Konu: | Akademisyenlerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 115 |
Tarih: | 19.07.2016 |
KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Değerli Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Yine, öncelikle, 15 Temmuz darbe girişiminin, halkımızın iradesi ve bu iradenin tecelligâhı olan Meclisimizdeki bütün partilerin birlikte duruşu karşısında hezimete uğramasından duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Bu bağlamda diyorum ki: Kahrolsun bütün darbeler, yaşasın demokrasi.
Bilindiği gibi bir grup akademisyen geçenlerde bir bildiri yayımladı. Bana göre bu bildirinin can alıcı cümlesi "Bu suça ortak olmayız." cümlesidir. Bundan anlaşılması gereken şey şudur: Sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerde bazen ve bazılarınca etik ve hukuk ilkelerinin dışına çıkılarak suç işlenebilmektedir. Bu suçlara sessiz kalırsak bunlara ortak olmuş oluruz.
Bakın, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ortaya çıktı ki bu darbe girişimi içerisinde yer alan ve elinde komuta ve talimat yetkisi olan askerlerin önemli bir kısmı sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerde görevli olan şahsiyetlerdir. Yani devlet ve Hükûmet o komutanları, o şahsiyetleri oralara etik ve hukuk ilkeleri içerisinde kalmak üzere göndermiş, onlar bu ilkelerin dışına çıkarak -tabii kısmen diyorum, genelleme asla yok- bir yandan halkları karşı karşıya getirerek, bir yandan da halkla Hükûmeti ve devleti karşı karşıya getirerek bir iç savaşın hazırlığı içerisine girmişlerdir. Bu iç savaşın emareleri veya ilk kıvılcımları ortaya çıktıktan sonra da yapacakları darbeyi şu gibi sözlerle savunacaklardı: "Hükûmet dedi ki: 'Beş altı ay içerisinde terörü bitireceğim.' Ancak şu kadar zaman geçmesine rağmen terör bitmediği gibi her gün 10-15 şehit verilmekte ve ülke bir iç savaşa sürüklenmektedir. Dolayısıyla bunun önünü almak için Silahlı Kuvvetler olarak yönetime el koymuş bulunuyoruz." Allah korusun, yönetime el koyduktan sonra da ilk hedefleri, bana göre, AK PARTİ ve Halkların Demokratik Partisi olacaktı ve en büyük zararı bu iki parti görecekti. Zira çözüm sürecinin en iki ucunda olan iki parti bunlardı ancak daha sonra sıra öbür partilere de gelecekti. Bu bağlamda, Abdullah Öcalan, Kürt sorunu barışçıl bir çözüme kavuşturulmadığı takdirde darbelerin devreye gireceğine ve bunun AK PARTİ'nin de sonunu getireceğine dikkat çekmişti.
Akademisyenlere dönecek olursak: Arkadaşlar, hiçbir akademisyenin ekmeğini yediği, suyunu içtiği ülkesine ihanet etmeyi aklının ucundan geçirdiğine ihtimal verilmemelidir. Bilakis her akademisyen ülkesini sevdiği ve düşündüğü içindir ki, savaş ve yıkımların ülkeyi felaketlere götüreceğine inandığı içindir ki ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkını kullanmaktan çekinmemekte, çekinmemelidir de çünkü yapıcı eleştiriler kişi ve kurumları tekâmüle götürür.
Bakın, yabancı ülkelerdeki akademisyenlerle ilgili iki örnek arz edeyim. Bunlardan bir tanesi Amerikalı dil bilimci Chomsky. Bildiğiniz gibi Chomsky "Bu suça ortak olmayacağız." bildirisinin destekçisidir. Birçok platformda Chomsky, ülkesini haydut devlet olarak bile nitelendirmekten çekinmemiş, Orta Doğu'da yaptıklarını eleştirmiştir devletinin, buna rağmen herhangi bir siyasi linçe ve hukuki baskıya maruz kalmamıştır. Bir diğer örnek: 2000 yılında dünyaca ünlü Profesör Edward Said İsrail güvenlik noktasına taş attığı için Yahudi lobilerinin dayatmasıyla Kolombiya Üniversitesinden atılmak istenmiş fakat asla asla Profesör Said'e terör profesörü muamelesi yapılmamış ve üniversitesi onu hiçbir şekilde üniversitesinden atma yoluna gitmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, teşekkür ederim.
KADRİ YILDIRIM (Devamla) - Böyle bir özgürlük ortamının bize de nasip olacağı düşüncesiyle ve temennisiyle hepinize saygılarımı, sevgilerimi arz ederim. (HDP sıralarından alkışlar)