GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:111
Tarih:12.07.2016

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 404 sıra sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi başlıklı torba kanunun geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Şimdi, benim esas itibarıyla üç bölümden oluşacak konuşmam. Bir, bu kanun tasarısının usulüne yönelik değerlendirmelerim olacak. İkincisi, Türkiye'de yatırım yapılıyor mu, Türkiye yatırım ortamı açısından nasıldır, bu konuyu değerlendirmeye çalışacağım. Üçüncü bölümde de maddelere çok fazla girmeyeceğim ancak bu tasarıda çok önemli bir geçici madde var, Türkiye'yi kara para cenneti hâline getirmeye yönelik bir geçici madde var, o konulara ilişkin olarak da değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Şimdi, tabii, yeni bir torba kanun önümüze getirildi. Hükûmet "Bir daha getirmeyeceğiz." sözüne rağmen yine bir torba kanunla geliyor. Torba kanun dışında da zaten hemen hemen Plan ve Bütçe Komisyonundan herhangi bir kanun geçmedi. Burada 18 ayrı kanuna yönelik düzenlemeler var 79 maddede.

Tabii, şimdi, bu torba kanunlar, biliyorsunuz, kanunlar için aranan öngörülebilirlik, anlaşılabilirlik, ulaşılabilirlik özelliklerinin tamamını ortadan kaldırıyor. Hukuki güvenlik ilkesi hiçe sayılıyor torba kanunlarla. Bu konu çok eleştirilmesine rağmen Hükûmet sürekli torba kanun getiriyor.

Şimdi, diğer bir husus, yapılan düzenlemelere ilişkin düzenleyici etki analizi meselesi. Biliyorsunuz, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun da emredici hükmü var düzenleyici etki analizi yapılmasına yönelik. Yine, Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği'nde de buna ilişkin hükümler var ancak baktığımızda etki analizinin bu kanun tasarısında olmadığını görüyoruz. "Etki analizi" diye, aslında, Plan ve Bütçe Komisyonunda -resmî değil fakat- bir not dağıtıldı, bu not... Yine, tabii, en azından böyle bir şey var, onun için teşekkür etmek lazım Maliye Bakanlığına belki ama bunun üzerinde "etki analizi" yazıyor, "etki analizi" adı burada son derece iddialı. Yani buna hiçbir şekilde "etki analizi" diyemeyiz, bu olsa olsa mali boyuta ilişkin çok küçük fikirler veren, çok az fikirler veren bir çalışma. Niye öyle? Şimdi burada bir defa "34 tane düzenleme için gelir kaybı hesaplanamamaktadır." denilmektedir. Yani bir sürü düzenleme yapılıyor, bu düzenlemelerden sadece 23 tanesine ilişkin rakam var ama esas, daha önemli bir kitle için, 34 tane düzenleme için herhangi bir hesaplama yapılamamıştır. Yılların Maliye Bakanlığı veya yılların kurumları niçin böyle bir hesap yapamıyor, bunun bilgisi niye toplanamıyor, bunlara bakmak lazım. Çünkü bakın, bunlar yeni hususlar da değil, bunların birçoğu vazgeçtiğimiz vergiler. Yani biz topladığımız vergiyi alt detayları bazında bilmediğimiz için, şimdi vazgeçeceğimizi de ne kadar maliyeti olacağını da bilemiyoruz. Bu, Türkiye için böyle büyük lafların konuşulduğu, özellikle AKP Grubu tarafından büyük lafların konuşulduğu Türkiye'ye yakışır bir durum değildir, kurumlarımızın bir an evvel liyakate önem vererek bu işlerin üzerine düşmeleri gerekir.

Hazine Müsteşarlığının, Kalkınma Bakanlığının görüşü olması gerekiyor, bu görüşler yok. Bir de etki analizini, düzenleyici etki analizini burada arkadaşlar sadece gelir kaybı olarak anlamışlar, hâlbuki -yani gelir kaybı olabilir, harcama artışı olabilir, gelir artışı olabilir ama- bunun dışında, esas, ekonomi üzerinde yaratacağı, sosyal hayat üzerinde yaratacağı etkilere yönelik de bir şey söylemek lazım. Yani biz diyelim ki bir kısım vergilerden vazgeçiyorsak bizim büyümemiz üzerinde, ticaretimiz üzerinde veya sosyal kesimlerin refahı üzerinde nasıl bir etki oluşturacağına ilişkin hiçbir çalışma yok. Bu, bunlar kabul edilebilir şeyler değil. 5018 sayılı Yasa "Bunu en az üç yıl için yapacaksınız. Sosyal güvenliğe yönelik bir düzenleme getiriyorsa en az yirmi yıl için bunları yapacaksınız." diyor ama bunlar yapılmadan tasarılar önümüze geliyor.

Şimdi, az önce tartışıldı burada, itiraz oldu. İlgili komisyonlarda görüşülmeden gelmiştir bu tasarı yine, bu da ciddi bir sıkıntıdır. Meslek kuruluşlarının görüşleri alınmadan gelmiştir. Hatta, Komisyonda enteresan bir durum oldu, Sayın Bakan ifade etti; Sayın Canikli'ydi o zaman Bakan, nöbetçi Bakan, Sayın Canikli ifade etti: "Bütün meslek kuruluşlarının görüşleri alındı, olumlu görüşleri var." denildi. Orada TOBB temsilcisi -tutanaklarda vardır, benim yanımda da var, isterseniz okuyabilirim- mesela, Çek Kanunu'na hapis düzenlemesini uygun görmediklerini, kurumsal görüş olarak uygun görmediklerini ifade ettiler; böyle enteresan bir durum. Yani bakanlara söylenilen sözlü kabuller var ancak kurumlardan gelen olumsuz görüşler var. Bunları nasıl anlamak gerekir? Türkiye'nin nasıl yönetildiğini aslında anlamak açısından da küçük bir örnek ama iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, tabii, diğer bir husus: Bir iyi, bir kötü mantığıyla hazırlanmış bir tasarı. Yani burada bizim de -birazdan ifade edeceğim- desteklediğimiz, ticareti kolaylaştıran, üretime yönelik yeterli olmasa bile küçük adımlar var. Aslında, madde olarak bakınca birçok madde var ama yani toplamında burada ifade edilen, işte, nihayetinde 700 milyon lira vergiyi azaltan bir uygulama bütün yaptığımız, yatırım ortamı için dediğimiz şey; hesaplananlar için söylüyorum. Ama biz bunları yine, böyle olmakla birlikte destekliyoruz ancak burada -şimdi, destekliyoruz, desteklediğimiz maddeler var fakat- öyle bir madde var ki -birazdan ona detaylı değineceğim zamanım kalırsa- yani Türkiye'yi kara paranın cirit attığı bir ülke hâline getiren, yani üçüncü dünya ülkesi dahi değil ondan daha kötü bir ülke hâline getirecek, Türkiye'nin imajını bozacak düzenlemeler de buraya konuluyor. Oysa biz Komisyonda şunu ifade ettik, şunu teklif ettik: "Burada yapılmasını benimsediğimiz, istediğimiz şeyler var, bunları gelin hızlıca geçirelim ancak şu kara parayla ilgili hususları bu tasarıdan çıkartın." diye aslında bir anlaşma, uzlaşma teklif ettik fakat bu teklifimiz Komisyonda iktidar grubu tarafından kabul edilmedi oysa kabul edilmiş olsaydı bu yasayı çok hızlı bir şekilde geçirme imkânımız olacaktı.

Şimdi, politikalarda istikrar yok yani Hükûmet aslında sesi fazla çıkanın talebine yönelik düzenlemeler yapıyor. Burada yine komisyonlardan bir anekdot anlatabilirim: Yani bu Çek Yasası'yla ilgili Sayın Bakan "Biz vatandaşın sesine kulak veriyoruz. Hapis vardı, hapsi kaldırdık, vatandaş böyle talep etti..." Ee, şimdi ne oldu? Şimdi de vatandaşın bir başka grubu dedi ki: "Kardeşim, yeniden hapis getirilsin." Yeniden hapsi getiriyoruz. Ee, şimdi yarın vatandaşın bir başka tarafı "Bu hapis kalksın." diyecek, kaldıracağız. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir ülkede yatırım olur mu? Belirsizliğin olduğu, öngörülebilirliğin olmadığı bir ülkede yatırım için şimdi, birazdan vergilerden vazgeçeceğiz ama inanın, bu ülkede yine yatırım yapılmayacak, bunun rakamlarını birazdan size ifade edeceğim.

Dolayısıyla bunun nedeni nedir? İyi çalışılmıyor. Hep işte "etki analizi" dediğimiz şey o. Yani kardeşim, çalışacaksın, dersini iyi çalışacaksın; sonuçlarını, ekonomik, sosyal etkilerini iyi çalışacaksın, ondan sonra, "Bir vatandaştan böyle geldi, öbür vatandaştan böyle geldi."yle devlet yönetilmez. Burada buna dikkat etmek lazım, evrensel kurallara aykırı işler yapmamak lazım.

Şimdi, ikinci kısımda, tasarının yatırım ortamının iyileştirilmesi amacıyla hazırlandığı iddia ediliyor. Bizim -az önce de ifade ettim- bu anlamda tasarının desteklediğimiz maddeleri var. Bir kısım aracılık maliyetlerinin azaltılmasına ilişkin hususları özellikle destekliyoruz. Yatırımın, üretimin artırılmasına yönelik şeyleri destekliyoruz.

Peki, Türkiye'de yatırım ortamı nasıldır diye baktığımızda bunun için en önemli kriter, gösterge Dünya Bankasının hazırladığı bu Doing Business raporlarında geçen yani iş yapma raporlarında geçen İş Yapma Kolaylığı Endeksi'dir. Bununla ilgili, biliyorsunuz, iş ortamıyla ilgili bir de Öncelikli Dönüşüm Programı da var Hükûmetin hazırladığı, burada da zaten var. Bu hazırlanırken Türkiye 51'inci sıradaymış iş yapma kolaylığı açısından, bunu hazırlamışız -tabii, hiçbir şey yapılmadı, şimdi bir şeyler yapılmaya çalışılıyor- Türkiye'nin yeri kötüleşmiş ve 55'inci sıraya düşmüş. Yani bir şeyi yapmaya çalışırken işimizin de kötüleştiğini yani Türkiye'nin performansının kötüleştiğini de görüyoruz.

Şimdi, büyüme diyoruz. Amacımız tabii ki ülkede büyümeyi artırmak. Büyüme yatırımla olur. Yatırım olmayan bir ülkede büyüme olmuyor. Ben burada sıkça tekrarlıyorum, Türkiye'nin -AKP hükûmetleri dönemi için bakarsak- 2007'ye kadar iyi bir büyüme performansı olduğunu fakat ondan sonra büyüme performansının olağanüstü derecede düştüğünü ve büyümede önceki dönemleri aratacak bir düşük seviyeye geldiğini ve özellikle emsal ülkelerle büyüme farkımızın son derece açıldığını aslında buralarda ben sıklıkla ifade ediyorum. Fakat önemli bir konu; tabii, bütün yatırımı büyüme için yaptığımıza göre bu önemli bir konu. Büyüme, maalesef, Türkiye'de ıskalanmaktadır ve Türkiye'nin büyüme performansı özellikle emsal ülkelere göre baktığımızda kötüleşmektedir.

Şimdi, tabii, burada üzerinde durmayacaktım ama bugün İçişleri Bakanı dahi Suriye meselesini, Suriyeli misafirlerimizle ilgili konuyu görüşürken "Türkiye 2016'nın birinci çeyreğinde yüzde 4,8 büyümüştür." deyip bu konuya değinince 2016 büyümesine birazcık bakmak gerekiyor. Şimdi, 2016 birinci çeyrek büyümesi Türkiye'nin, bir defa, arzu ettiği bir büyüme kompozisyonu değildir. 4,8 büyüme gelmiştir, rakam olarak baktığınızda güzel bir rakamdır, fena bir rakam değildir ancak ola ola zaten bir çeyrekteki rakam, konuştuğumuz tek bir çeyrek rakamı bütün bakanların, bütün AKP'li yöneticilerin ve siyasetçilerin diline pelesenk oldu, sürekli bunu söylüyorlar. Şimdi, bakıyorsun, "Bununla ilgili kurumlar ne demiş?" diyorsun, Mehmet Şimşek'in basın duyurusu var; ürkek, korkak bir şekilde, aslında bir şeyi söyleyecek fakat söyleyememiş de yani diyor ki: "Büyümenin tamamı iç talepten gelmiştir." Orada sormak lazım, "Sayın Bakan, büyümenin tamamı iç talepten geldi de iç talebin hangi 'component'inden geldi?" 2006 birinci çeyrek büyümesinin tamamı, hatta büyümenin daha fazla bir kısmı tüketimden gelmiştir. Türkiye tüketimini kısıp yatırımını artırmaya çalışan, tasarrufunu artırmaya çalışan politikalar uygularken tüketimden gelen bir büyümeyle övünmek ancak yani bugünkü Hükûmete yakışıyor diyeceğim ben.

Şimdi, Kalkınma Bakanlığı zaten o topa hiç girmemiş. Yani orada başka bir şeylerden bahsetmiş. Hâlbuki Kalkınma Bakanlığımızın müktesebatını biliyoruz. Kalkınma Bakanlığı bunu, bu büyümeyi çok iyi şekilde analiz edebilir, ciddi eleştiri getirebilir ama işte, böyle sıradan cümlelerle geçiştirmişler.

Tabii, bu büyümenin, yüzde 4,8 büyümenin vatandaş nezdinde bir karşılığı yok. Vatandaş, tüketici de, üretici de, reel sektör de, bankacı da Türkiye'de çekilen sıkıntıları biliyor ve dolayısıyla, vatandaş inim inim inlerken "Yüzde 4,8 büyüdük." deyip büyümenin detayına bakmadan bunları konuşmak doğrusu vatandaşı yanıltmak anlamına geliyor, ben başka bir şey söylemeyeceğim.

Şimdi, Türkiye'de yatırım yapılıyor mu arkadaşlar? Şimdi, böyle, hep 2002 mukayeseleri filan yapılıyor ya, ben tek yıl mukayeselerini yapmayacağımı başından beri söylemiştim. Dönem mukayeseleri yapalım yani çünkü bir yıl kötü olabilir, bir yıl iyi olabilir. AKP'li on üç yılda yapılan yatırımların millî gelire oranı ile AKP'den önceki on üç yılda yapılan yatırımların millî gelire oranını mukayese ettiğimizde -gecenin yarısında çok fazla rakamlara boğmak istemiyorum sizi ancak- Türkiye rakamlarına göre -IMF'yle biraz farklılaşıyor- 1,2 puan; IMF rakamlarına göre 1,3 puan altındadır AKP döneminde her yıl millî gelire oran olarak. Yani bugün ortada konuşulan reklamlara filan siz bakmayın, Türkiye AKP'li on üç yılda AKP'den önceki on üç yıla göre millî gelire oran olarak çok daha az yatırım yapmaktadır.

Şimdi, mesela deniliyor ki bu Osmangazi Köprüsü'yle ilgili... Efendim, işte, yine bunu bir sürü bakandan filan duyuyoruz "Türkiye dünyada 4'üncü büyük uzunlukta köprüyü yaptı." şeklinde. Bakın arkadaşlar, böyle, geçmişi o kadar kolay karalamayalım. Ben diyorum ya, yatırımlar geçmişte daha fazlaydı diye. Şimdi, 1973 yılında yapılan Boğaz Köprüsü de o dönemde dünyanın 4'üncü büyük köprüsüydü. Yani, Türkiye, kırk üç yıl önce de dünyanın 4'üncü büyük köprüsünü yapmış, siz bugün neden bahsediyorsunuz? Böyle ucuz siyasetle, ucuz politikalarla bu işi götürme imkânı yok.

Türkiye yatırım yapamıyor çünkü Türkiye'de tasarruflar düştü. Yine bunlara, çok fazla rakama boğmak istemiyorum ancak yine on üç yıllık ortalamalarla baktığımızda Türkiye, AKP'den önceki on üç yılda millî gelirin yüzde 20,6'sı kadar tasarruf ederken bugün millî gelirin 14,8'i kadar tasarruf ediyor. Dolayısıyla, cari açık artmasına rağmen... Yani, tasarruflarımız düşüyor. Cari açığımız arttığı için... Yatırım daha az yapılmasına rağmen, Türkiye'de cari açık çok daha fazla artıyor. Yani, şunu söylemeye çalışıyorum: Tasarruflarımız düştüğü için yatırımımız da düşüyor ama tasarruf o kadar fazla düşüyor ki Türkiye'nin cari açığı astronomik bir şekilde artıyor ve Türkiye'nin kırılganlığı artıyor, Türkiye'nin yabancı kaynak ihtiyacı artıyor. Şimdi, AKP'li on üç yılda Türkiye 468 milyar dolar cari açık veriyor. Bunun anlamı nedir? 468 milyar dolar dışarıdan kaynak kullanıyorsunuz. Yani toprağı satıyorsun, borçların artıyor, üretim tesislerini satıyorsun, bankalarını satıyorsun, bir şeyi finanse ediyorsun. Neyi finanse ediyorsun? Yatırımı finanse etmiyorsun çünkü yatırım önceki on üç yıla göre azalmış. Neyi finanse ediyorsun? Tüketimi finanse ediyorsun. Böyle bir makroekonomik çerçeve var. Bu hiçbir şekilde kabul edilebilir ve Türkiye'yi ileriye götürecek bir makroekonomik çerçeve değildir.

Şimdi, oysaki bizim yapmamız gereken iş, birinci iş, tasarruflarımızı artırmak, ikinci iş mevcut tasarruflarımızı üretken alanlarda kullanmak -mevcut tasarruflarımızı, hem de yurt dışından kullandığımız kaynakları tüketimde değil yatırımda kullanmak- ve ülkenin büyüme performansını artırmak olmalıdır. Ben o zaman hemen soruyorum: Eğer biz tasarruflarımızı, zaten az olan tasarruflarımızı üretken alanlarda kullanacaksak... Bunu Hükûmet de iddia ediyor, gayet güzel, Kalkınma Bakanlığının, Hükûmetin hazırladığı, Meclisin kabul ettiği kalkınma planında var "Üretken alanlara yönlendireceğiz yatırımı." diye. Nasıl yapacaksınız bunu? Bunun en birinci unsuru, rant vergisinin getirilmesidir. Nerede rant vergisi? Yok. Yani, sadece, böyle küçük küçük rakamlarla, böyle küçük küçük vergilerle oynayarak Türkiye'de yatırım ortamının iyileştirilmesi imkânı yoktur.

Bu rant vergisi meselesinin daha fazla üzerinde durmayacağım, daha önceden de buradaki kürsü konuşmalarımda ifade ettim ancak Türkiye'nin hakikaten kaynaklarını üretken alanlara yönlendirme ihtiyacı vardır. Burada popülizm yapamayız, burada siyaset yapamayız. Türkiye'nin geleceğini istiyorsak -ki ben herkesin iyi niyetli olduğunu düşünüyorum- çerçevesi iyi düzenlenmiş bir rant vergisini bir an evvel getirip ülkeyi içinde bulunduğu bu sıkıntılardan kurtarmamız gerekiyor.

Büyümenin birinci kaynağını, yatırım kısmını bu şekilde konuştuk. Büyümenin ikinci kaynağı nedir? Büyümenin ikinci kaynağı verimliliktir arkadaşlar. Hele hele bizim gibi kaynak sıkıntısı çeken ülkelerde verimlilik konusu çok daha fazla önemlidir. Verimlilik nedir? Verimlilik bir ülkedeki hukuki ortamdır, demokrasidir, kamu yönetimidir, iş gücünün niteliğidir, ülkedeki şeffaflıktır, yolsuzluk algısıdır, öngörülebilirliktir, kayıt dışılıktır. Bunlara baktığımızda, Türkiye'nin maalesef, bugün iyi olmadığını söylüyoruz. Mesela birkaç örnek vereyim size: Mahkemelerin bağımsızlığını, tarafsızlığını yitirdiği bir ortamda, Cumhurbaşkanının "Anayasa Mahkemesinin kararına saygı duymuyorum." dediği bir ortamda, İçişleri Bakanının Meclis kürsüsünde, şu kürsüde "Anayasa'yı tanımıyorum." dediği bir ortamda, fiilî durum naralarıyla hukuk devletinin rafa kaldırıldığı bir ortamda, medyanın bağımsız hareket edemediği, toplumun doğru ve tarafsız haber alamadığı bir ortamda, dış politikanın sürekli zikzak yaptığı, terörün tırmandığı bir ortamda, yatırımcının önünü göremediği, sürekli şirketlere kayyum atandığı, yolsuzluk ve rüşvetin meşru sayıldığı, bir yılda Yolsuzluk Algı Endeksi'nde 13 basamak kötüleştiği bir ortamda verimlilikten elbette söz edilemez.

Yine, eğitimin yazboz tahtasına döndüğü, iş gücü niteliğinin artırılamadığı, ülkeyi yöneten siyasi partinin yetkili organlarında "Eğer eğitim seviyesini yükseltirsek kendi ayağımıza sıkarız." türü tartışmaların yapıldığı bir ortamda, Sayıştayın tamamen işlevsizleştirildiği bir ortamda, iç denetimin kurulamadığı, engellendiği bir ortamda, reform yapmak yerine günübirlik politikalarla ülkenin yönetildiği bir ortamda elbette verimlilikten bahsedilemez. O yüzden de Türkiye'de verimliliğin -yine Kalkınma Bakanlığı rakamını söylüyorum, Sayın Bakan bu rakamı bize Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmelerinde vermişti- 2007-2014 döneminde verimliliğin büyümeye yıllık katkısı eksi 0,7'dir arkadaşlar. Biz, büyümede verimlilikten kabaca 1,1 civarında bir olumlu katkı beklerken eksi 0,7 yani olumsuz bir katkı geliyor. Yani hukuk sisteminin göçtüğü, demokrasinin olmadığı, kamu yönetiminin iyi olmadığı bir ülkede verimlilikten gelen katkı negatif. Ee, zaten yatırım yapamıyorsun, verimlilikten bir şey gelmiyor, o yüzden de emsallerimize göre baktığımızda Türkiye büyümede son derece kötü bir performans sergiliyor.

Şimdi, son kısım, bu kara para cenneti hâline getirilmesi. Bununla ilgili arkadaşlar detayları konuşacak ama, buna benzer düzenlemeler daha önceden de yapıldı fakat sadece benzer. Nitelik itibarıyla son derece farklı bir düzenlemedir bu yapılan düzenleme. Bu düzenlemeden mutlaka vazgeçilmesi lazım. Ben bütün samimiyetimle söylüyorum, Türkiye'nin algısını son derece bozarız.

Bakın, bu düzenlemede neler yapılıyor: Şimdi, mesela, önceden, para getirildiğinde, paranın sermayeye ilave edilmesi, defterlere işlenmesi, efendim, bir fonda toplanması gibi zorunluluklar vardı; bunların hepsi kaldırılıyor. Ya, ben bu parayı niye getirtiyorum o zaman, yani sermayeye ilave edilemeyecekse? Bu paranın, bakın, suç olup olmadığı, yani suça yönelik bir işlemden elde edilip edilmediğine yönelik de herhangi bir araştırma ve soruşturma yapılamayacak bu düzenleme çıkarsa. Yani siz uyuşturucu veya ne bileyim ben, silah kaçakçılığından elde edilen bir parayı -bunu bir terör örgütü dahi yapabilir- başkasının nam ve hesabına da getirebiliyorsunuz. İsminin de özellikle gizlenmesine ilişkin burada bir şey var, bunu anlamak mümkün değil. Yani bir şahıs adına getiriyorsunuz ve hiçbir beyan da istenmiyor, yani bunun orada olduğuna ilişkin bir vesika da istenmiyor. "Benim şöyle bir param var." diyorsunuz, bu parayı getiriyorsunuz ve bu parayı, efendim, bir defa, vergiden ve vergiyle ilgili bütün soruşturma, kovuşturmalardan, her şeylerden muaf tutuyor. Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, Gümrük Kanunu, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Türk Ceza Kanunu'nun 282'nci maddesi... Ki bu maddenin başlığı nedir biliyor musunuz? "Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama" maddesidir. Yani suçtan kaynaklanmış olan bir malvarlığı var diye buna ilişkin bir soruşturma yapılacaksa bu soruşturma dahi yapılamayacak. Yani "Siz kara parayı Türkiye'ye getirin, bu, ananızın ak sütü gibi helal olacak." diyor bu madde.

Ben şunu iddia ediyorum: Türkiye'de helalinden kazanılmış, vergisi verilmiş, meşru bir şekilde kazanılmış bir paraya dahi bu kadar güvence yok. Bunun olmadığını zaten görüyoruz. Yani bir şekilde, işte, şirketlere kayyum atıyorsunuz. Yani vergisini veren insanların bile şirketlerine kayyum atandığı bir ortamda kara parayı, suçtan elde edilmiş parayı dahi meşrulaştıran, aklayan bir yasal düzenleme yapılıyor; bunu hiçbir şekilde kabul etme imkânı yoktur. Dolayısıyla, ben Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetini ve Adalet ve Kalkınma Partisi yetkililerini buradan uyarmak istiyorum; bu, Türkiye'nin imajını bozar.

Arkadaşlar, bu maddeyi lütfen buradan çıkaralım ve yetersiz olmakla birlikte bu tasarıda iyi maddeler var, onları hızlıca geçirelim diye söylüyorum.

Bir de bu madde, böyle, "dışarıdan gelecek yabancılar, yabancı parası" filan deniliyor ama tasarıya baktığınız zaman -biz de bu işin artık erbabıyız- aslında, tamamen içeriye göre yazılmış yani yabancıya göre değil.

Sayın Canikli diyor ki: "Efendim, Körfez parası için yaptık bunu." Kardeşim, Türkiye'ye Körfez parasının gelmesi için bir engel yok ki, meşru bir paranın Türkiye'ye gelmesi için, hatta biz onu teşvik ediyoruz; sukuk ihraçları var, yeni enstrümanlarla Körfez'den sermayenin Türkiye'ye gelmesini biz destekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - Dolayısıyla, adrese teslim bir yasadır ve bu madde Türkiye'nin imajını bozacak bir maddedir, bu maddenin metinden mutlaka çıkarılması gerektiğini düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)