| Konu: | AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 124 |
| Tarih: | 10.08.2016 |
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi grubumuz ve partimiz adına saygıyla selamlıyorum.
AKP grup önerisiyle ilgili fazla teknik değerlendirmeye gerek yok. Dünden beri ifade ettiğimiz gibi Türkiye'nin temel yakıcı meselelerine dokunmayan, suya sabuna temas etmeyen düzenlemelerle maalesef bu Meclis mesai harcamaya devam ediyor. Maalesef dışarıda çok yakıcı gündemler varken bu Meclis teknik birtakım çalışmalarla dışarıya görüntü vermenin ötesine geçemiyor. Öncelikle bundan duymuş olduğumuz üzüntüyü ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, özellikle dün de Lice'de ve Şırnak'ta yaşamını yitiren askerlerle ilgili üzüntü ve başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum. Dışarıda neredeyse her gün onlarca can toprağa düşüyor, onlarca genci maalesef toprağa vermek durumunda kalıyoruz, onlarca ocağa ateş düşüyor ve bu Meclis kendi yapması gereken en öncelikli görevlerle ilgili temel bir sorumluluk alma yaklaşımını ortaya koymuyor. Biz bu temel meseleleri çözmeden, dışarıdaki bu can kayıplarını artık bir an önce bu ülkenin gündeminden çıkarmadan burada verimli hiçbir çalışma falan yapamayız. Üzüntü, başsağlığı dilekleri, kınama bildirileri inanın ki toplum tarafından bir duyarlılık belirtisi olarak algılanmıyor. Bunu sivil toplum örgütleri yapabilir, Parlamento dışında bulunan siyasi partiler yapabilir, kanaat önderleri yapabilir ama bu Meclisteki siyasi partilerden ve milletvekillerinden, 79 milyonun beklentisi bir an önce bu can kayıplarının durdurulmasıyla ilgili bir inisiyatif alınması ve cesur çalışmaların bir an önce bu Meclise getirilmesidir.
Bakın, iki buçuk yıllık çözüm süreci içerisinde biz bunu başarmıştık. Can kayıpları minimize edilmişti, toplumda büyük bir barış umudu yeşermişti. O dönemki özellikle kamu düzeniyle ilgili mevcut tabloyu ve bugünkü tabloyu özellikle iktidar partisi milletvekillerinin bir kıyaslamasını rica edeceğiz. Kamu düzeni o dönem ne aşamadaydı, bugüne kadar çıkarılan bütün güvenlikçi, yasal düzenlemelerle hangi aşamaya geldi? Bunu değerlendirmenizin zamanıdır. Biz, o dönem Hükûmet yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde "Ben bu süreç için baldıran zehri içmeye hazırım." diyen bir Cumhurbaşkanının nasıl bir kez daha kısır bir savaş döngüsü içerisine girecek kararlar verdiğinin sorgulanması, bunun araştırılması gerektiğini ifade ettik. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kimin yönlendirdiğini, kimin tekrar savaşla ilgili, güvenlikçi politikalarla ilgili sonuç alınabileceğine ikna ettiğini, bizzat sizin heyetlerinize, araştırmanız gerekir noktasında uyarılarımızı yaptık ama maalesef hiçbir uyarımız dikkate alınmadı. Bakın bu uyarılarımızın ne kadar haklı olduğu bugün ortaya çıktı. Cumhurbaşkanının en yakınına kadar uzanan bir yapılanmadan, kendi can güvenliğini bile tehlikeye atacak bir hukuksal süreçten bahsediyorsak, çözüm süreciyle ilgili de böylesi bir ikna sürecinin nasıl ortaya konduğunu araştırmanız gerekmez mi? Sizin, özellikle milletvekilleri olarak yani sivil siyasetin temsilcileri olarak, halkın iradesini yansıtan sivil temsilciler olarak bunu bir şekilde kendi önünüze koymanız gerekmez mi? Kim ikna etti, kim tekrar savaşla, kanla, güvenlik politikalarıyla sonuç alınabileceğine Erdoğan'ı ya da dönemin başbakanını rıza etti diye araştırmanız gerekmiyor mu? Güvenlik bürokrasisi mi yaptı, asker mi yaptı, yanı başına kadar sokulan paralel devlet mi bunu başardı? Peki, onlar bunu başarmışsa siz kendinizi sorgulamayacak mısınız? Hadi, o döneme ait bir sorgulama içerisine girmeyecekseniz, hâlâ yanlış üstüne yanlış yapılan bu süreçte en azından bu sürece müdahil olmanın sorumluluğunu yerine getirmeyecek misiniz?
Bakın, çözüm sürecini bitiren vahim olaylar var. Özellikle çözüm sürecinin bitmesiyle ilgili referans gösterilen Ceylânpınar'da 2 polisin katledilmesi olayı var. Tamamen karanlık ve tamamen şaibeli olan bir katliam, bir infazdan bahsediyoruz. Onun hemen iki gün öncesinde de, 20 Temmuzda Adıyaman'da yaşamını yitiren bir askerin şüpheli ölümü var. Hem Adıyaman'da yaşamını yitiren asker hem de Ceylânpınar'da infaz edilen o 2 polisin durumunu açığa çıkarmadığımız sürece, biz, bu savaş süreci nasıl başlatıldı, niye bugünlere getirildi, inanın ki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Bakın, Adıyaman'da yaşamını yitiren asker için biz milletvekilimizi gönderdik, otopsi raporunu istedik, adli tıp raporunu istedik. O sözde çatışma mizansenin olduğu gün can kayıpları olmasın diye partili arkadaşlarımızı canlı kalkan olarak oraya gönderdik. Herhangi bir çatışma falan yok. Orada, tamamen nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla bir askerin yaşamını yitirdiği ve sonrasında da saklanan otopsi raporlarıyla, adli tıp raporlarıyla bozulmak istenen bir çözüm sürecinden bahsediyoruz.
Ceylânpınar'da da aynı olay var. Bakın, Ceylânpınar'da bir ihbar sonucu arabası hacizli diye durdurulan 7 kişi gözaltına alınıp tutuklandı. Ne oldu biliyor musunuz? O tutuklama kararını veren hâkim bugün paralelci yapıyla ilişkide olmak iddiasıyla ya da kanıtıyla tutuklandı, cezaevine gönderildi. O iddianameyi hazırlayan savcının paralelci olduğu ortaya çıktı. Yine, o ihbarı yapan kişinin yani sadece arabası hacizli olan o 7 kişiyi ihbar eden kişinin 2 ağabeyinin bu terör oluşumuyla ilişkili olduğu ortaya çıktı. Şimdi, siz bunu sorgulamayacak mısınız?
Çözüm sürecini bitiren iki vahim olaydan bahsediyorum; savcı paralelci çıkmış, ihbarı yapan paralelci çıkmış, mahkeme kararını veren paralelci çıkmış, terör örgütü suçlamasıyla ya da kanıtıyla cezaevine gönderilmiş. Peki, iktidar partisi olarak burada bir sorumluluk taşımayacak mısınız? Bir yıllık süre içerisinde ne oldubitti diye önünüze bu tabloyu getirmeyecek misiniz?
Bakın, 22 Temmuz Ceylânpınar infazı ile bugünkü süreç arasında ne değişti, biliyor musunuz? Eskiden sadece bölgede olağanüstü hâl, sıkıyönetim uygulaması vardı; bugün 81 vilayette olağanüstü hâl ilan edilmek zorunda kalındı. Getirilen bütün bu yasal düzenlemelerin aslında bu sürecin önünü açtığını cesur bir şekilde sorgulamamız gerekiyor. Özellikle AKP sıralarında oturan milletvekillerinin bu süreçte Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Başbakan başta olmak üzere, bu yaşanan yakıcı gündemleri ciddi bir şekilde tartışması, müdahale etmesi gerekiyor.
Belki de şimdi de yanlış yönlendirme var, belki de güvenlik bürokrasisi kasıtlı olarak, tıpkı bir yıl önce yaptığı gibi, bu darbe zeminini meşrulaştırmak için savaşı çıkardı. Belki de yeni darbe hamleleri yapmak için yine yanlış yönlendiriyorlar. Belki de hâlâ burnunun dibine kadar sokulan bir oluşum bu ülkede oluk oluk kan akmasından bir medet umuyor. Bunların tamamıyla ilgili her birimizin mutlaka yürütmesi gereken tartışmalar olduğunu düşünüyoruz. Özellikle iktidar partisi sıralarında oturan birçok milletvekili arkadaşımızın ben bu süreçlerin tamamına hâkim olduğunu biliyorum. Çözüm süreciyle ilgili katkı sunan milletvekili arkadaşlarımız da var. Öyle buraya gelip savaş derinleştikten sonra yaşanan can kayıpları üzerinden taziye, üzüntü, kınama bildirileriyle, mesajlarıyla biz görevimizi yerine getirmemiş olacağız. O yüzden bu yakıcı sorunlarla ilgili, değerli arkadaşlar, devreye girmenizin zamanıdır.
Sur için, Cizre için, Silopi için bir yıldır dil döküyoruz. Ne oldu, ne çıktı ortaya? Silopi Özel Kuvvetler Komutanı darbeyi yönetmek üzere Ankara'ya geldi, Ankara'yı bombalattı, İstanbul'u bombalattı, uçakları havalandırdı. Aynı şekilde, bakın, bölgede görev yapan bütün o generallerin tamamının bu darbe süreci içerisinde yer aldığı ortaya çıktı. Şimdi, bu tablo ortadayken biz hâlâ bu akıl tutulması içerisinde askerlerin, gençlerin, polislerin, sivillerin yaşamını yitirmesine seyirci mi kalacağız?
Değerli arkadaşlar, sorumluluk sizdedir, iktidar partisi milletvekilleri olarak Başbakana, Cumhurbaşkanına bu konuda güçlü tartışmalarla en azından doğruyu gösterme noktasında tarihî vebal altındasınız. Umarım ki bir kez daha haklı çıkmayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Tamamlayabilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN - Tamamlayınız Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Biz, işte, ülke darbe süreçleriyle karşılaştıktan sonra, bütün ülke yangın yerine döndükten sonra, yüzlerce, binlerce canımızı yitirdikten sonra bu kürsüye çıkıp "Bunu söylemiştik, haklı çıktık." derken bile hicap duyuyoruz, üzüntü duyuyoruz.
Bugün öngörümüz odur ki buradan sağlıklı bir çıkış yapamazsak aylar sonra burada maalesef çok daha vahim bir tabloyla karşı karşıya geleceğiz. Gerek AKP Hükûmetinin ortaya koyduğu tutum gerek PKK'den yapılan açıklamalar hâlâ otuz yıldır denenmiş olan savaş yöntemleriyle bu meselelerin çözümü noktasında bir arayışın olduğunu gösteriyor. Gelin demokratik siyaset olarak, Meclis olarak bizler bu inisiyatifi alalım ve elleri tetikte olan insanları da, güçleri de bu meselelerin asla böyle çözülmeyeceğini ve sorunları derinleştirme dışında hiçbir işe yaramayacağını ortaya çıkaracak şekilde ikna edelim diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)