GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:109
Tarih:29.06.2016

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanının burada olacağını düşünmüştüm ama yok, biraz belki arkasından konuşuyor gibi olacak.

Ben Sayın Adalet Bakanını, yıllar önce bir avukat meslektaşımız F tipi cezaevleriyle ilgili, orada yaşanan işkenceler ve ihlaller üzerine ölüm orucuna başladığı ve ölüm sınırına geldiği zaman avukatlar olarak topluca Meclise ziyarete geldiğimizde tanıdım. Ne o meslektaşımın görüşleri benim görüşlerimdi ne de cezaevlerinde o ihlalleri yaşayan insanları tanıyordum ama bir grup avukat olarak o ihlalleri durdurmak, gerçekten ölüm sınırına gelmiş bir insanın -çünkü başkalarının yaşadıkları için hayatını ortaya koymuş ve ölüm sınırına özellikle gelmiş bir insanın- ölmesini engellemek için buraya gelmiştik. Kendisi "Onlar terör örgütleriyle bağlantılı." demişti o zaman.

Aynı şekilde, bu ölüm orucunu durdurabilmek için uğraştığımız bir başka meslektaş ise, o zaman bunlara "terör, terörist" demeyen ama şu anda ne dediğini çok merak ettiğim bir başka meslektaş ise Cumhurbaşkanının başdanışmanı. Evet, nereden nereye demek istiyor insan bazen.

Şimdi, Sayın Adalet Bakanı gerçekten o günden bugüne hiç değişmemiş. Dün de burada yargıyla ilgili, cezaevleriyle ilgili ihlaller aktarıldığında "Yalancısınız, yalan söylüyorsunuz." ya da "terör" laflarını kullanarak tepkiler veriyor. Oysa, bir demokratik ülkede olması gereken aslında nedir? Eğer birileri, milletvekilleri size bir mecliste "Cezaevlerinde ciddi ihlaller var." diyorsa ve o mahpusların isimlerini de vererek bunları ifade ediyorsa ve siz de bir bakansanız bunları not alırsınız, tespit edersiniz ve var mı yok mu bakarsınız. Eğer varsa bunun açıklamasını yaparsınız, önlemeye çalışırsınız ama yoksa da yine o şekilde kalkıp da "Yalan söylüyorsunuz." demezsiniz. Dersiniz ki "Hayır, biz ihlal tespit etmedik, bunda yanlışlık var." Ama bu ülke böyle bir ülke değil, bu Bakan da öyle bir bakan değil; keşke olsaydı gerçekten.

Evet, dün yaşananlardan sonra... Dün gece -41 veya 46 sözleri dolaşıyor ama sayılar önemli değil- hepsinin bir hikâyesi olan insanları kaybettik hem Türkiye'den hem dünyanın çeşitli yerlerinden. Ama biz sabaha kadar, sabahın altısına kadar Danıştay Kanunu'nu konuşmaya devam ettik çünkü yargının, daha fazla zapt edilmeye ihtiyacı vardı.

Gerçekten, olması gereken bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Evet, Sayın Cumhurbaşkanı "Bu, her yerde olabilir." dedi. Doğru, her yerde olabilir ama her yerde olduğunda, olan bir başka şey daha var. 11 patlama oldu bu ülkede, bir yılda 11 patlama oldu ve tek bir istifa olmadı.

Soma oldu, Tayyip Erdoğan "Başka yerlerde de oluyor." dedi ve neredeyse, 1800'lü yıllarda yaşanan maden kazalarını örnek verdi.

Güney Kore'de, 300 kişinin öldüğü feribot faciası sonrası Başbakan istifa etti.

Hindistan'da, akrabaları yolsuzlukla suçlanan Ulaştırma Bakanı istifa etti.

Fransa'da, hakkında vergi kaçırma soruşturması açılan Bütçe Bakanı istifa etti. Bunlar yakın zamanlar -2012, 2013- çok uzak değil.

Mısır'da, bir trenin okul otobüsüne çarpması sonucu 47 kişi öldü, Ulaştırma Bakanı -2012'de- istifa etti; bizde Başbakan oldu.

Gürcistan'da, bir hapishanede mahkûmlara işkence ve cinsel taciz olduğu görüntüleri ortaya çıkınca, İçişleri Bakanı istifa etti.

Japonya'da nükleer santral kazası sonrası Ekonomi Bakanı istifa etti.

Kosova'da protesto gösterilerinde 3 kişi ölünce, İçişleri Bakanı istifa etti.

Evet, her yerde olur ama olan başka bir şey daha var, insanlar, gerçekten sorumluluklarını alıyorlar, biliyorlar ve istifa ediyorlar. 11 patlama olan bu ülkede istifa edin artık.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)