| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 111 |
| Tarih: | 12.07.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Srebrenitsa'da bundan yirmi bir yıl önce hayatını kaybeden ve dünyanın en ücra köşesinde ve nerede yapılırsa yapılsın insanlığa karşı işlenmiş bütün suçları, bütün cinayetleri şiddetle ve nefretle kınıyor, hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum.
Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu Kamu Emekçileri Sendikası KESK'e karşı yapılan baskılar ve mobbinglerle ilgili araştırma önergesinin gerekçe bölümünde aynen şunlar söyleniyor: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları olmasına rağmen, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) üyesi birçok kamu emekçisine grev, eylem, yürüyüş etkinliklerinden çeşitli cezalar verilmektedir. Bu kapsamda, Siirt'te KESK bileşenlerinden Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası (DİVES), EĞİTİM-SEN ve TÜM BEL SEN üyelerine yönelik sürgün, açığa alma, kademe ilerlemesinin durdurulması cezaları verilmiştir. Özellikle son bir yıl içerisinde, Siirt'te keyfî uygulamalarla kamu emekçilerine yönelik hukuksuz uygulamaların başlatıldığı ifade edilmekte, bu sebeple EĞİTİM-SEN üyelerine yönelik nöbet, kılık kıyafet, sosyal medya paylaşımları gibi gerekçelerle 100'ü aşkın soruşturma açılmış ve çeşitli cezalar verilmiştir." Yine, gerekçenin bir paragrafında da: "KESK tarafından kamuoyuyla paylaşılan raporlara bakıldığında da muhalif kamu emekçileri üzerindeki baskı daha net görülecektir. Özellikle 10 Ekim Ankara katliamı sonrasında yapılan 13-14 Ekim grevleri ile 29 Aralık grevi sebebiyle soruşturmalar rekor düzeydedir." denilmekte, KESK tarafından hazırlanan rapora göre de birtakım veriler ortaya konulmaktadır. Şimdi, gerekçede bunlar söylenildiğine göre, gerçekten Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu ve diğer sendikal harekete böyle bir baskı yapılıyor mu, yapılmıyor mu bunlara bakmak lazım. Bununla ilgili de Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonunun kendisinin yayımlamış olduğu birtakım raporlar ve birtakım veriler var, bu verilere kısaca bir göz atmak gerekir. Bu, özellikle 10 Ekim Ankara patlamasından sonra ve toplu sözleşme süreçlerinde yapılan grev ve eylemlerden dolayı... Kendi raporlarına dayanan rakamlar şunlardır, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu diyor ki: "Biz 16.475 kamu emekçisine greve katıldığı gerekçesiyle çeşitli soruşturmalar açılmıştır ve bunlar yürürlüktedir. Örneğin, bunların başında, Diyarbakır'da 4.900, İzmir'de 3 bin, Mardin'de 2.600, Van'da 2 bin, Batman'da 1.200'ün üzerinde, Adıyaman'da 499, Urfa'da 246, Artvin'de 40, Gaziantep'te 475 kişi olmak üzere son üç ay içerisinde 16.475 kamu emekçisi hakkında soruşturma, araştırma ve kovuşturma yapılmıştır." denilmektedir KESK'in raporunda. Yine, bunu bilanço olarak şöyle döküyor, diyor ki işte bu son üç ayın bilançosunda: Soruşturma, uyarı ve kınama cezaları 16.646; sürgün, görev yeri ve görev değişikliği 82; işten çıkarma, göreve son verme cezaları 50; gözaltı ve tutuklama 20; Cumhurbaşkanına, Başbakana hakaret davası 37; kademe ilerlemesinin durdurulması 23, ceza davaları ve soruşturmaları 102, akademisyenlere yönelik kadro iadesi, işten çıkarma 12, aylıktan kesme ve idari para cezası 16; sosyal paylaşım, ifade özgürlüğüne yönelik davalar 40, mobbing 14, sendikal faaliyetlerin engellenmesi 11, sendikal materyallerin engellenmesi 3, eylem ve yürüyüş engelleme 2, 2911'e muhalefet iddiasıyla açılan dava 5, eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi, Cizre, Silopi, Nusaybin, Sur, Yüksekova ve diğer illerde de onlarca engelleme var.
Şimdi, baktığımızda, fiilen, Türkiye'de Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna karşı ve diğer sendikalara karşı bir yaptırımın söz konusu olduğu açık ve net bir şekilde görülmektedir. Yaklaşık olarak bayramdan önce, 27 Haziranda, yine burada, bu kürsüde, yine bununla ilgili verilen bir önerge üzerine de ben, Sayın Ahmet Bey ve diğer değerli konuşmacılarımız bunu dile getirdik. Evet, 1990'lı yıllarda başlayan, 2001 yılında çıkartılan kamu emekçileri sendikası yasasıyla birlikte, Türkiye'de önce toplu görüşme, daha sonra toplu sözleşme noktasına gelinmiştir. Ancak, bu yeterli midir? Değildir. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin de altına imza altmış olduğu ILO sözleşmeleri standardında mıdır? Değildir, onun gerisindedir. Bunu daha da ileri götürmemiz gerekiyor ama burada esas dikkat etmemiz gereken nokta, benden olan kamu emekçileri sendikalarına yol, benden olmayanların tamamını da tasfiye etme operasyonudur arkadaşlar. Bu, sadece sendikal alanda değil, on dört yıllık AKP Hükûmeti döneminde kendisine karşı olan veya kendisine biat etmeyen tüm kurum ve kuruluşları biat eder noktaya getirmek, tasfiye etmek veyahut da yok etmek anlayışının Türkiye'de egemen olmasıdır arkadaşlar. Sanayi odası, ticaret odası, esnaf odası, diş hekimleri, mimarlar odası, mühendisler odası, kadın dernekleri, Yeşilay, TÜRGEV, vakıf, aklınıza ne gelirse gelsin, arkadaşlar, bunları AKP'lileştirmekle ilgili yoğun bir çalışma var; bu da bunlardan bir tanesidir. Evet, Türkiye'de kamu emekçileri sendikalarına, kendinden olmayan sendikalara karşı önemli bir yaptırım var, önemli bir baskı var. Tayin olacaksınız, falanca konfederasyona gideceksin, MEMUR-SEN'e gideceksin üye olacaksın, tayinin olur. O sendikaya gideceksin terfi edeceksin, o sendikaya gidip üye olursan terfi ediyorsun. O sendikaya gidip üye olursan lojman hakkına sahip olabilirsin. O sendikaya gidip üye olursan her türlü imtiyazdan faydalanma şansın ve hakkın vardır.
Bunlar doğru yöntemler ve usuller değildir arkadaşlar, bunların terk edilmesi gerekiyor ama ne yazık ki on dört yıllık AKP iktidarı döneminde bu tip alışkanlıklar artık bir kural hâline getirilmiş ve bir kural hâlinde uygulanmaya devam ediyorlar. Buna hepimizin ve herkesin karşı çıkması gerekiyor.
En son şubat ayında, 16 Şubat 2016 tarihinde Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu imzasıyla, Hükûmetin aleyhinde yorum, açıklama, basın toplantısı, eylem gibi her türlü etkinlik yapıldığında bunlara katılanlar hakkında soruşturma ve kovuşturma açılmasıyla ilgili bir genelge yayımladı. Bu genelge Sayın Ahmet Davutoğlu'na yaradı mı, yaramadı mı; onu sizler biliyorsunuz. Yaramadığı açık, kimseye bir faydası olmadığı açık ve net ama bu genelge doğrultusunda ve bu genelge doğrultusunda oluşturulan BİMER marifetiyle, şimdi önüne gelen herkes ama herkes imzasız, isimsiz bir şekilde "Falanca şunu yaptı, filanca şunu yaptı." diye kamu çalışanları hakkında, vatandaşlar hakkında BİMER'e onlarca, yüzlerce, binlerce, on binlerce şikâyet dilekçesi gönderiyor ve o insanlar hakkında kovuşturma, soruşturma açılıyor arkadaşlar.
Sorun nedir? Söylüyorsunuz "paralel devlet", "paralel yapı", "paralel yapı..." Onlarca insan mahkûm edildi -Tuncay Özkan'ı, Mustafa Balbay'ı, Sayın Çiçek'i- onlarca insan cezaevlerinde beş yıl altı ay yattılar, sesinizi çıkarmadınız, onlarla birlikte bunları yaptınız. Ama, şimdi aynı yöntem ve usulü sizler kendiniz yapıyorsunuz, kendi bakanlarınız, kendi yöneticileriniz marifetiyle bunu gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz ki bu doğru bir yöntem ve usul değildir.
Yani, geçtiğimiz hafta yine burada söylemiştim, Amerika'da 1940'lardan sonraki McCarthycilik dönemini. Şu anda Türkiye'de, fiilen, ispiyonculuk ve ihbarcılık marifetiyle önüne gelen herkes kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi hareket etmeyen, kendisi gibi oy vermeyen herkesi şikâyet eden, ihbar eden noktaya geldi ki bu, Türkiye'nin gidişatı açısından doğru bir nokta değildir.
Bununla ilgili şimdi mademki bu kadar iddia var, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna (KESK'e) bu kadar baskı var, bu kadar rakamlar verilmiş, bu kadar raporlar var; o zaman bunlar doğru mudur, yanlış mıdır anlaşılabilmesi için yapılacak bir tek şey var, hiç kimsenin şaibe altında kalmaması gerekir, doğruların gün ışığına çıkartılması gerekir. Bunların gün ışığına çıkartılması için de araştırma komisyonu kurulması gerekir. İktidarıyla muhalefetiyle hepimiz, herkes, bu kadar iddialar karşısında, şimdi burada parmak kaldırarak "Hayır, istemiyoruz." demek yerine, bu iddiaların araştırılması ve gün ışığına çıkartılması gerekir ve o zaman demeliyiz ki: "Ey HDP, senin bu kadar iddiaların var ama biz araştırma komisyonunu kurduk, bunların hiçbirisinin doğru olmadığını gördük." Alırsınız, suratına atarsınız. Bu kadar basit.
Ama, bunu burada reddetmek yerine o komisyonun kurulmasını hep birlikte sağlamamız ve bu iddiaların tamamını araştırmamız ve doğruları gün ışığına çıkarmamız gerekir diyor, bu konuda hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)