GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:110
Tarih:30.06.2016

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 29'uncu maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Yargının adil ve bağımsız olabilmesi, kişi ve makamlara bağlı olmaksızın kanunlar çerçevesinde yargılama yapılması, demokratik bir ülkenin en önemli kıstaslarındandır.

Yapılması istenen kanun değişikliklerinin acele getirilerek, yargı üyelerini seçerken iktidarda olan partinin istediği kişileri yargı üyesi olarak atayarak, kendi siyasi rantları çerçevesinde karar verecek atanmış memur gibi çalıştırılmak istenmektedir. Bunun en iyi örneği devlet güvenlik mahkemeleri -yani DGM'ler- ve istiklal mahkemeleridir.

Başlangıçta asker kaçağı için kurulan istiklal mahkemeleri daha sonra bir intikam mahkemesi hâline gelmiştir. İstiklal mahkemelerinde çok kısa süren bir yargılama sonunda... Aslında buna yargılama denmez, görev yapan hâkim kılıklı üyelerin tamamı asker veya milletvekili olarak atanan kimselerdi. Türkiye'de birkaç mahkeme kurulmuş. O mahkemelerin verdikleri kararların temyiz edilmesi mümkün iken şark istiklal mahkemesinin kararları kesin olup temyizi kabil değildi. Bundan da anlaşılıyor ki, gayeleri yargılama değil, Kürt halkını imha idi.

Kürt ve kürdistan halklarının hak ve özgürlük talepleri için mücadele eden ve doksan bir yıl önce istiklal mahkemeleri tarafından idam edilen Şeyh Sait ve 47 saygın arkadaşını saygıyla anıyorum.

"Türkiye Kürt sorununu bugüne kadar neden çözmedi?" sorusuna ilgi duyanların önüne çıkan en çarpıcı ve en kilit örnek Şeyh Sait olayıdır. 1925 Şubatında başlayan ve giderek isyana dönüşen olay, Şeyh Sait ve arkadaşlarının idamı kürdistanda büyük yıkımlarla sonuçlanmış, onu başka ayaklanmalar ve katliamlar takip etmiştir.

Bu olay gerekçe gösterilerek Takriri Sükûn Kanunu çıkarıldı ve istiklal mahkemeleri faaliyete geçti. İstiklal mahkemeleri, verdikleri idam kararlarını Meclis onayına gerek duymadan infaz etmeye de yetkili kılındılar. Otoriter rejimin sistematik bir şekilde inşasına başlanması için önce Hükûmet değiştirildi. Dönemin Başbakanı Fethi Okyar Bey isyanın yerel bir olay olduğunu, bütün ülkeyi bir baskı rejimi altına sokmanın anlamsızlığını anlatmaya çalıştı, dinletemedi. Mustafa Kemal tarafından onun yerine atanan İsmet İnönü, bastırma hareketinin ve geri dönüşü olmayan bir dönemin fitilini ateşledi.

Fethi Bey istifasından önce, Halk Partisi Meclis Grubunda şunları söylemişti: "Anlıyorum ki arkadaşlarım isyana karşı Hükûmetin almış bulunduğu tedbirleri yeterli görmeyerek daha geniş, daha şiddetli tedbirler alınmasını istiyorlar. Ve sizlerin şahsında itimatlarımızı kaybetmiş olduğum kanaatiyle Başvekillikten çekiliyorum." dedi. Fethi Bey'in "Elimi kana sürmek istemiyorum." sözü yeni rejimin Kürt meselesine nasıl yaklaşacağına dair önemli bir ipucuydu.

İsmet Paşa başbakanlık koltuğuna oturdu, 4 Mart 1925'te Takriri Sükûn Kanunu çıkarıldı, idam kararlarının tasdik ve infazı istiklal mahkemelerine verildi. Şeyh Sait ile arkadaşları 28 Haziran 1925'te idam kararı verildikten bir gün sonra, 29 Haziranda idam edildiler. İdam gerekçeleri de müstakil bir İslam Kürt hükûmeti kurmak maksat ve gayesiyle isyan etmekti.

Şeyh Sait'i idam ettiren istiklal mahkemesinin o günkü savcısı olan Ahmet Süreyya'nın kitabında bir anısı var. O anıda Türkçe bilmeyen bir genci nasıl idam ettiklerini anlatıyor ve o genç Süreyya Bey'in rüyasına giriyor ve rüyada da çok huzursuz oluyor. Bununla ilgili de bir yazı yazıyor Ankara'ya. Ankara'dan gelen cevap şu: "Ahmet Süreyya Bey, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi müddei umumi; gayemiz Kürtlerin ve Kürtçülüğün kafasının ebediyen ezilmesidir. Hâkim arkadaşınla anlaş, gözlerinden öperim. Başvekil İsmet" imzasıyla geliyor. Bildiğiniz gibi, eğer o gün Kürt sorununa bu şekilde yaklaşılmış olmasaydı bugün bu olaylar olmayacaktı; ne Lice olacaktı ne Şırnak olacaktı ne Cizre olacaktı, bugün farklı bir toplumda, farklı bir yerde yaşıyor olacaktık.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)