GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:122
Tarih:03.08.2016

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Şengal katliamının, Ezidi katliamının ikinci yıl dönümü. 3 Ağustos 2014 yılında büyük bir katliam ve soykırıma daha imza atıldı. Bir kez daha bu vesileyle kınamak istiyorum.

Ayrıca, bugün 3 Ağustos Kadın Kırımı ve Soykırıma Karşı Uluslararası Eylem Günü aynı zamanda, Ezidilere yönelik soykırımdan dolayı. Bu eylem gününü de selamlamak istiyorum. Dünyanın her tarafında milyonlarca kadın bu soykırım gününe karşı bugün alanlardalar, selamlıyorum eylemlerini. Avrupa Parlamentosunun da Ezidilere yönelik katliamları bir soykırım olarak nitelediğini de hatırlatmak istiyorum ama maalesef, dün verdiğimiz önerge Meclisimizden geçmedi. Bir ayıba daha, bir utanca daha Türkiye Büyük Millet Meclisi imza atmış oluyor Avrupa Parlamentosunun kararı karşısında.

Değerli milletvekilleri, olağanüstü hâl süresinde yaşıyoruz. Evet, OHAL ilan edildiğinde burada partimiz adına yaptığımız konuşmalarda birçok söz söyledik ve uyarılarda bulunduk. Bu OHAL'in, devlete kendisinin getirdiği bir OHAL olduğu söylemine karşın, bunun böyle olması gerektiği yönündeki temennilerimizi ifade ederek aksi yöndeki gelişmelerin gerçekten çok büyük sıkıntılara imza atacağını ve sebep olacağını da söylemiştik ve maalesef yanılmadık. Bugün Türkiye'nin dört tarafı bir yangın yeri. Darbecilerle mücadele etmek adı altında herkes hedefte; doktoru, tiyatro sanatçısı, kamu emekçisi, çalışanı, öğrencisi bir bütün olarak olağanüstü hâl, aslında Anayasa'daki ilan sebeplerine ve amaçlarına bağlı olmadan bütün hızıyla devam ediyor ve bunun en büyük yansıma alanlarından biri maalesef cezaevleri. Biliyorsunuz cezaevlerinde, ilk olarak zaten, ondan öncesine otuz günlük gözaltı süreci getirildi ve otuz gün gözaltı demek hepimizin tarihsel deneyiminden çok iyi biliriz ki işkence demektir, işkencenin korunması demektir ve içinden geçtiğimiz günlerde televizyonlarda, gazetelerde, bütün medya organlarında işkencenin meşrulaştırıldığına tekrar, işkence görüntülerinin büyük bir iftiharla servis edildiğine üzülerek tanıklık ediyoruz ve gerçekten işkencenin bir insanlık suçu olduğunu, kim olursa olsun işkenceye tolerans gösterilmemesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Şu anda Urfa'da açlık grevinde olan 2 genç, bugün on ikinci gündür gözaltında ve konuştuğum saatlerde de işkence altındalar, açlık grevinde oldukları hâlde kendilerine şeker dahi verilmiyor; sadece bir örnek olarak söylemek istedim.

Diğer yandan, neler oldu cezaevlerinde? Çok ciddi şikâyetler var tarafımıza. Telefon görüşme hakkı on beş günde bire düşürüldü, üçüncü görüşçü yazma hakkı kaldırıldı, sadece birinci derecede yakınlar görüştürülebiliyor, savunma hakkı ve avukat görüştürülmesi zapturapt altına alındı. Avukatlar normalde sınırsız bir şekilde görüşme hakkına sahipken Ceza Usul Kanunu'na göre şu anda 09.00 ila 17.00 saatleri arasında sınırlandırıldı ve otuz dakika sınırı getirildi.

Yine, sevk ve sürgünler; darbecilere yer bulunamadığı için ve cezaevleri tıklım tıklım olduğu için sevk ve sürgünler işkenceler eşliğinde bütün Türkiye genelinde devam etmektedir. Gazete, dergi, kitap, televizyon sınırlaması bütün hızıyla devam ettiriliyor. Belirli televizyon kanalları rehberlerden çıkarıldı. Yine, birçok temizlik aracına el konuluyor, kantinlerden alışveriş sınırlanıyor ve keyfî disiplin cezaları bütün hızıyla devam ettiriliyor. Örneğin, sokağa çıkma yasaklarının olduğu illerde -ki Şırnak bunlardan biridir hâlâ- şu anda, biraz önce, ailelerin 45 derece sıcak altında cezaevine girişi beklediklerini ve alınmadıklarını öğrenmiş oldum telefonla yaptığım görüşmede.

Yine, hasta tutsaklar başka bir kangrenleşmiş bir mesele. Sibel Çapraz şahsında hasta tutsaklar kamuoyuna çok cılız bir şekilde yansısa da şu anda hasta tutsaklar bilerek ve istenerek, taammüden aslında devletin denetimi ve gözetiminde ölüme terk edilmekte ve öldürülmektedir. Bunun aslında cinayetten bir farkı yoktur. Hasta tutsakların orada tedavi edilmemesi, tedavi ihtiyaçlarının karşılanmaması kesinlikle devletin insan öldürmesinin başka bir versiyonunu teşkil etmektedir.

Sincan 1 Nolu F Tipi Cezaevinde, örneğin Kadın Kapalı Cezaevinde çok ciddi sıkıntıların olduğu, beşer altışarlı gruplar hâlinde 2 kişilik, 3 kişilik koğuşlara sıkıştırıldıkları, bazen bu sayının diğer cezaevlerinde 15-20'yi bulduğu da bize gelen bilgiler arasında.

Yine, askerî içtima dayatılıyor değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri. Tam darbe olsaydı da bu olacaktı zaten. 12 Eylülde de tutuklulara, hükümlülere askerî içtima dayatılıyordu. Şu anda tutuklular duvar dibine yüzleri dönük bir şekilde geçmeye zorlanıyor cezaevlerinde. Yani, bu da darbe dönemlerinin tipik uygulamalarından biri. Bir darbe bastırıldı ama başka bir darbe bütün hızıyla Türkiye'de kol geziyor.

Bu konuda birçok şikâyet var elimizde, bunlardan bir kısmını söyleyeceğim. Yine -benim içinde olmadığım ama- milletvekillerimiz Sayın Besime Konca ve Ayşe Acar Başaran geçen hafta Tarsus Cezaevine gittiler. Karataş Cezaevi kapatıldı, kadınların hepsi Tarsus'a götürüldü ve oraya milletvekilleri gittiği hâlde idareyle görüşmelerine dahi izin verilmedi ve cezaevinin kapısından keyfî bir şekilde, hukuksuz bir şekilde geri çevrildiler.

Diyarbakır D Tipi Cezaevinde tutuklu olan Heja Algan Nusaybin'deki yasağın ardından -hâlâ 6 mahallede yasak devam ediyor- 75 siville birlikte gözaltına alındı ve sağ gözünü işkencede kaybetti ve sol gözünü kaybetme riski hâlâ devam ettiği hâlde, Ankara Numune Hastanesine sevki çıktığı hâlde sevk edilmiyor ve sevk edilmeyi bekliyor.

Malatya E Tipi Cezaevi daha hızlı, avukat görüş odasına kamera ve ses kayıt cihazı yerleştirilmiş durumda. Avukatın mahremiyeti, görüşme mahremiyeti, sır saklama yükümlülüğü ve Avukatlık Kanunu tümüyle lağvedilmiş durumda. Yine, Bakırköy L Tipi Cezaevinde geçen hafta basına yansıyan ve bizim de yakından takip ettiğimiz mesele gerçekten vahametin derecesini gözler önüne seriyor. Avukatların bile darbedildiği ve gece yarısı bir tarlaya bırakıldığı bir Türkiye'de yaşıyoruz. Evet, şu bir avukat görüntüsü değerli arkadaşlar. Cezaevine gidiyor müvekkilleriyle görüşmek için, izin verilmiyor. 2 avukattan bir tanesi. Ve bu avukat arkadaşlarımız görüş yapmalarına izin verilmedikten sonra "Biz görüşmeyeceğiz ve cezaevini terk etmiyoruz." diye bir tepkide bulunmuşlar. Bunun üzerine jandarma çağırılıyor ve zorla avukatlar darbedilerek gözaltına alınıyor, onların aracıyla cezaevinin dışındaki bir tarlaya atmak suretiyle dışarı atılıyor. Ve biz Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünü aradığımızda bize "Ne yangın var, ne sürgün var, ne işkence var, bu iddiaların tümü asılsızdır." şeklinde cevaplar veriliyor. Buna ilişkin, emin olun, örnekler saymakla bitmeyecek, çok fazla örnek var elimizde. Mesela Urfa TEM şubesinde aylardır çok ciddi bir şekilde sistematik işkence uygulanıyor. OHAL öncesinde başlamıştı ve şu anda bu katmerlenerek devam ettiriliyor. Cinsel işkence -üzülerek söyleyeyim- tecavüz, copla tecavüz, bize çok ciddi şekilde yapılan başvurular arasında. Ve Sincan F Tipi Cezaevinde ve daha birçok cezaevinde çok ciddi sürgün ve sevklerde yine aynı muameleler, işkenceler ve baskılar bütün hızıyla devam ediyor. Ve şu anda çıplak arama, yine, yapılan, uygulanan rutinlerden bir tanesi. Çıplak arama AİHM kararlarına göre de, uluslararası hukuk kurallarına göre de, temel hak ve özgürlüklere göre de kabul edilemez ama bu tümüyle bir rutine dönüştürülerek cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin iradesi kırılmak isteniyor. Yine, vekili olduğum Adana Karataş Kapalı Cezaevinde 33 siyasi kadın tutsak aynı yöntemlerle, baskıyla başka bir cezaevine, Tarsus'a nakledildiler, iletişim hâlâ yok.

Genel olarak ve özetle şunu söylemek isterim ki OHAL ilk cezaevlerine ve gözaltına geldi. Bütün yaşam alanlarını daralttığı gibi devletin denetimi ve gözetiminde, yaşamından, sağlığından, her türlü ihtiyaçlarından sorumlu olduğu alanda en büyük baskı ve işkence yöntemleri uygulanıyor. Bunun Anayasa 121 ve 122'yle hiçbir ilgisi yoktur. OHAL ilanı bunun sebep ve amaçları arasında değildir. Bu nedenle biz bu uygulamaların, tutuklu ve hükümlülere yönelik bu insanlığa karşı suçların bir an önce durdurulmasını talep ediyoruz ve araştırma önergemizin kabulünü diliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)