| Konu: | Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 120 |
| Tarih: | 28.07.2016 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında, dün Kamışlı'da IŞİD çeteleri tarafından yapılan saldırıyı kınadığımı, tüm yaralılara geçmiş olsun dileklerimi ve kaybettiklerimizin ailelerine de başsağlığı dilediğimi iletmek istiyorum. Gerçekten, dünden beri düşen fotoğraflar ve orada yaşanan vahşet hepimizin maalesef çok yakından bildiği bir durum.
Değerli arkadaşlar, evet, gerçekten darbe tehdidinin bir daha yaşanmaması... Bu toplumsal konuda özellikle bir cinnet atmosferinin olduğu ve gerçekten halkın bu darbeye karşı tutumunu çok iyi değerlendirmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz ve bir daha bu tehdidin yaşanmaması için de hepimizin önünde duran en önemli görev ve sorumluluk Türkiye'de toplumsal barışı ve atmosferi yaratmak olmalıdır.
Toplumda, gerçekten, şu anda ciddi bir güven bunalımı da yaşanıyor. Hepimiz halkın içindeyiz, farklı yerlere gidiyoruz, "Gelecekte ne olacak, bu darbe bir daha olabilir mi?" Özellikle, televizyon programlarında her akşam generallerin yaptığı tartışma, emin olun, Türkiye'de halkın ruh sağlığını neredeyse bozmuş durumda. Biz bile üç dört saat izleyemiyoruz, zaten izlemek mümkün değil. Her an bir tehdit olabilir, şu olabilir, bu olabilir diye başka bir psikolojiye de geçmiş durumdayız.
OHAL kararından sonra yayımlanan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili de ciddi bir tartışma var. Sadece Türkiye'de değil, uluslararası alanda da bu tartışmaları görüyoruz. Mesela bugün Sınır Tanımayan Gazeteciler bir açıklama yaptılar ve Türkiye'nin zaten basın özgürlüğünde 151'inci sırada olduğunu hatırlatarak 180 ülke arasında, basın-yayın özgürlüğüne yönelik müdahalelere, gazetecilere yönelik gözaltıların ciddi bir endişe kaynağı olduğunu ifade etmiş durumdalar. Yine, Avrupa Konseyi yaptığı açıklamada kanun hükmünde kararnamelerin ulusal üstü sözleşmelere ve hukuk devleti ilkelerine dair eleştirilerini sıralamış.
Bunları niye söylüyorum? Şu sebeple söylüyorum: OHAL Kanunu'na ilişkin ilk gün yaptığımız açıklama maalesef geçerliliğini hâlâ koruyor. OHAL Kanunu vahim bir kanun, darbecilerin yaptığı bir kanun. Hükûmete, Bakanlar Kuruluna gerçekten muazzam yetkiler veriyor. Bu her türlü tartışmanın dışında. İlk gün de ifade ettiğimiz gibi OHAL Kanunu'nun verdiği yetkilerin Hükûmet tarafından çok özenle ve titizlikle kullanılması ve bunun hukuk devleti olma ilkesine, demokrasiye, hak ve özgürlüklere zarar vermemesi gerçeğini ifade etmiştik ama bugün özellikle gözaltı süresinin otuz gün olması hepimiz açısından sadece ve sadece işkenceyi çağrıştırıyor ve herkesin tanıdığı gazetecilerin gözaltına alınması da başka bir endişeyi tetikliyor. Çünkü biz geçmişi pirüpak, işkencesiz, demokratik bir rejimden aniden darbeyle karşılaşmadık. Bu sorunlar vardı ve bu sorunların üstüne OHAL kararı ilan edilince çok daha özenli olmak gerekiyor.
Bu dönemde başka bir titiz olmamız gereken nokta da çokça söylenen millî birlik ve beraberliğe aykırı tutum ve davranışlar. Özellikle Beştepe'de Cumhurbaşkanı tarafından toplanan zirvenin ilk çağrısını Halkların Demokratik Partisinin yaptığını hatırlatmak isterim. Gerçekten HDP bu ülkenin partisi değil mi? 6 milyon seçmen Türkiye yurttaşları değil mi? 6 milyon seçmenin ailesiyle birlikte Türkiye nüfusunun dörtte 1'ini temsil eden halk, yurttaşlar bu ülkede yaşamıyor mu? Bu sorular şu anda sıkça sorulan sorular arasında. Peki, HDP neden bu şekilde bu uzlaşı ve toplumsal mutabakat dışında tutulmaya çalışılıyor? Bir kere, darbeye, darbecilere her zaman karşı olduk çünkü darbenin ilk hedeflerinden biri biziz, demokrasi savunucularıdır. Darbe, demokrasi düşmanıdır ve HDP'nin bu şekilde ötekileştirilmesi, Türkiye'nin üçüncü büyük partisi olması dışında aynı zamanda seçmenlerini, yurttaşlarını, Kürt halkını ve diğer halkları da nasıl bir psikolojiye sokar bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Kürtler ayrıldı mı bu memleketten? HDP seçmenleri bu ülkeden ayrılma iradesini mi gösterdi? Hayır. Ama asıl bölücülüğün, asıl ayrıştırmanın, asıl ötekileştirmenin bu tip politikalar olacağını ifade etmek istiyorum ve bundan sonra toplumsal mutabakatı bozmamak adına ve gerçekten darbeyle başa çıkmak için hepimizin sarılacağı yegâne ilkelerden biri eşitlik ve demokrasidir diyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)