| Konu: | Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 03.08.2016 |
CHP GRUBU ADINA SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün vergi affı ve varlık barışı konuşuyoruz bir kez daha. Hazineye kaynak sağlamak, ekonomik krizleri aşmak veya yeni bir sayfa açmak gibi nedenlerle vergi affı benzeri uygulamalar ülkemizde sık sık başvurulan bir yöntem. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Sadece AKP Hükûmetleri döneminde, on dört yıllık bir süre içerisinde, 4 ayrı af kanunu çıkarıldı. Şimdi bu getirilen 5'inci af kanunu.
Türkiye'de bir vergi reformuna ihtiyaç olduğu aşikâr, vatandaşın ödeyemediği vergi yükünden kurtarılması için devletin elini uzatmasına ihtiyaç olduğu çok açık ancak akla ilk gelen çözüm af olmamalı. Her şeyden önce ekonomide en temel ihtiyacın vatandaşımızın vergi yükümlülüğünü ödeyebilme kapasitesini artıracak bir ekonomi reformu olduğu asla unutulmamalı. Veriler de bunu çok açık bir biçimde ortaya koyuyor. Bakın, vergi affı kapsamına giren katma değer vergisi aslı miktarı 34,8 milyar Türk lirası. Bir başka deyişle, vatandaş alışverişini yapmış, alışverişini yaparken katma değer vergisini ödemiş ancak esnaf, vatandaştan almış olduğu bu emanet katma değer vergisini devlete teslim edebilecek nakde ve ekonomik imkâna sahip değil. Yani, ödenemiyor olan, esnafın emanetinde kalmış olan 34,8 milyar liralık katma değer vergisi var. Çözüm çok açık: Afla değil, iyi bir ekonomi yönetimiyle esnafa gelir yaratılmalı ve esnafın ödeyebilme kapasitesi mutlaka artırılmalı.
Değerli arkadaşlar, af kanunlarının hedefleri arasında mükelleflerin zor ekonomik koşullarını toparlamaları, geçmişlerini temizlemeleri ve vergi anlamında devletle barışmaları var. Peki, sürekli karşımıza çıkan ve artık neredeyse rutin bir yönteme dönüştürülen vergi afları gerçekten bu hedefe ulaşıyor mu? Hakikaten mükellefler bu aflardan sonra düzenli vergi verebilir hâle geliyorlar mı? Türkiye'nin vergi gelirleri artıyor mu, yoksa "Nasıl olsa af çıkacak, ödemesek de olur." beklentisiyle vergi ödeme davranışlarında ciddi bir bozulma mı gözüküyor? Vergi aflarını ele alırken eğer işimizi ciddiye alıyorsak ilk soruyor olmamız gereken soru bu. Yanıt çok açık bir biçimde belli. Bugüne kadarki deneyimlerimiz vergi affının kısa vadede vergi toplamayı öngördüğü hâlde bu vergiyi toplayamadığını, hatta uzun dönemde de vergi gelirlerinde de ciddi kayıplara yol açtığını gösteriyor. Mesela, 2003, eski parayla af kapsamına 7,9 katrilyon liralık bir değer giriyordu. Bu meblağın ancak yüzde 60'ı yani 4 katrilyon 715 milyar lirası tahsil edilebildi. Üstelik af beklentisi yerleştiği için de davranış biçimleri bozuldu ve uzun vadede de etkisi olumsuz oldu.
Uzun lafın kısası, bu aflarla vergi gelirleri azalıyor hem de aflarla beklenen tahsilat asla yapılamıyor. Daha iki yıl önce, 2014 affında 67 milyar vergi borcu, 32 milyar SGK primi borcu af kapsamına alındı. Eğer af kapsamına alınan bu borçlarla af başarıya ulaşmış olsaydı bugün yeniden affedilmesi gereken yeni borçlar karşımızda durmuyor oluyordu. Ancak bugünkü rakamlara bakıyoruz çok daha yüksek bir af ihtiyacı ortaya çıkmış. Vergi borcunda 90,7 milyar liralık, SGK prim borcunda da 67 milyar liraya ulaşmış bir kamu alacağı var. Kamu alacağı tahsil edilemiyor.
Bu rakamların dışında bir de vergisini zamanında ve tam ödemiş olan milyonlarca da vatandaşımız var ve onlar sayesinde vergi toplayabilmiş olan bir devlet var. Şimdi, gelin, kendinizi bu vatandaşlarımızın yerine bir koyun, biliyorum zor ama vergisini zamanında, dürüstçe ödemiş vatandaşlarımız. Alın teriyle kazanç elde etmişler, kendilerine hizmet sağlamasını bekledikleri sosyal devlete gönülden, bir zorunluluk olduğu için değil ama bir hizmet alabilmek beklentisiyle vergilerini ödemişler. Sonra bir gün devlet vergisini ödemeyen komşusunu affetmiş, yine ertesi gün yutkunmuş ve vergisini ödemiş olan vatandaş bir kez daha afla karşılaştığında üçüncü sefer "Ben de enayi değilim." der ve vergi ödemeyi bırakır. İstisna olan vergi afları eğer kural hâline gelirse, istisnalar kaide olursa kimse kurallara uymaz. Affı kural hâline getirmek, vergisini tam ve zamanında ödeyen kasabı, bakkalı, esnafı, KOBİ'yi ve iş dünyasını cezalandırmak demektir. Affı kural hâline getirmek, ülkeyi yönetmekten vazgeçmek demektir; kuralsızlığı, kayırmacılığı eskiden olduğu gibi yarının da gerçeği hâline getirmek demektir. Bu sorunlar afla çözülmez. Vergisini tam ve zamanında ödeyenlere bir ödül vererek ancak vergiye gönüllü uyum sağlanabilir. İşte, biz bu yüzden, ödenen vergi ve sigorta primi karşılığında KOBİ ve esnafımıza sıfır faizli kredi imkânı verilmesini çok çok çok önemsiyoruz.
Değerli arkadaşlar, vergi rejiminin yapısal sorunları olduğu kuşkusuz, bunun çözümü bir af değil; adil, etkin bir vergi toplama mekanizmasının hiç vakit kaybetmeden bütüncül bir ekonomik program içerisinde yarın ele alınması gerekiyor. Ancak, iktidar maalesef bataklığı kurutmak yerine sineklerle uğraşmayı tercih ediyor. Bu aflar ancak sinek vızıltısını keser. Yasalara uyan, vergisini ödeyen vatandaş cezalandırılıyor ve böylece yasaya uymamak ve cezai durumlardan kaçmak özendiriliyor. Kuralların hiçe sayıldığı bir Türkiye yine ve yeniden inşa ediliyor ve ne yazık ki bu on dört yıllık yönetim anlayışının değişmediğini de çok somut bir şekilde önümüze koyuyor. Güvene en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde Türkiye ekonomisine güveni yerle bir edecek bu sorumsuzluğun yapılıyor olmasını da biz asla kabul edemiyoruz.
Değerli arkadaşlar, söz konusu kanun teklifinde hatalı ve eksik olan vergi aflarıyla sınırlı değil, aynı zamanda çok tehlikeli olan ve bizim önerilerimizle bu tehlikesi biraz da olsa bertaraf edilmiş olan bir varlık barışı düzenlemesi var. Bu maddenin endişe yaratan tarafı, Türkiye'yi kara para aklama cenneti yapma olasılığıdır. Komisyondan geçen maddeyle ilgili endişelerimizi dile getirmiştik, gemiler ve yatların dâhiliyetine dair soru işaretlerimizi ifade etmiştik, üçüncü şahıslar üzerinden para getirilmesinin terör ve rüşvet bağlantısına dair yaratacağı endişeyi ve bunun uluslararası zeminde Türkiye'ye kaybettireceklerini somut bir şekilde ortaya koymuştuk ve gelen paranın herhangi bir inceleme ve soruşturmaya tabi tutulmayacak olmasının Türkiye için nasıl bir risk olduğunun altını çizmiştik. Şimdi, deniyor ki: "Genel Kurulda Komisyon tarafından dile getirilmiş olan bu endişeler yeni bir düzenlemeyle bertaraf edilecekler." Anlıyoruz ki eleştirilerimiz sonucunda gemiler ve yatlar yeni kanunda olmayacak, üçüncü şahıslar üzerinden para getirilmesi artık bu kanun maddesinde yer almayacak, suç gelirlerinin araştırılması ve incelenmesi gibi hususlarda da yetki Maliye Bakanlığında olacak. Bu düzeltmeler olumludur ancak oldukça yetersizdir. Şimdi, farz edelim ki FETÖ'yle mücadele ettiğiniz bu dönemde FETÖ mensubu bir terörist iki bavulla İstanbul'a geldi, içinde dolarlar dolu. Bu paranın akıbetini sorabilecek misiniz? Maliye Bakanlığının değiştirilecek olan maddede kendisine bırakılan bu önemli sorumluluğu yerine getirmesini bekliyoruz ve çok sıkı takipçisi olacağız.
Bu kanunda hâlâ düzeltilmemiş olan ve insana dair hikâyeler barındıran birçok olumsuzluk da devam ediyor. Gelin, bu gelişmeleri sizinle paylaşayım: Hakan; 24 yaşında, çökmüş olan turizm sektöründe her gün "Yarın işimi kaybeder miyim?" endişesiyle yaşıyor ve kazandığı asgari ücretten 347 lirayı devlete gelir vergisi olarak ödüyor. Hakan'ın ablası Suna; 28 yaşında, girişimci, kendi için ve Türkiye için bir hayali var, her kazandığı 5 liranın 1 lirasını devlete vergi olarak ödüyor. Onların yeğeni Samet; öğrenci, "Sınav soruları çalınır, yine hakkım yenir mi?" endişesiyle sınava bile çalışamıyor ama o sınav için kitap kırtasiye aldığında KDV'sini ödüyor. Samet'in annesi; emekli, TRT payı ve katkı payının altında ezildiği elektrik faturasını her gün ödüyor ama milyonlar bu kapılardan geçecek ve onlar 1 lira bile Türk lirası vergi ödemeyecekler. Onların karşısında başka bir hikâye var, alın teri yok, zar zor ödenen elektrik faturaları yok, güvenlik korkusu yok, temiz kazanç yok, vergi yükümlülüğü yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - Bu yasada Hasan yok, Suna yok, Samet yok, Türkan yok; varsa yoksa yeni yandaşlar var. Gelin, Türkiye'yi düşünüyorsanız bu yasadan vazgeçin. (CHP sıralarından alkışlar)