GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:113
Tarih:14.07.2016

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Mersin) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin çevreyle ilgili vermiş olduğu önerge hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum.

Tabii ki çevre çok mühim ama ondan çok daha mühim olan insan, eşrefimahlukat yani mahlukların en şereflisi olan insan; çevre de onun için, ekonomi de onun için, adalet de onun için, demokrasi de onun için, özgürlük de onun için. Dolayısıyla, aslında tartışmamız gereken şey insanımız, insanlık.

İnsanlığın mutlu olabilmesinin temel şartlarından birisi toplumu teşkil eden bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerindeki saygı, sevgi ve karşılıklı saygıya dayanan bir anlayış meselesi. Ülkeye baktığımızda bunu söyleyebilmek mümkün değil. Bu nedenle de ülkedeki insanların mutlu olduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Araştırma şirketlerinin araştırmalarına gerek duymadan, bu ülkenin küçük bir örneği olan Türkiye Büyük Millet Meclisini buna örnek olarak alabiliriz. Neredeyse bu atmosfer, şu Genel Kurulun atmosferi benzin buharıyla dolu; en ufak bir konuşma, belli bir noktadan sonra birbirine karşı hakarete, birbirinin üstüne yürümeye ve birbirini dinlememe esasına dayanıyor. Aynı şey bütün Türkiye'de var. O zaman, çevreden önce "Bunu nasıl yok edebiliriz?" konusu üstünde hepimizin ama özellikle bu milletin temsilcileri olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri olarak bizlerin düşünmemiz gerekir.

Ben, konuyu biraz da başka yönüyle değerlendirmek istiyorum. Bilmem hatırlar mısınız, çocukluğumuz döneminde bir masal vardı, çok meşhur olan bir masaldır: "Fareli Köyün Kavalcısı" veya "Fareli Köyün Flütçüsü" aslında Alman kökenli bir masal ama içinde hakikaten bize örnek olabilecek birçok örneğin de bulunduğu bir masal. Ben onu aslında 21'inci yüzyıla, yani yüzyılımıza adapte ederek bir kez daha anlatmak istiyorum:

Bir büyük ülkede -Türkiye gibi büyük bir ülkede- fareler çoğalmış ve o hâle gelmiş ki artık, hakikaten çiftçi ürün alamaz olmuş, evlerin kilerlerindeki zahireler yok olmaya başlamış. Zenginlerin kasasına dadanmış o fareler hatta hazinenin, saraydaki hazinenin kasalarına dahi girip çok büyük bir sorun olunca padişah veya kral vezirlerini toplamış ve buna acilen bir çare bulmalarını istemiş. Veziriazam, yaptığı araştırmalar sonunda bir sihirbazın bulunduğunu ve bu sihirbazın fareleri yok edebileceği konusunda anlaştıklarını fakat bunun karşılığında da 30 bin altın istediğini söylemiş, başka çare kalmadığı için de kabul edilmiş. Bir süre sonra o sihirbaz gelmiş, flütünü çıkarmış, hakikaten sihirli bir müzikle bütün fareleri arkasına takmış ve bir uçuruma götürmüş, o fareleri uçurumdan aşağı uçurmuş. Sihirbaz dönmüş, "Ben görevimi yaptım, verin bakalım benim şu altınlarımı." deyince, padişah bir kez daha toplamış bakanlar kurulunu ve yapılan müzakere sonunda şöyle bir karar çıkmış, demişler ki: "Nasıl olsa fareler gitti, o zaman bu parayı niye verelim? Hazinemiz boş, nasıl olsa vergiyle bu paraları topladık, hazinemizin o yok olan paralarının yerine koyalım." ve sihirbaza bu paranın ödenemeyeceğini söylemişler. Sihirbaz bunun üzerine yine o sihirli flütünü çıkarmış, o nameleriyle yeniden çalmaya başlayınca o ülkenin halkı flütçünün peşine düşmüş ve yine o uçuruma, o farelerin düşürüldüğü uçuruma doğru halk arkasından gitmeye başlamış ve maalesef, o para ödenmediği için halkın büyük bir kesimi o uçurumdan uçarak yok olmuş. Geride kimler mi kalmış? Benim gibi duyma özürlüler kalmış çünkü onlar o sihirli flütün sesini duyamamışlar. Bir de kimler mi kalmış? Yürüme özürlüler kalmış çünkü takip edememişler.

Değerli arkadaşlar, aslında çözüm çok basit. Sayın Cumhurbaşkanımızın bir işareti var ya, hani daha evvel Rabia için yapıyordu, sonra değiştirdi, ayrı anlamlar yüklendi. Ben de aynı işareti yapıyorum ve "Çözüm budur." diyorum. Çözüm demokrasi, çözüm özgürlük, çözüm adil bir adalet, çoğulculuk ve eşitlik. O zaman hakikaten bu benzin buharı ortadan kalkar; hem buradan kalkar hem bu ülkenin üstünden buhar kalkar; o zaman birbirimizi kardeşçe görmeye, birbirimizi daha iyi tanımaya başlarız. Peki, bunun aksi ne olur? Hani şu parmak var ya, o da tek adam. Bu ülkenin veya bütün ülkelerin tek bir felaketi olur, o da tek adamın iradesiyle o ülkenin idaresidir. Ümit ederim ki bu bir değil, bu dört kazanır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)