geçiyoruz. Darbe bulutunun içinden geçerken böyle olağanüstü hâl ve travma yaşamış bir topluma, özellikle Şırnak ve Hakkâri halkına böyle bir darbe yapılamaz, yapmamalıyız çünkü bir oyun oynandı üzerimizde, defalarca bu oyunun içinden geçtik. Ta, KCK soruşturmalarından başlayın, Oslo görüşmelerinden başlayın, Habur'a, Roboski'ye bakın, Ceylânpınar'da 2 polisimizin öldürülmesine bakın; Cizre'nin, Sur'un, Silopi'nin kimler tarafından bombalandığına bakın; başımıza bir çorap örülmüş ve darbecilerin anlayışı, darbecilerin önerdiği "Hakkâri ve Şırnak'ı il olmaktan çıkaralım efendim." diyenlerin yasası şu anda darbe geçirmiş bir Mecliste, bombalanmış bir Mecliste görüşülüyor. Bu, kabul edilemez, el birliğiyle bunu kaldıralım arkadaşlar.

Bakın, birileri hâlâ gönül bağlarını koparmaya çalışıyor. Maalesef darbeden bir ders çıkarmamışız, bunu görüyoruz. Şırnak ve Hakkâri'nin bir yıldır yaşadığı, yıllardır yaşadığı, yüz yıldır yaşadığı travmayı biliyoruz ve sanki bu işin müsebbipleriymiş gibi Şırnak ve Hakkâri halkı, onları cezalandırıyoruz. Hakkâri'nin biliyorsunuz tek bir ekonomisi vardır, oradaki bürokrasinin, memurların orada yaşamasıdır, maalesef onun dışında bir ekonomisi yoktur. Topyekûn bir şehri ortadan kaldırmak demektir. Aynı şekilde Şırnak, zaten gadre uğramış, topyekûn uzaktan yıkılmış, o darbecilerin önerdiği, maalesef AKP iktidarının da "Evet, uzaktan vurun." diye emrettiği bir şehirden bahsediyoruz. Yaraları sarmak istiyorsak, darbeden ders çıkarmak istiyorsak, bu tip darbecilerin önerdiği ancak darbecilerin darbe yaptığı zaman getireceği yasaları burada görüşemeyiz arkadaşlar.

Son olarak şunu söyleyeyim: Anayasa Komisyonu toplanmış. Hani "Yenikapı ruhu" diyorsunuz ya sizler AKP, CHP ve MHP arasında, cuma günü bir toplantısını daha yapacakmış AKP, CHP, MHP arasında. Devleti yeniden yapılandırma önerisi vardı Cumhurbaşkanının size tevil ettiği, 3 partinin birlikte. Hayırlı olsun, gönül bağlarına bir darbe vuran da öneri budur. Düşünebiliyor musunuz, Meclisin üçüncü büyük siyasi parti grubu yok sayıldı, bir yeni dönem, yeniden yapılanma konuşuluyor. Kabul edilemez, bu ayrımcılıktır, bu bölücülüktür arkadaşlar. Bu bölücülüğe, bu ayrımcılığa yol vermeyelim arkadaşlar. Ama siz ısrar ederseniz, gönül bağlarını ısrarla zorlamaya devam ederseniz bu yeni darbecilerin planıdır, yeni darbe dinamiğinin devrede olduğunu gösterir ve siyasi iktidarın bir kez daha -tırnak içinde- kandırıldığını gösterir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)