| Konu: | AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 121 |
| Tarih: | 02.08.2016 |
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bir kez daha, 15 Temmuz darbe girişimini buradan kınadığımızı ve yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet ve minnet duygularımızı ifade etmek istiyorum.
Tabii, belli konuları konuşmanın zamanı geldi. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bütün Türkiye'de demokrasi ve toplumsal barış adına Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan ve AKP iktidarından, belli dersler çıkararak bazı çalışmaların hızla hayata geçirilmesiyle ilgili beklentiler vardı ancak maalesef, üzülerek belirtmek istiyoruz ki bu beklentilerin tamamı gerek Erdoğan tarafından gerekse de AKP tarafından tamamen boşa çıkarılmıştır. Demokrasi beklentisi olan topluma 81 ilde olağanüstü hâl ilanıyla cevap verilmiştir. Yetmemiş, Meclis tamamen devre dışı bırakılmış ve kanun hükmünde kararnamelerle âdeta fiilî başkanlık sistemine giden bir çalışma sisteminin önü açılmıştır. Toplumsal barış beklentisi olan çevrelere, 6 milyon oy almış olan bir partinin dışlanması üzerinden Kürtlere, Alevilere, sol, sosyalist kesimlere, bu ülkenin HDP etrafında buluşan demokrat kesimlerine maalesef kutuplaştıran siyasetin mesajları verilmiştir. Meclis şu anda AKP'nin getirdiği bir çalışma önerisini konuşuyor ama Meclisin darbe girişiminden sonra bir onay ve bir noter mercisi durumuna düşürüldüğünü üzülerek ifade etmemiz gerekir. Bu Mecliste görüşülen hiçbir yasa tasarısı, şu anda Türkiye halklarının içerisinde bulunduğu bu mevcut durumu çözecek konulara herhangi bir şekilde temas etmiyor. Bakın, bu hafta getirdikleri torba yasa tasarısı da bizim "kara para aklama" dediğimiz, kendilerinin "varlık barışı" olarak adlandırmış olduğu son derece sakıncalı düzenlemeleri içeriyor. Oysaki şu anda, bütün toplumda, 79 milyonun tamamında bu kaos ve istikrarsızlık ortamından nasıl çıkılacağıyla ilgili muazzam kaygı ve endişeler var. Meclisin bu kaos ve istikrarsızlık ortamını gidermeye dönük tek bir beş dakikalık mesaisi bile, maalesef, söz konusu değildir. Hani, her kürsüye gelen Meclisin ikinci defa gazi olmasından bahsediyor, ama korkarım ki bu şekilde devam ederse, bırakın gaziliği, Meclisi, AKP eliyle, Erdoğan eliyle bitiren bir pratikle karşı karşıya geleceğiz.
Dolayısıyla, bu yanlışlarla ilgili bir kez daha iktidar partisinin grubunu burada uyarmak istiyoruz. Bugüne kadar Meclisi hep torba yasalarla çalıştırdınız, şimdi bir de kanun hükmünde kararnameyi keşfettiniz; torba yasa artı kanun hükmünde kararnamelerle âdeta halkın gündeminden koparılmış bir Parlamento anlayışıyla karşı karşıyayız. Tabii ki darbeyi savuşturmak önemlidir, tabii ki her siyasi parti bu konuda net tutumlar ortaya koymuştur ama şu anda, Türkiye'nin mevcut durumunu her birimizin gözünün önüne getirmesi gerekiyor. Şu anda Türkiye'de bir demokrasi sistemi var mı, kurumsal bir demokratik anlayış var mı diye mevcut tabloyu özetlememiz gerekiyor. Hâlâ Türkiye 12 Eylül Anayasası'yla yönetiliyor ve ibretlik olan durum odur ki o darbe Anayasası bile iktidar partisi eliyle askıya alınmış durumdadır. 81 ilin tamamında olağanüstü hâl uygulaması vardır, kanun hükmünde kararnamelerle baypas edilmiş bir Meclis pratiğiyle karşı karşıyayız. Deyim yerindeyse, kamuoyuna durumu kurtarmaya yönelik olarak Meclisi açık gösteren bir fotoğraf dışında, biz içinde bulunduğumuz süreç içerisinde halkımızın gerçek sorunlarını burada tartışmaktan son derece uzağız.
Şimdi, dağılmış bir devlet aygıtı yapısıyla karşı karşıya Türkiye toplumu. Burada önümüzde iki yol var; ya Büyük Millet Meclisinin kurulduğu 1920 ruhuyla ve onun devamında ortaya çıkan 1921 Anayasası ruhuyla Kürtleri, Alevileri, sol sosyalist kesimleri, muhafazakâr, mütedeyyin kesimleri, Müslümanlık dışında diğer inanç sahibi olan bütün halkları ve inançları kapsayacak şekilde bir yeniden inşa sürecini öngöreceğiz ya da tıpkı 1924'te yapıldığı gibi tekçi bir anlayış üzerinden, bahsetmiş olduğum kesimlerin büyük kısmını dışlayarak bir iktidar kavgasını yeniden ortaya koyacağız.
Üzülerek belirtmek istiyorum ki ilk işaretler hayra alamet değildir. 6 milyon oy almış bir partinin, mevcut potansiyeli düşünüldüğünde 20 milyona tekabül eden bir kitleyi temsil eden bir partinin bu sürecin dışında bırakılması ve CHP, MHP'yle birlikte bir milliyetçi cephe etrafında devletin yeniden inşasının, yeniden restorasyonunun öngörülmesi bizim açımızdan kaygıyla takip ettiğimiz hususlardır. Somut verilerle bunları söylüyorum: Siyasi liderler zirvesini darbeden sonra ilk öneren biziz. Ancak, Cumhurbaşkanı bu öneriden sonra, 3 siyasi partinin; AKP, CHP ve MHP'nin liderlerine yapmış olduğu çağrıyı HDP'nin eş başkanlarına yapmamıştır. Başbakan, yeni anayasa çalışmaları kapsamında CHP ve MHP'yle yapmış olduğu görüşme trafiğine HDP'yi dâhil etmemiştir. Hatta Cumhurbaşkanı kendisine yönelik davalardan vazgeçerken HDP'yi hariç tutacak şekilde, nasıl bir dışlama ve kutuplaşma anlayışı içerisinde olduğunu açık bir şekilde, 79 milyonun tamamının önünde ortaya koymuştur.
Yenikapı mitingiyle ilgili fazla bir şey söylememe gerek yok. Zaten Erdoğan'ın ve AKP'nin şovuna dönüşecek olan bir mitinge HDP'nin katılması söz konusu değildir ancak CHP ve MHP'ye resmî davetin gitmesi ve HDP'nin bu sürecin dışında tutulması da içerisinde bulunmuş olduğumuz ortamın nasıl bir tehlike içerdiği açısından son derece önemlidir.
Şimdi, yeni anayasayı HDP'yi dışlayarak 3 siyasi parti mi yapmaya çalışacaksınız? Nasıl yapacaksınız? 6 milyon oyu nasıl hiç yokmuş gibi varsayacaksınız? Bunu bütün Türkiye kamuoyunun sorgulamayacağını mı sanıyorsunuz ya da getirdiğiniz mini anayasa paketiyle birlikte fiilî başkanlık sistemine geçerken CHP'nin ve MHP'nin onayını bunun için yeterli mi görüyorsunuz? Büyük yanlış içerisindesiniz, son derece yanlış yapıyorsunuz. Sarayın kapalı kapıları ardında diğer liderlerle ne görüştüğünüzü bilmiyoruz ama biz kamuoyu önünde, tam bir yıldır yanlış yoldan gittiğinizi, darbe mekaniğini harekete geçirdiğinizi, iradeyi sivil inisiyatiften alıp askerî inisiyatife verdiğiniz anda bu ülkeyi yangın yerine çevirmeyle ilgili tehlikeli sulara yelken açtığınızı hep ifade ettik, bugün de aynı uyarılarımızı buradan ifade etmek istiyorum.
Özellikle muhalefet partilerine de ciddi eleştirim var: Hadi, velev ki Erdoğan ve AKP bu yanlışın içerisinde bu şekilde bir yolu kendisine rehber edinmiş olabilir ama muhalefetin de buna ortak olmasını yine büyük bir kaygı ve endişe kaynağı olarak ifade etmek istiyorum. Dikkat edin, yakında bir kanun hükmünde kararnameyle sizi saraya bağlarlarsa, CHP'yi ve MHP'yi saraya bağlarlarsa o zaman iş işten geçmiş olacak.
Değerli arkadaşlar, bu gidişat, gidişat değildir. Demokrasi, hukuk devleti, toplumsal barış ve insan hakları dışında bu darbe mekaniğinden çıkışın herhangi bir koşulu, herhangi bir şartı söz konusu değildir. Bugün Başbakan Binali Yıldırım uzun süredir bizim ifade ettiğimiz soruyu soruyor, "Tankların şehir merkezlerinde ne işi var?" diyor. Ey Başbakan, günaydın diyelim sana, "..."(x) diyelim; bir yıldır buradan söylüyoruz. Sur'u, Cizre'yi, Silopi'yi, Nusaybin'i, Şırnak'ı, Yüksekova'yı şehirden mi saymıyorsun ya da oralar şehir değilse o tankların şehir ortasında olması seni bugüne kadar hiç rahatsız etmedi mi? Eğer bu kadar gündemden, ülke gündeminden kopuksan bir önceki devrik Başbakanı arayıp sorabilirsin. Bu konuda hangi siyasi partinin neler söylediğini, neler yaptığını eğer öğrenirse bu soruyu sorma gereği de hissetmez. Biz daha fazla soru sorduk. Özel harp unsurlarının olduğu karakolların mahalle ortalarında ne işi var diye sorduk, SAS komandolarının, SAT komandolarının deniz olmayan Sur'da, Cizre'de ne işi var diye sorduk. Tankların işinin ne olduğunu bilmeyenler o tankları kullanan cuntacılar var ya, onları havyarla besleme alışkanlıklarını Türkiye kamuoyunun önünde maalesef ortaya koydular.
Yani, sözün kısası, yeni bir yol ayrımıyla karşı karşıyayız. Ya bir demokratik cumhuriyeti inşa edeceğiz ya da maalesef...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayınız, bir dakika ek süre veriyorum Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Ya hep beraber bir demokratik cumhuriyeti inşa ederek ülkemizi, halklarımızı bu darbeler girdabından, bu büyük ayıptan kurtaracağız ya da kutuplaştırma ve çatışma siyaseti üzerinden bugüne kadar saplanmış olan yanlışlarda ısrar edilerek hep birlikte büyük bir felakete doğru hızla gideceğiz. Biz bu konuda Parlamentoya yeni inşa sürecinde, devletin yeni restorasyonu sürecinde bütün toplumsal kesimleri kapsayacak şekilde bir demokratik cumhuriyet inşa komisyonunun kurulması gerektiğini kanun teklifini vererek önerdik. 4 siyasi partiden eşit üyenin katılacağı bu Komisyon herhangi bir toplumsal kesimin dışlanmadığı, her toplumsal kesimin devlete baktığında kendisini gördüğü bir çalışmayı pekâlâ başarabilir. Ama, bunu başaramazsak da sanırım darbe girdaplarında daha kötü sonuçlarla sürekli olarak tartışmaya devam edeceğiz diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)