Konu: | Gözaltı ve tutuklamalarda yaşanan hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 110 |
Tarih: | 30.06.2016 |
BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hapishanelerde yaşanan hak ihlalleriyle ilgili gündem dışı konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de 7 Haziran seçim sonuçlarını hazmedemeyen AKP Hükûmeti ve Cumhurbaşkanı Türkiye'yi, ülkemizi erken genel seçime götürmüştür. 7 Haziran ile 1 Kasım arasında da gerilim siyaseti izleyerek, Hükûmet kurmak adına izlediği gerilim stratejisi neticesinde 1 Kasım sonrası tek başına iktidarı kurabilecek güce, yeterliliğe erişmiş olan AKP Hükûmeti, seçim sonrasında da baskıları; farklı kesimlerin, muhaliflerin sesini kısmak, susturmak adına âdeta otoriter, faşist bir sistemi tüm topluma, ülkemize, halklarımıza dayatmaktadır.
Amaç sadece Kürt toplumunu sindirmek değil, bir bütün olarak toplumsal muhalefeti hedef alarak paralize etmek, toplumu düşünemez ve direnemez hâle getirmektir. Tabii, bunun yansımalarının hapishanelerde olmaması düşünülemez. Ülkenin bu son süreçte içinde bulunduğu olağanüstü koşulların ciddi bir boyutta yansımasının olduğu alanlardan biri de hapishanelerdir.
24 Temmuz 2015 tarihinden itibaren hapishanelere yönelik yaşanan ihlallerin başında sürgünler gelmektedir. Sistematik bir hâl alan sürgünlerin sadece siyasi tutsaklara yönelik olması aslında devletin genel politikasından bağımsız olarak ele alınamaz. "Nakil" adı altında gönderilen tutsakların Gümüşhane, Rize, Bandırma, İzmir, İstanbul, Erzincan, Trabzon, Osmaniye, Kocaeli, Ankara gibi illere, ailelerinden yüzlerce kilometre uzağa gönderilmeleri, ceza içerisinde ceza mantığının bir tezahürüdür. Sürgün politikasıyla devlet hem tutsakları hem de tutsakların ailelerini cezalandırma amacı gütmektedir. Sürgünlerde amaçlanmak istenen, tutsaklarla birlikte aileleri de derinleştirilmiş tecride maruz bırakmaktır.
Türkiye'de yaşanan savaş koşullarının hapishanelerde bulunan siyasi tutsaklara yansımaları çok ağır olmaktadır. İdarelerin ve gardiyanların yaklaşımları insanlık onuruyla bağdaşmayan muamele ve işkence boyutlarını aşarak tam bir düşman hukukuna dönüşmüş bulunmaktadır. Tutsaklar birçok hapishanede; Erzurum H Tipi ve E Tipi, Şakran, Kırıklar, Sincan, Kırıkkale, Osmaniye, Çanakkale, Tekirdağ, Edirne ve neredeyse siyasi tutsakların kaldığı bütün hapishanelerde sadece slogan attıkları gerekçesiyle aylara varan iletişim imkânlarından yoksun bırakılmaktadırlar. Bütün bu ihlallerin ötesinde, Bakanlıkça bütün hapishanelere 5 Mart 2016 sonrasında gönderilmiş olan gizli genelgeyle siyasi tutsakların bulunduğu bütün hapishanelerde olağanüstü bir sürece geçilmiştir. Yeni sürecin temel konsepti tecrit, izolasyon ve yaşam koşullarının minimize edilmesidir.
Yeni konseptle -getirilmeye çalışılan- sadece siyasi tutsaklara ve ailelerine değil, avukatlara yönelik de sınırlandırmalar, kısıtlamalar getirilmektedir. Bu da açıkça savunma hakkının ihlalini teşkil etmektedir.
Değerli arkadaşlar, avukatlara bile görüş günleri konularak savunma hakkı yerle bir edilmektedir. Buna örnek olarak Trabzon ve Sincan Cezaevlerini verebiliriz. Bu nasıl bir mantıksa, savunmanın ayağını oluşturan avukatlara -yargı içerisinde savunma hakkı temel, kutsal bir hak olmasına rağmen- "Sen falan gün, falan saatte gelip tutuklularla veya hükümlülerle görüşebilirsin." anlamında bir sınırlama getirilmesi neyle izah edilecek, ben onu anlamakta güçlük çekiyorum.
Hapishanelere yönelik gerçekleştirilen yeni uygulamalardan biri de, henüz muhakeme süreçleri devam eden veya daha muhakeme süreci başlamayan tutsakların sürgün edilmesidir. Yaşanan sürgünlerle birlikte gerek hapishanelerde gerekse de yolda tutsaklara yönelik çok ciddi fiziki ve psikolojik işkenceler gerçekleştirilmektedir. Cezaevinde verilen disiplin cezalarının süreklilik kazanmasından dolayı tutsakların bir cezası bitmeden diğer cezasının başladığı ve verilen cezaların tamamının keyfî olduğu da tutsaklar tarafından tarafımıza bildirilmiştir. Tutsakların cezaevi içerisindeki doğal ve insani taleplerini dile getirmesinin dahi suç unsuru sayılarak cezaların kesilmesi cezaevlerinde yaklaşımdaki kastı ele vermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BERDAN ÖZTÜRK (Devamla) - Tutsakların hak ihlallerine karşı her protesto eyleminin ardından verilen cezaların hapis içinde hapis yaşatmak amacıyla verildiği su götürmez bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Ailesi ve çevresinden tamamen tecrit ettirilen bu cezalandırma anlayışının altında yatan esas zihniyet de, tutukluya tecrit içinde tecrit etme zihniyeti de ceza hukuku açısından ikinci bir cezalandırmadan başka bir şey değildir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)