| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hukukuna Göre Kurulmuş Olan Üniversitelerin Karşılıklı Tanınmasına Dair Milletlerarası Anlaşmaya Ek Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 115 |
| Tarih: | 19.07.2016 |
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grubum adına, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hukukuna Göre Kurulmuş Olan Üniversitelerin Karşılıklı Tanınmasına Dair Milletlerarası Anlaşmaya Ek Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Tasarıdan ziyade içinden geçtiğimiz olağanüstü sürece dair birkaç hususta görüşlerimizi ifade etmek istiyorum. Doğrusu gerçekten çok ciddi bir dönemeçteyiz şu anda ülke olarak, Parlamento olarak, demokrasi güçleri olarak ve halkın iradesini temsil eden vekiller olarak önümüzde çok büyük görevler duruyor. Tabii ki, biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, 15 Temmuz darbe girişimine karşı bütün partilerin aynı oranda tepki vermesinin önemli olduğunu ve bundan sonra da bu iletişimin, bu zeminin korunması için bütün partilere ve özellikle de Parlamentoya, parlamento hukukuna, eşit yaklaşıma ve adil yaklaşıma ihtiyaç olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Gerçekten darbe girişimine ilişkin ayrıntılar ortaya çıktıkça her gün yeni bir şok yaşıyoruz. Sadece bizler değil, özellikle Türkiye kamuoyu, Türkiye yurttaşları açısından bu sürecin daha travmasız, daha rahat atlatılabilmesi için Parlamentoya düşen çok büyük görevler var, bunu asla ıskalamamamız gerekiyor. Şu anda gerçekten Türkiye'nin her tarafında büyük bir korku ve kaygıyla bu süreç izleniyor ama gelişmelerden de duyulan çok büyük kaygılar var. Bizim demokrasiden, hukuktan, barıştan, temel hak ve özgürlüklerden vazgeçmek için değil, daha sıkı sarılmamız gereken bir dönemi yaşıyoruz. Çünkü hepimiz biliyoruz ki darbe ortamlarını yaratan koşulları, kaotik ortamları, hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasını, demokrasiyi askıya almayı ya da hukuku ve hukukun üstünlüğünü hiçe saymayı bırakmamız gerekiyor. Şu anda bizim bu vahim süreçten, bu kaotik ortamdan çıkmamızın yolu, gerçekten daha fazla hak, daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasidir. Daha düne kadar Türkiye işkenceyle anılan bir ülkeydi, daha düne kadar -dün derken 1990'lı yılları kastediyorum- Türkiye'deki hak ihlalleri çok büyük şekilde... Ama Kürt illerinde yaşananları da bu kürsüden yüzlerce defa ifade ettik, "Bu hukuksuzluk gerçekten hepimizin önüne çıkar." dedik. İşte şimdi "İşkenceye sıfır tolerans." diyen bir ülke olarak bunu tekrar gündemimize almalıyız. NATO'dan, Birleşmiş Milletlerden, diğer uluslararası güçlerden son iki gündür çok ciddi çağrılar var özellikle Türkiye'nin taraf olduğu ulusal üstü sözleşmelerin gereğini yerine getirmesi konusunda, hukukun üstünlüğünden vazgeçmemesi konusunda. Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak da, el ele vererek, bu Parlamentodan, gerçekten bu darbeye karşı yükselttiğimiz sesi daha da genişletebilir ve bütün Türkiye'ye yayabiliriz ve bunun yolu da kesinlikle ve kesinlikle hukukun üstünlüğünü, uluslararası evrensel değerleri, toplumsal barışı esas almaktan geçiyor. Çünkü şu andaki güvensizlik ortamı, korku ortamı, kaygı ortamı başka şiddet eylemlerine, başka hak ihlallerine açıkça cevaz verebilir ve sanki Hükûmet, Parlamento bunu kabul ediyor gibi bir neticeye varabilir. Ama biz bunun asla ve asla bir çıkış olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak, bu işin çözümünün Parlamentodan geçtiğini de bir kez daha söylemek istiyoruz. Bu ülkede yasa yapma gücüne sahip erk olarak Parlamentonun, derhâl, demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve adaleti tesis edecek, tecelliye kavuşturacak düzenlemeleri yapabileceğine inanıyoruz. Siyasi parti liderleri zirvesi, yaptığımız önerilerden bir tanesidir. Böyle bir zirveyle, toplumun şu anda içinde bulunduğu ruh hâlini aşma ve adım atma, daha ileriye adım atma çok mümkün olacaktır.
Türkiye'de denenmemiş baskıcı yöntem kalmadı; ne olağanüstü hâl ne sıkıyönetim ne özel yetkili mahkemeler ne devlet güvenlik mahkemeleri ne TMK 10'la görevli mahkemeler ne sokağa çıkma yasakları ne ablukalar ne büyük katliamlar ne işkence bu ülkeye demokrasi getirmedi, daha fazla hak ve özgürlük getirmedi ve insanların yaşam standardını yükseltmedi. Daha önce defalarca denenen ve her seferinde başarısızlıkla neticelenen bu yöntemlere bir daha başvurulmaması gerekiyor. Bizim şu anda yapmamız gereken şey, yol haritamız, bir tek cümleyle söylemek gerekirse: "Demokrasi, demokrasi, demokrasi" diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)