| Konu: | Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 03.08.2016 |
HÜDA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; beş dakika içerisinde hemen sözlerimi toparlamaya çalışacağım. Fakat gündemimiz, Türkiye gündemi biliyorsunuz yakıcı bir şekilde yine darbelerle uğraşmak, darbenin mağduriyetleri, sebep olduğu sonuçlarla uğraşmaktan ülkemizle ilgili çok daha yararlı işlere adım atılamıyor.
28 Şubatlardan da, 12 Eylüllerden de bu yana her birimiz, bu nesil, darbecilerden çekmiş ve bunun mağduriyetlerini, bedellerini en ağır şekilde yaşamış bir nesliz. 28 Şubatlarda binlerce kadınımız ve insanımız gibi ben de 3 kızım ve 1 oğlumla beraber DGM'lerde yıllarca yargılandık, idamla yargılandık, hapis yattık ve o süreçler içerisinde hep biz şuna şahit olduk: Gümüş yüzüklü memurların, polislerin, hâkimlerin, savcıların bizleri nasıl yıllarca sürüm sürüm hapislerde süründürdüklerine ve daha sonraki süreçlerde yine bu malum çevrelerin nasıl binlerce insanı eften püften sebeplerle "terörist" diye hapislere doldurduğuna hepimiz şahit olduk.
Bugün size, Midyat Cezaevinden bana gelen bir mektuptan, 63 yaşındaki Mele Abdülaziz Bilgin'nin yazdığı mektuptan birkaç küçük alıntı hemen vermek istiyorum sevgili arkadaşlar. Demokratik İslam Kongresi Midyat delegesi, 63 yaşında, sağlık sorunları olan, bastonla zor yürüyen ve yardım almadan yerinden kalkamayan bir kişi şu anda Midyat Cezaevinde. Peki, neden cezaevinde sevgili arkadaşlar? 2015'in sonlarında bir yakını iş kazası sebebiyle silindir altında kalıyor ve vefat ediyor. Onun taziyesine gidiyor ve taziye ortamında ilçenin müftüsü, kaymakamı ve kalabalık bir ortam içerisinde kendisinden sohbet yapması isteniyor ve kendisi de orada sohbet ediyor, vaaz veriyor. Konuşmasında şehitliğin mertebelerinden bahsediyor ve şehitliğin mertebelerinden birinin de... İş kazasında, yangında, enkazda ölenlerin de şehit sınıfından olduğunu ve inşallah bu ölen yakınının da bu mertebeden sayılabileceğini ifade ediyor ve dualarını ediyorlar ve bu konuşmaların sonunda müftü ve kaymakam da dâhil olmak üzere bu Mele Abdülaziz Bilgin'i kutluyorlar, tebrik ediyorlar ve konuşmasının çok yararlı ve istifadeli olduğunu ifade ediyorlar. Fakat ertesi gün evini polis basıyor. Ne diyor? O konuşmasında şöyle bir ifadesi geçiyor, diyor ki: "Çocuklarınızı cemaatlerden uzak tutun. Bugünün cemaatlerinin çoğunun kötü amacı vardır, özellikle Gülen Cemaati'ne dikkat edin." Sohbetin sonunda, bu konuşmanın sonunda müftü, kaymakam ve bazı ileri gelenler kendisini tebrik edip kutluyorlar. Ertesi gün polis baskınıyla başlayan bir takibat ve sorgulanma süreci başlıyor ve kendisine günler sonra bu sorgulamaların sonunda hâkim ve savcı tekrar sorguya çağırdığında "Evet, sen konuşmanda bunları söylememişsin. Ses kaydı var ama eğer bundan sonra bir daha Kürtçe dua etmezsen, buna söz verirsen seni serbest bırakacağız ve devam etmeyeceğiz sorgulamaya." diyorlar. Fakat kendisi buna "evet" demediği için hapsediliyor. Sadece kendisi feryat ediyor, "Hiçbir inançta bir insan kendi dilinde dua ettiği için terörist olabilir mi?" diyor, terörizmin propagandasını yapmak suçundan hapsediliyor. Aylardır insanlar hapiste.
Şunu soruyorum değerli arkadaşlar: Bu ülkenin iktidarında ve Cumhurbaşkanlığını yapan bütün yöneticilerimiz "Allah bizi affetsin, halkımız bizi affetsin, biz yanıltıldık." diyorlar ama halktan olan birileri yanıltıldığında bu insanların ödediği bedeller nasıl telafi edilecek? Buna kafa yormamız lazım. İnsanlar sadece yirmi, otuz yıl öncesinde bir öğrenci evinden yolu geçmiş diye eşi, çoluğu çocuğu, gelini, hepsi görevden alınmış durumdalar. Halkımızın mağduriyetlerine sahip çıkmalıyız ve bu çevrelerin, malum darbecilerin, 28 şubatlarda olduğu gibi bugünkü darbecilerin de sebep olduğu sonuçları hep birlikte düzeltmeye gayret edelim. (HDP sıralarından alkışlar)