Konu: | Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 113 |
Tarih: | 14.07.2016 |
ZİYA PİR (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; "Ah şu Diyarbakır Cezaevinin dili olsa da konuşsa." Bu cümle dönemin Başbakanı bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a ait. Diyarbakır 5 No.lu yani E Tipi Cezaevinden bahsediyordu. İnsan hakları ihlalinin vahşete dönüştüğüne, faşist, ırkçı, tekçi anlayışın bir ülkeyi nerelere götürebileceğine işaret ediyordu.
Değerli arkadaşlar, Diyarbakır zindanı her zaman konuştu, hâlâ konuşuyor, bugün de bir alt komisyonumuzda yine konuştu fakat onu duymak için, onu anlamak için insanların vicdan ve gönül kulaklarının açık olması gerekiyor. Bunu Türkiye yapamadı, yapmadı ve o günlerle yüzleşemedi, ders çıkaramadı ve suçluları maalesef cezalandırmadı. Yüzleşseydi eğer bugün Türkiye'de cezaevlerinde yine faşist ve tekçi, ırkçı anlayışın getirdiği hak ihlalleri yaşanmazdı.
Cezaevlerinde bugün hâlâ kaba dayak, çıplak arama, işkence, onur kırıcı ve kötü muamele mevcuttur. Cezasızlık kültüründen beslenen cezaevi yönetimi cezaevlerini yine işkence evlerine dönüştürmüş durumdadır. Özellikle İzmir Aliağa Şakran 4 No.lu T Tipinden bahsedebiliriz. İşkenceden dolayı buradaki tutsaklar otuz gün açlık grevine girdiler. Tekirdağ 1 No.lu F Tipinde Ali Şimşek isimli bir tutsak altmış gündür açlık grevinde ve şu anda buradan söylemeye dilim varmıyor, ölüm sınırındadır. Tek isteği, 2 no.lu F Tipine, arkadaşlarının yanına gönderilmektir. Başta, Adalet Bakanı olmak üzere Hükûmet yetkililerine sesleniyorum: Tutsaklar üzerinde uygulamaya çalıştığınız 12 Eylül darbe politikalarından vazgeçin. 12 Eylülcüler de tutsakların elbiselerine, kitaplarına el koyuyordu; tek tip elbise giydirmeye çalışıyordu. 12 Eylülcüler de tutsakları mutlak anlamda eritip özlerinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. 12 Eylülcüler, tutsaklara karşı dünyada eşi benzeri olmayan her türlü vahşeti uyguluyordu. 12 Eylülcüler de tutsakların odalarına "Co" adını verdikleri köpeklerle girip eşyalarını dağıtıyordu. 12 Eylülcüler öyle gizli genelgelere de ihtiyaç duymuyordu. 12 Eylülcülerin Esat Oktayları, Doktor Mengeleleri, Gestapoları vardı. Ne oldu? Sindirebildiler mi, korkutabildiler mi, yıldırabildiler mi siyasi tutsakları, Mazlumları, Ferhatları, Necmileri? Hayır.
Diyarbakır 5 no.lu zindanında tutsaklara yapılan her türlü işkenceye karşı bugün, otuz dört yıl önce, 14 Temmuz 1982 tarihinde "Biz yaşamı, uğruna ölecek kadar seviyoruz." diyen yoldaşım Kemal Pir ve arkadaşları Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek ölüm orucuna girdiler. Zorluklar ne olursa olsun faşizmin başarıya ulaşamayacağını büyük ölüm orucunda canlarını feda ederek hepimize gösterdiler. Artık 14 Temmuz günü, onur günü olarak anılmaktadır. Bizlere bu onur gününü miras bırakan Kemalleri, Hayrileri, Akifleri ve Ali Çiçekleri bir kez daha saygıyla, rahmetle anıyorum; 14 Temmuz ruhunu selamlıyor ve Hükûmetin faşist uygulamalardan derhâl vazgeçmesini talep ediyorum.
Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)