GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:116
Tarih:20.07.2016

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün, darbe ortamında, Hükûmetin yüce Meclisin gündemine getirdiği Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Askerî ya da sivil, silahlı veya silahsız, doğrudan ya da dolaylı bütün darbelere karşı olduğu gibi, darbelerden beslenmeyi de düşünmeyen, darbe girişimini fırsat bilip sadece darbecileri ve paralelcileri değil, tüm muhalif kesimleri yok etmek üzere âdeta cadı avına çıkanları alkışlamayan, Atatürk'ün kurduğu laik, demokratik cumhuriyete bağlı bütün milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, askerî darbe girişimiyle karanlığa sürüklenmek istenen ülkemizde belirsizlik ortamı giderek yayılmaktadır. Milletimiz, büyük bir endişeyle olan bitenleri izlemekte ve yarından kaygı duymaktadır. Bugün Millî Güvenlik Kurulunda önemli kararlar alınacağının bildirilmesinden sonra halkımızda bir olağanüstü hâl ilan edilmesi endişesi hâkim olmuştur. Ben de bu endişeleri dikkate alarak izninizle konuşmamı iki bölüm hâlinde yapmaya karar verdim. İlk bölümde, ülkenin içinde bulunduğu karanlık tabloyu, sonrasında ise Uluslararası İşgücü Yasa Tasarısı'nı değerlendirmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, darbenin kimden geldiğinin bir önemi yoktur; darbeyi yapanların sivil mi, asker mi olduğunu bilmenin de bir anlamı yoktur; darbe bir grup tarafından mı, tek kişi tarafından mı planlandı, bunun da bir anlamı yoktur. Kim tarafından yapılırsa yapılsın, kime yapılırsa yapılsın, darbeyi şiddetle lanetliyoruz. Darbelerin ülkemize verdiği zararları, herhâlde, şu sıralarda oturan ve maalesef ortalama yaşı ellinin üzerinde olan -büyük bir çoğunluğu- milletvekilleri çok iyi bilmektedir. Bunu bir kenara koyacağız. Darbeyi lanetlemek, darbeye karşı olduğunu söylemek çok zor bir şey değil. Aklı başında olan, yüreğinde birazcık insan sevgisi olan, biraz demokrasi kırıntısı kalan bütün insanlar çıkıp burada darbeyi elbette lanetleyeceklerdir ama esas önemli olan ikinci bölümdür. İkinci bölümde, Türkiye neden bu duruma geldi, bunu mutlaka araştırmak lazım. Bugün, bu lanetli darbecileri kim besledi, büyüttü, bunu mutlaka masaya yatırmamız lazım. Bu darbecilere her istediklerini kim verdi, bütün bunları mutlaka masaya yatırmamız ve bir daha Türkiye'nin bu duruma gelmesine engel olmamız gerekiyor.

Darbeyle ilgili pek çok şey konuşuldu, pek çok spekülasyon yapıldı. Hâlâ karanlıkta olan pek çok konu var. Ben bunlara değinmeyeceğim ancak burada üretilecek her türlü senaryonun mümkün olduğunu hepimiz tahmin ediyoruz. Senaryolar üzerinden değil ancak somut bazı tespitler üzerinden yola çıkarak bazı sorular soracağız. Bu sorular, darbe teşebbüsünden sonraki süreçte ülkemizin nasıl yönetileceği, insanların can ve mal güvenliklerinin hukuk içerisinde kalarak nasıl sağlanacağı konusunda son derece önemlidir. Ayrıca, ülkenin bu duruma gelmesinde, bu soruları cevaplandırabilirsek eğer, kimlerin parmağı olabileceğini, kimlerin suçu olmuş olabileceğini hep birlikte göreceğiz.

Şimdi, bakın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin dünkü açıklaması... Türk Silahlı Kuvvetleri dün önemli bir basın açıklaması yaptı ve bazı önemli noktaları dile getirdi. Ben bu basın açıklamasından sadece iki maddeyi sizlere okuyacağım. Türk Silahlı Kuvvetleri 3'üncü maddede diyor ki: "15 Temmuz 2016 Cuma günü saat 16.00 sularında Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından verilen darbe bilgisiyle olağanüstü toplandık." Cuma günü, 15 Temmuz, saat 16.00. Ve Türk Silahlı Kuvvetleri 4'üncü maddede diyor ki: "Böylece, alınan bilgi doğrultusunda, bu alçak ve sefil girişime karşı ilgili/ sorumlu makamlara gerekli ikaz ve emirler anında..." Bakın, iki saat sonra demiyor, aramızda konuştuk demiyor sadece. "...ilgili/sorumlu makamlara gerekli ikaz ve emirler anında ve en geniş şekliyle verilmiştir."

Şimdi, bu çok önemli ve tarihî bir belgedir. Genelkurmay diyor ki: Ben saat 16.00'da darbeyi duydum, anında toplandım, ilgili herkese anında bilgi verdim.

Şimdi, saat 16.00'dan sonra ilk uçak seslerinin duyulduğu saat 22.00'ye kadar geçen süre içerisinde kimin ne yaptığının çok iyi bilinmesi lazım. Bunu masaya yatıracağız. Peşinen kimseyi suçlamıyorum ama bu geçen süre zarfında, bu altı saat içinde bu darbe girişimi önlenebilir miydi, bunu mutlaka masaya yatıracağız. Bu bilgilerin Sayın Cumhurbaşkanına ve Sayın Başbakana açık, net bir şekilde iletildiği buradan anlaşılıyor. Bu altı saat zarfında neler olduğunu herhâlde bu kadar önemli bilgilerden sonra ilgili makamların milletimize açıklaması bir zorunluluk hâline gelmiştir. Biz o dönemde "Bu darbe Allah'ın bir lütfudur." denmesini hoş karşılamadık. Biz hoş karşılamadığımız gibi, halkta da şöyle bir intiba uyandı: Madem herkesin haberi vardı, madem devlet bunu engelleyemedi, darbenin başarısız olacağı biliniyordu ve teşebbüse izin mi verildi acaba?

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Yapma!

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bu yaklaşımın, bu düşüncenin derhâl çürütülmesi lazım, derhâl çürütülmesi lazım. İlgili makamlar, yetkililer çıkacaklar, o altı saat içerisinde ne olduğunu milletimize anlatacaklar ve bu şüphe hiç kimsenin içini kemirir hâle gelmeyecek. Bakın, ben her türlü senaryonun mümkün olduğunu söyledim ancak senaryo yazmıyorum, tespitler üzerinden sizleri ve bize, millete bilgi vermesi gerekenleri buradan uyarıyorum. Evet, memleket uçurumun kenarına getirilmiştir, darbeye giden yolların taşları yıllarca döşenmiştir ve çok şükür ki hiçbir parti ayrımı yapmadan halkımızın, medyanın ve bütün partilerin ferasetiyle ve direnciyle bu alçakça girişim önlenmiştir, aksi takdirde bugün uçurumun dibindeydik hepimiz.

Peki, hafızalarımızı şöyle bir tazeleyelim. Otuz yıldır bu ülkenin aydınları Fethullah Gülen Cemaati ve Fethullahçılarla ilgili neler neler söyledik? Bunların devlete ve millete yararlı olmadığını, Fethullahçıların âdeta bir şeriat düzeni getirmek istediklerini ve devletin içine yuvalandıklarını söyleye söyleye bütün aydınlar sürüldü, bütün aydınlar yakıldı, bütün aydınlar cezalandırıldı ve Adalet ve Kalkınma Partisinin FETÖ'yle iş birliği yapmaması gerektiği söylendiğinde "Bitsin artık bu hasret, gelsinler Pensilvanya'dan." lafıyla karşılaştığımızı da hiçbir zaman unutmayacağız değerli arkadaşlar. Şimdi Atatürkçü yurtseverlerin anlata anlata yaşlandığı bu tehlikeli tablo maalesef ortaya çıkmıştır.

Şimdi, bu vahim tablodan faydalanmak isteyenler çıkarsa, bu tehlikeli, bulanık, karanlık tablodan herhangi bir kişi, herhangi bir siyasi parti, herhangi bir zümre eğer faydalanmak ister ise darbecilerin, hainlerin karşısında durduğumuz gibi bu insanların da karşısında durmaya devam edeceğiz.

15 Temmuz alçak darbesine karşı durmamız demek, demokrasinin rafa kaldırılmasına izin vermemiz demek değildir, evrensel hukukun unutulmasını sağlamak değildir. Biz bu darbeye karşı çıkarak rejimin değiştirilmesine asla seyirci kalmayacağız. Biz bu darbeye karşı çıkarak Atatürk cumhuriyetine karşı şeriat getirmek isteyenleri de onaylamış olmayacağız. Biz bu darbeye karşı çıkarak darbecilere ya da henüz suçu ispat edilmemiş insanlara işkence yapılmasına izin vermeyeceğiz. Darbeciler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır, hiç tartışma yok, bunu tartışmayız. Ancak, suçu sabit olmadan bir insana işkence yapmak, insanlık dışı uygulamalara göz yummak büyük devletimize asla yakışmaz, buna izin vermeyeceğiz.

BAŞKAN - Sayın Atıcı, sürenize ekleyeceğim, bir duyuru yapmak zorundayım.

Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanı ile il müftülerimiz ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ve üyeleri şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar, kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Atıcı, buyurun.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Yüce Meclisimize, halka ateş eden hainleri en ağır şekilde cezalandırmak hepimizin görevidir. Ancak bunların bu kadar palazlanmasını sağlayanlardan da elbette hesabını mutlaka, mutlaka soracağız. Biz, 15 Temmuz darbesine karşı durarak puslu havayı fırsat bilip Alevilere, Kürtlere, gayrimüslimlere, Suriyelilere saldıranları ya da askerimizin kellesini kesenleri seyredecek değiliz. Böyle bir darbe ortamına izin verenler, böyle bir darbeye bulaşanlar elbette en ağır şekilde cezalandırılacak. Ancak bununla beraber, bu ortamdan yararlanıp kendi vahşi ve ahlaksız emellerini hayata geçirmeye çalışanlardan da yine bu Meclis el birliğiyle hesap sormak mecburiyetindedir değerli arkadaşlarım.

Buradan herkese sesleniyorum. Bu kadar sorumluluk tek başına Hükûmete verilemez. Burada iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte bizlere her zamankinden daha çok iş düşmektedir. Burada Hükûmet halkın mal ve can güvenliğini sağlamak zorundadır, bunun için de el birliğiyle hareket etme mecburiyeti vardır. Bu bir tarihî sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirirken toplu tasfiyelerle ortam çok daha kötü hâle gelecektir. Millî Eğitim Bakanlığından 15 bin kişinin anında tasfiye edilmesi, 1.777 dekanın istifasının istenmesi, toplamda 30 binden fazla devlet memurunun görevden el çektirilmesi toplu tasfiyedir. Ne ara bunları çıkardınız? Bunları fişlemiş miydiniz? Fişlediyseniz bugüne kadar niye beklediniz? Eğer fişlemediyseniz topyekûn bir tasfiye mi yapıyorsunuz? Bunu yapmak yanlıştır, cinayettir.

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nu bize ezberlettiniz, hakkımızda bu konuda fezlekeler düzenlediniz ama bugün halkı sokağa dökerek 2911'i çok güzel bir şekilde kullandınız, tebrik ediyoruz, doğru yaptınız; 2911 meşrudur ve kullanılmalıdır. İşte Cumhuriyet Halk Partisi de 24 Temmuz Pazar günü Taksim'de saat 18.00'de darbelere karşı demokrasi mitingini büyük ve coşkulu bir kalabalıkla bütün Türkiye'de gerçekleştirecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, darbe ve darbeye teşebbüs edenlerden hesap sorulmalıdır dedik ama Amerika Birleşik Devletleri makamları, "Fethullah Gülen hakkında bir iade talebi yoktur." diyor, "Resmî bir talep yoktur." diyor. Eğer böyle bir talep yok ise milletimize açıklama yapacaksınız, var ise o zaman çıkacaksınız ABD'yi burada yalanlayacaksınız.

Bu işe karşı koymak, darbelere karşı koymak güç birliğinden geçer demiştik, insanları silahlandırmaktan geçmez, sakın böyle bir yanlışa kimse izin vermesin. Cumhurbaşkanının Başdanışmanının "Millet silahlanmalıdır." noktasındaki çağrısını çok tehlikeli buluyoruz ve bunun da derhâl ortadan kaldırılmasını, bu sözlerin geri alınmasını istiyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, önümüze getirilen kanun tasarısı 24'üncü Dönemde de karşımıza getirilmişti. Şimdiki adı Uluslararası İşgücü Yasası, o zaman, işte yabancıların çalıştırılmasıyla ilgili bir tasarı olarak karşımıza gelmişti. İlk geldiği şekliyle ve sıra sayısı bastırıldığında içinde yazılanlarla yani sizlere dağıtılmış olan sıra sayısının içinde yazılanlarla bu yasa asla kabul edilemez bir yasadır. Çok ciddi sakıncaları olduğu Komisyonda defalarca söylenmiştir. Öyle ki, iş inada binmiş, Komisyonda iftar için ara bile verilmemişti. Gece yarılarına kadar süren çalışmadan sonra tasarının noktası, virgülü değişmeden AKP'lilerin oylarıyla kabul edilmişti. Şimdi, Hükûmet tarafından gelen bir davetle bir uzlaşı zemini arandı. Biz Sayın Bakana böyle bir zemini hatırladığı için teşekkür ediyoruz ama keşke bu tasarı hazırlanırken ve Komisyon sırasında bu uzlaşı aransaydı ve bu kadar yorulmasaydık.

Şimdi, dün yaptığımız toplantı neticesinde, özellikle Türk Mimar ve Mühendis Odalarını zorlayan, onları sıkıntıya sokan, Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesiyle ilgili bazı yolları açan konulardaki endişelerimiz Hükûmet tarafından dikkatle değerlendirilmiş ve bu endişelerimizi giderecek şekilde bazı düzenlemeler yapılma sözü verilmiştir. Bu söz mutlaka yerine getirilecektir. Hazırlanan yeni önergeleri daha incelemedik. Az önce mesajı gördüm, yeni önergeler hazırlanmış, gönderilmiş. Şimdi, konuşmam biter bitmez inceleyeceğim. Orada verilen sözlerin tutulduğuna eminim. İşte bu şekilde ortak önergelerle hazırlayacağımız yeni tasarıyla, sizlerin onayına sunulacak yeni tasarıyla biz güzel bir iş yapacağımızı tahmin ediyoruz.

Özetle, bu tasarı ne getiriyor? Uluslararası iş gücünde bir genel müdürlük kurulmasını sağlıyor. Burada gerekli verilerin toplanmasını, analiz edilmesini sağlıyor. Yabancıların kayıt dışı çalışmalarının önlenmesine yönelik birtakım politikalar üretiliyor. Bunlar önemli ve gerekli. Altını çiziyorum: Nitelikli yabancıların çalışmalarını düzenleyecek ve bunlara bir turkuaz kart verilmesini sağlayacak bazı düzenlemeler getiriliyor ve yabancılara verilecek izinlerle ilgili ciddi düzenlemeler getiriliyor. Burada en çok üzerinde durduğumuz iki konu vardı: Birincisi, turkuaz kart verilmesi; ikincisi ise Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesiyle ilgili endişelerimiz ve arkasından meslek odalarının yetkilerinin budanmasıydı.

Turkuaz kart Bakanlar Kurulunun öngördüğü herkese verilebilecek noktadaydı ya da en azından biz böyle anlıyorduk. Şimdi getirilecek olan bir önergeyle Suriye'den gelen, geçici sığınmacı konumunda olanlara turkuaz kartın verilmesinin önüne geçmiş oluyoruz yani 3 milyon kişi turkuaz kartla Suriye'den gelip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayacak. Ancak, bu, bu insanların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olamayacağı anlamını taşımaz çünkü Cumhurbaşkanı bu insanlara vatandaşlık verileceğini -tırnak içinde- müjde olarak verdi, hatta bunlara TOKİ'den de ev sözü verdi. Şimdi, bu vatanın korunmasında, kurtarılmasında kanlarıyla canlarıyla mücadele eden, vergisini ödeyen, askerliğini yapan ve her türlü hizmetini gören insanlar burada dururken 3 milyon Suriyeliye vatandaşlık verilmesi anlamlı değildir.

Biz kimsenin bizi yanlış anlamasını istemiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir ve kendine sığınanları korur, kendine sığınanlara yardımcı olur; buna bir itirazımız yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Atıcı, bir dakika daha süre veriyorum size.

Buyurun.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ancak, bu insanların vatandaş olmalarına gerek yoktur. Eğer Cumhurbaşkanının bu sözünü talimat bilen AKP'liler varsa her birisi gitsin bir Suriyeliyi nüfusuna alsın, böylece vatandaş da olurlar, onların miraslarından da faydalanırlar. Böylece bu yük de gariban vatandaşın üzerine yıkılmamış olur. Bu nedenle, biz Suriyelilere her türlü yardımın yapılmasını, onların vatandaşlık değil, vatanlarını istediklerini bilerek onların vatanlarına -arzu ettikleri takdirde- sağ salim dönmelerini sağlamak mecburiyetindeyiz. Bunu yapmak da çok zor değildir. Bu nedenle, vatandaşlık verilmesini çok ucuz işlere bağlamak bizim için doğru değil.

Gelelim nitelikli iş gücüne. "Nitelikli iş gücünü getireceğim." diyen Hükûmet, öncelikle, kendi yavrularımızın yurt dışına kaçmasını, nitelikli insanlarımızın yurt dışına gitmesini engellemek mecburiyetindedir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)