| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 112 |
| Tarih: | 13.07.2016 |
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Vermiş olduğumuz araştırma önergesi, 23 Haziran ile 3 Temmuz tarihleri arasında Diyarbakır il sınırlarında bulunan Lice, Hazro, Kocaköy, Hani, Silvan ve yine, Bingöl il sınırlarında bulunan Genç'e bağlı 39 köy ve onlarca mezrayı kapsayan sokağa çıkma yasakları döneminde ortaya çıkan, "insanlığa karşı suç" olarak nitelendirebileceğimiz birtakım tabloların Meclis tarafından araştırılmasını içeriyor.
Gerekçeye baktığımızda, başlatılan askerî operasyonlar sonucunda ortaya çıkan orman yangınları, sivil alanların insansızlaştırılması, bombalanması, operasyonu yürüten askerî birliklerin görev ve ihmallerinin sorgulanması, kusurlarının tespit edilmesi ve bundan sonraki süreçlerde alınabilecek olan tedbirlerle ilgili bu Meclisin müdahil olmasını istediğimiz bir önergeden bahsediyoruz.
Tabii, biliyorsunuz, daha önce benzer önergeleri de Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova için de buraya getirmiştik ve o dönem de iktidar partisinin çoğunluk oylarıyla o önergeler reddedilmişti. Peki, niye reddediliyor? İktidar partisi kürsüye çıkıp bu yaşanan süreçlerle ilgili birtakım iddialarda bulunuyor, oradaki yıkımı, insanlığa karşı işlenen suçları kendisinin yapmadığını söylüyor ama ısrarla da Meclisin o bölgelere gidip bu konuyu araştırmak üzere bir komisyon kurmasını da engellemeye çalışıyor. Bir kere bu sorunun kendisi bile kendi içerisinde bir cevap barındırıyor. Ancak, ben, Lice'deki hadiselere geçmeden önce şunu ifade edeyim: Bu yapmaya çalıştığınız engellemelerle eğer Türkiye kamuoyundan, dünya kamuoyundan orada yaşanan gerçeklikleri saklamayı amaçlıyorsanız, böyle bir amaca ulaşacağınızı sanıyorsanız ciddi yanılıyorsunuz. Ya dünya gündemini takip etmiyorsunuz, Türkiye gündemini takip etmiyorsunuz ya da bile bile bu yanlışlarda ısrar ediyorsunuz.
Bugüne kadar Meclisin gidip incelemediği Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova süreciyle ilgili, bakın, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin raporları açıklandı. Cizre'de sivil katliamlarının yapıldığı Birleşmiş Milletlerin raporuna girdi. Orada yerinde gözlem yapmak için heyet göndermek istediklerini en üst düzeyde Hükûmete ilettiler. Nusaybin'de ordu güçlerinin ağır silahlarla sivil yerleşim alanlarını tahrip ettiğini Birleşmiş Milletlerde yine ilgili kurumlar rapora döktüler. Daha iki gün önce, İnsan Hakları İzleme Komitesi yine bölgede yaşananlarla ilgili bir rapor hazırladı ve bu raporla ilgili olarak da Türk Hükûmetinin, Türkiye Hükûmetinin hâlâ Birleşmiş Milletler heyetine izin vermemesini manidar bulduğunu ve orada insanlığa karşı işlenmiş olan suçların üstünün örtülmeye çalışıldığını açık bir şekilde ifade etti. Yani, demem odur ki: Burada engelleyerek, Meclisin oraya gitmesini önleyerek siz orada ortaya çıkan bu suçların üstünü örtemezsiniz. O nedenle, burada, getirmiş olduğumuz bu önergeye destek vermeniz, en azından önceki süreçlerde yaşamış olduğumuz o bütün hukuksuzlukları ortaya çıkarma açısından da son derece önemlidir.
Şimdi, neden korktuğunuzu da bir iki cümleyle ifade edeyim. Çünkü, bunu siz bilinçli bir politika olarak bölgede yürüttünüz. Çökertme planı tartışmalarını bütçe görüşmeleri sırasında çokça ifade ettik. Ta 2014 yılında yani müzakere masası henüz devrilmemişken, henüz müzakere süreci devam ediyorken on binlerce Kürt'ün ölmesini, yaralanmasını, on binlercesinin tutuklanmasını, yüz binlerce insanın yaşadığı yerleşim alanlarından göç etmesini öngören bir çökertme planını hayata geçirmeye çalıştınız. Bilinçli politika olduğu için de bugün sonuçlarıyla yüzleşmekten korkuyorsunuz, çekiniyorsunuz. Bakın, Sur, Cizre, Silopi'deki süreçler bu çökertme planının kent ayağıydı. O kentleri tamamen insansızlaştırma, orada ortaya çıkan yıkım ve talan tablosuyla birlikte oradaki halkın iradesini tamamen kırmayı amaçlayan âciz bir politikaydı. Şimdi, Lice'deki süreçle birlikte, daha önce kent merkezlerinde uygulanan bu çökertme planının köy ayağı, kırsal yaşam ayağı devreye konulmaya çalışılıyor. Ne oldu Lice'de on gün boyunca? Bunu tartışmak lazım. Sivil yerleşim alanlarının insansızlaştırılmasını hedefleyen bombalamalar yapıldı, orada yangınlar çıktı. Yangınlara -devletin bütün kurumları bilinçlendirilmesine, bilgilendirilmesine rağmen- müdahale edilmedi. Oradaki halkın yangın söndürme çalışmalarına izin verilmedi. Köylüler kent alanlarında, kent merkezlerinde dışarıya çıkarılarak işkenceden geçirildi. Sivil insanlar katledilerek, işkenceyle katledilerek PKK'li diye kamuoyuna sunuldu. Bütün bu tabloların kendisi, Lice operasyonunda aslında gerçekten açığa çıkmasından korktuğunuz bazı süreçlerin işlendiğini açıkça ortaya koyuyor.
Bakın, Lice bu uygulamalara yabancı bir yer değil, zamanımız dar olduğu için ben 1925 yılından beri, Şeyh Sait kıyamından bugüne kadar Lice'de yaşananları burada anlatamayacağım ancak 1990'lı yıllarda Lice'de nelerin yaşandığını özelikle iktidar partisi sıralarında oturan birçok milletvekili biliyor. Orada, birtakım senaryolarla Lice'deki kent merkezinin yakılıp yıkıldığını, birkaç gün içerisinde 30 insanın katledildiğini, 60'tan fazla insanın yaralandığını, Lice nüfusunun yarısının Lice'den çıkarıldığını sizin sıralarınızda oturan birçok milletvekili hem defalarca bu kürsüden ifade etti hem de kamuoyuna yapmış olduğu açıklamalarda belirtti.
O dönem, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın nasıl katledildiğini, yine artık mahkeme iddialarından biliyoruz. Hatırlarsanız, Bahtiyar Aydın'ın PKK tarafından katledildiği iddiası üzerinden Lice yakılıp yıkılmıştı ama bugün, Diyarbakır savcılığının yürütmüş olduğu mahkeme soruşturma, iddianamesinde bile on bir saat boyunca Lice'de süren bu yakma, yıkma, talan, katletme sürecinde hiçbir PKK'linin ölü ya da sağ yakalanmadığı, hiçbir PKK'linin görülmediği gerçekliğinden de yola çıkılarak orada böyle bir saldırının gerçekleşmediği bilgisi tarih kayıtlarına geçti. Bahtiyar Aydın'ın kimler tarafından katledildiği, yine o mahkeme iddianamesi okunursa iyi anlaşılır.
Aynı süreçte, kent merkezi yakılırken Lice'nin bütün köyleri boşaltıldı, faili meçhul cinayetler işlendi, tıpkı bugünkü gibi ormanlar yakıldı, meralar boşaltıldı. Bütün bu uygulamalarla sonuç almaya çalışanlar tarih önünde bu yaptıklarının hesabını veremeyecek ağır bir siyasi hezimeti yaşadılar. İşte bugün, AKP Hükûmeti, bırakın 1990'lı yılları tekrar etmeyi 1990'lı yılları katbekat aşan hukuksuzluklara ve insanlığa karşı suç pratiklerine Lice'de imza attı. Aslında sadece Lice değil, bütün bölgede şu anda Hükûmet tamamen inisiyatifini yitirmiş durumdadır. Açık ve net konuşalım. O dönemin, 1990'lı yılların bölgede görev yapan Ergenekon, kontrgerilla, gladyo çetelerinin tamamı bu dönemde büyük bir iradeyle, büyük bir inisiyatifle bölgeye gönderilmiş ve insanlığa karşı işlenen bütün suç pratiklerine karşı, Başbakan Davutoğlu'nun devreye girmesine rağmen, bugüne kadar hiçbir sonuç alamamıştır yani tamamen inisiyatifi yitirmiş, Ergenekon'a teslim olmuş bir iktidar pratiğiyle karşı karşıyayız. Mevcut pozisyonunuz şudur: Orada insanlığa karşı suçlar işleniyor, siz de bunları yalanlar üzerinden Türkiye kamuoyuna meşrulaştırarak sunmaya çalışıyorsunuz.
Bakın, Lice'de özellikle bu on günlük süre içerisinde kan donduran bazı şeyler oldu. Bunları her birinizin araştırmasını özellikle rica ediyorum. 34 köylü köy meydanında yakılmak istendi, bu bahsetmiş olduğumuz güçler tarafından benzin bidonları temin edilerek ve yakma tehditleri aleni bir şekilde halkın gözü önünde ortaya konularak yakılmak istendi. Ve bunları engelleyen de bakın, yine orada görev yapan bir subay oldu. Yani, burada genelleştirerek bir suç pratiği filan ortaya koyuyor değiliz ancak suç işleyen, orada insanlığa karşı hukuksuz işlemler yürütenler varsa mutlaka tarih önünde, adalet önünde ortaya çıkarılması için Meclisin müdahil olması gerektiğini ifade ediyoruz.
Tabii, anlatacak çok şey var ancak ben hani geldiğiniz aşamayı göstermesi açısından şunu ifade edeyim: Veli Küçük'ün protokolde, Musa Çitil'in terfilikte, Doğu Perinçek'in de Hükûmet sözcüsü olarak kürsüde, mikrofonlar karşısında olduğu bir tabloyla karşı karşıyasınız. Bütün dünya bu yapmış olduğunuz pratikleri ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - ...işlediğiniz suçları biliyor. O nedenle gelin, bu vermiş olduğumuz önergeye destek verin, hep birlikte gidip orada bu olayların tamamını araştıralım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)