GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Karadağın Kuzey Atlantik Antlaşmasına Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:123
Tarih:09.08.2016

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bizi televizyonları başında izleyen yurttaşlarımıza da selam ve saygılarımı yolluyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzda bir kanlı darbe girişimi oldu ve arkasından, bir hafta sonra, biliyorsunuz, olağanüstü hâl ilan edildi ve maalesef, "FETÖ çetesiyle uğraşıyoruz." adı altında bugün kamuda görevden alınma sayısı 70 bine ulaşmış durumda. Şimdi, bunların kamuya nasıl yerleştiğini ve görevden alınan bu 70 bin kişinin nasıl, hangi gerekçelerle alındığının üzerinde biraz durmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biz partimizden bir komisyon olarak geçen hafta kimi sendika çevrelerini ziyaret ettik, görevden alınan üyelerinin alınma gerekçelerini sorduk. Kimisi kendince "Ya, beni niye almış olabilirler? Ben bir ara NT diye bir kırtasiye vardı, oradan alışveriş yaptım, acaba ondan mı almışlardır?" diyor, kimisi diyor ki: "Ya, ben bir ara faturalarımı Bank Asyaya yatırdım, acaba bundan mı aldılar?" Yani, öyle bir cadı avı hâlinde yürüyor ki iş çığırından çıkmış bulunuyor.

Bakın değerli arkadaşlar, üniversitelerde aynı furya devam ediyor. Geçen hafta, Akdeniz Üniversitesinde sonradan, yanlışlıkla görevden alındığı kabul edilen 20 akademisyen için Antalya Valisi ne diyor? Diyor ki: "Zaman zaman yanlış yaptığımız oluyor, kurunun yanında yaşlar da yanıyor, bunun farkındayız. Bu hengâme içinde bazen isim, bazen de olay benzerliği nedeniyle, bazen bir hesap, bir telefon gibi farklı uygulamalarla ilgisiz arkadaşları da aldığımız oluyor. Onlar da haklarını helal etsinler." Nasıl haklarını helal etsinler, kim için haklarını helal etsinler, nasıl edecekler? Siz onları alırken hangi sıfatla alıyorsunuz? Darbe yapmış, Meclisi bombalamış, Kürt illerinde yıkım yapmış bir çetenin yanına koyuyorsunuz, sonra "Bizi affetsinler." diyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bu işi hukuk içinde yapmazsanız, bu işi adil bir şekilde yapmazsanız, bu işi liyakati esas alarak yapmazsanız yarın bu iş, gerçekten, geçmişte yapılan birtakım işlere döner, bugün KCK davalarındaki duruma döner. Arkadaşlarımız beş yıl, on yıl cezaevlerinde yattılar; onların yatışına neden olanlar bugün kendileri cezaevindeler. Arkadaşlarımız, maalesef, hâlâ o davalardan dolayı yargılanıyorlar. Kamuda üniversite öğretim üyelerini, -bu çetenin üniversitelere nasıl yerleştiğini bildiğimiz hâlde- onları alırken "Bu ülkede savaş istemiyoruz, barış istiyoruz, çocuklar ölmesin." diye Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atanlar da bu arada bu çuvalın içine konulmak isteniyor. Bakın, biraz önce, Sayın Gaye Usluer burada Anadolu Üniversitesinden bahsetti.

Değerli arkadaşlar, sadece Anadolu Üniversitesinden değil, Anadolu Üniversitesi, (Dersim) Tunceli Üniversitesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Hakkâri Üniversitesi, Gazi İletişim Fakültesi aynı sorunu yaşadılar, yaşamaya devam ediyorlar ve yarın öbür gün bu oyunların devam edeceği anlaşılıyor.

Şimdi, ömürleri çetelere karşı, bu cemaat çetesine karşı mücadeleyle geçmiş insanları aynı çuvalın içine koyarak, aynı, savaştıkları çetenin yanında göstererek görevden alınması sizce gerçekten hakkaniyete, hukuka, adalete yakışıyor mu, bağdaşıyor mu bu durum?

Değerli arkadaşlar, kamuda işten alınmalar artık öyle bir hâle gelmiş ki ihbarcılık başını almış gitmiş, keyfîcilik ve hukuksuzluk almış gitmiş, hatta artık iftira seviyesine varmış durumdadır.

Bakın, bugün, Gaziantep TÜM BEL-SEN şubesinden bana bir yazı geldi. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, TÜM BEL-SEN üyelerini ya emekli olmaya ya da sürgüne zorluyor, "Ya bunu gönlünüzce yapın." diyorlar -metin burada, diğer milletvekillerine de gelmiştir- ya da şunu söylüyorlar: "Siz eğer bunu kabul etmezseniz biz de size paralelci yaftası yapıştırır, o çerçeveden alırız." diyorlar.

Bakın, yine Gaziantep TÜMTİS'den gelen bir bilgi; bunlar basınla paylaşılmış metinler değerli arkadaşlar. TÜMTİS üyeleri yandaş bir sendikaya bu arada kaydırılmaya çalışılıyor. Bu arada, herkesin kendine göre çıbanbaşı gördüğü, rakip gördükleri üzerine bir organizasyona dönmüş durumdadır.

Değerli arkadaşlar, KESK, hepiniz biliyorsunuz ki bu ülkede demokrasi mücadelesi veriyor, emek mücadelesi veriyor ve KESK, başından beri bu paralelci çetenin kamu kurumlarında örgütlenmesine karşı mücadele veriyor. Bugün kamuda işte bu kumpasın içine dâhil edilerek işten çıkarılanların sayısı 319'a ulaşmış durumdadır ve bunların içerisinde biraz önce söylediğim gibi BAK imzacıları yani Barış İçin Akademisyenler barış bildirisini imzalayanlar da var. Belediyelerde, bakanlıklarda, özellikle eğitim alanında EĞİTİM SEN üyeleri büyük bir tehdit altındadır. Herkes herkesi tehdit ediyor, herkes herkese şantaj yapıyor: "Eğer karşı çıkarsan paralelci yaftasıyla yaftalanırsın." deniyor. Şimdi, baktığınızda gerçekten alınan KESK üyelerinin niye alınmış olabileceğini, insanlar durup kendisine "Acaba beni niye aldılar?" diye neden üretmeye çalışıyor. "Beni niye almış olabilirler?" diyor çünkü ömrü bunlarla, paralelle mücadeleyle geçmiş. Siz düşünün ki mücadele ettiklerinizle sizi birileri aynı kefeye koyuyor.

Değerli arkadaşlar, bu, asla kabul edilemez bir durumdur.

Bir diğer durum: Bunların gerçekten kamuda nasıl örgütlendiklerini ben bizatihi yaşadığım, yirmi iki yıl öğretim üyesi olarak çalıştığım Dicle Üniversitesinden anlatmak istiyorum. Dicle Üniversitesinde 2008 yılında rektörlük seçimleri yapılırken, şimdi gözaltına alınan rektör, kamuya açık bir şekilde, cemaatlerin adayı olduğunu deklare ederek aday oldu. Bunu, ararsanız basında da göreceksinizdir ve bu rektör üçüncü sıradaydı yani toplam üniversite oylarının yüzde 16'sını almıştı. Bu rektör seçildikten sonra Cumhurbaşkanı üçüncü sıradan aldı, atadı. Şimdi bunun bir sorumluluğu yok mu? Peki atadı diyelim, ne yaptı peki değerli arkadaşlar? 3 rektör yardımcısının her biri bir cemaatteydi; açıktı bu, Dicle Üniversitesinde çalışmış en alttan en üst perdesine kadar tüm personel bilir. Ayrıca, bir komisyon kurdular. İşe alınma, istihdam, görevde yükseltilme işi bu komisyon marifetiyle yapılıyordu. Bunların hepsi açıktır. Bugün, onu yapan rektör yardımcılarından bir tanesi etkin pişmanlıktan yararlanmak istemiş; geldiği nokta bu. Bakın, nasıl alınıyordu? Akademisyen eğer yardımcı doçent olacaksa, doktora tezinin adı, başlığı aranan koşullarda yazılıyordu. Aranan şart doktora başlığıydı. Hiçbir şekilde liyakat vesaire esas alınmadı. Şimdi kalkıyorsunuz, diyorsunuz ki: "Ya, bunlar nereden bu kadar yerleşti?"

Değerli arkadaşlar, Dicle Üniversitesi fakülteleri paylaşıldı, cemaatler arasında fakülteler paylaşıldı. Tıp fakültesi, veterinerlik fakültesi şu anda "paralel çetesi" dediğiniz çeteye verilmişti ve burada öğretim üyeleri hızlı bir şekilde, iki yılda, bir yılda doktoraları tamamlanmak suretiyle, Türkiye'nin birçok üniversitesinde yerleştirildi, atandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Şimdi dönüp en azından nedamet getirin ama "Bunlarla mücadele ediyoruz." diye kimseyi de, mücadele edenleri de bunların yanına koyup kamuyu daha fazla zarara uğratmayın, daha fazla bu insanları zora uğratmayın diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)