GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:107
Tarih:27.06.2016

LEZGİN BOTAN (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sözlerime geçmeden önce, malum her sene Türkiye'de yaz aylarında orman yangınları olur. Bütün bu orman yangınları tedbirsizlik veya hangi sebepten olursa olsun gerçekten ciğerlerimizi yakıyor, ülkenin neresinde olursa olsun hepimizin canını acıtıyor. Ancak, burada ülkenin batısında olan yangınlara Hükûmetin göstermiş olduğu hassasiyetin aynısını, Şırnak, Siirt ve Diyarbakır Lice'deki orman yangınlarına göstermemiş olmasını burada huzurlarınızda kınamak istiyorum ve kınıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarımız, malum, şu an Millî Eğitim Komisyonu yeniden millî eğitimin yapılandırılmasına ilişkin 104 maddelik bir çalışma yürütüyor ancak burada da tekrar şunu görüyoruz: On dört yıllık AKP iktidarı eğitimi o hâle getirmiş ki hani deyim yerindeyse, amiyane bir tabirle arapsaçına dönüştürmüş. Her bakana göre eğitim politikası değişiyor, her müsteşara göre eğitim politikası değişiyor. On dört yılda normalleştirilememiş veya var olanı da anormalleştiren bir politik anlayış bugün tekrar antidemokratik bir şekilde yasayı önümüze getirmiş bulunmakta.

Şimdi, hepinizin malumu, kamu çalışanlarının alanında değişik sendikalar var. Mevcut Hükûmetin tutumu yandaş sendikalara farklı bir hukuk ama Türkiye'nin aydınlık yüzünü temsil eden, Türkiye'nin demokratik geleceğini temsil eden, bilimsel, demokratik, laik, ana dilde eğitimin temsilcisi olan; yine, sağlıkta sağlık hakkının, demokratik temelde kamusal nitelikli sağlık hakkının sağlanması konusunda KESK'in üyelerine âdeta bir düşman hukuku uygulanmakta, sudan bahanelerle KESK'in üyeleri soruşturmalara uğramakta, kıdem durdurması ve benzeri birtakım haksızlıklara uğramaktadır. Burada ben birkaç tane örnek vermek istiyorum: Sadece, hani Cumhurbaşkanının kaymakamları topladığı bir toplantıda "Artık mevzuatı bir kenara koyun..." birtakım saiklerle... Tabii bunu önerirken aslında bütün alanlarda artık, sorumsuzluk veya cezasızlık... Topluma karşı Hükûmetin aslında yükümlülüklerini taşıması gerektiği bir noktada "Yasaları bir tarafa koyun, kafanıza göre, nasıl istiyorsanız, AKP gibi düşünmeyen, AKP gibi bakmayan, AKP gibi anlatmayan, AKP'nin diliyle konuşmayan herkesi sindirebilirsiniz, bir bahaneyle onları soruşturmalara tabi tutabilirsiniz, onların özlük, ekonomik, demokratik haklarıyla istediğiniz gibi oynayabilirsiniz." denilmektedir. Çünkü siz, yasayı tanımadığınız zaman, Anayasa'yı bir tarafa koyduğunuz zaman, mevzuatı bir tarafa koyduğunuz zaman ne yapacaksınız? Kişisel duygularla, kişisel kinlerle, kişisel hesaplarla hareket edeceksiniz. Sizin gibi düşünmeyen, bakmayan, sizin gibi konuşmayan, sizin gibi kendisini ifade etmeyen, sosyal, kültürel, ekonomik, felsefik, cinsel aidiyetleri farklı olanları ne yapacaksınız? O zaman, onlara, bir şekilde, eğer yasa yoksa, koruyucu yasa yoksa, hukuku bir tarafa koyarsanız, kendi menfaatinize göre davranacaksınız.

Dolayısıyla, böyle antidemokratik yasalarla bugüne kadar askerî darbe dönemlerinde bile karşılaşılmamış bir yaklaşım söz konusu, ciddi bir baskı söz konusu yani, Sultan Abdülhamit dönemini belki 10 kat aratan şu an ciddi bir istibdat dönemini yaşıyoruz. Özellikle kamu çalışanlarına, farklı sendikalarda örgütlü olan kamu çalışanlarına yönelik çok ciddi bir mobbing uygulaması var. Hani, AKP'nin daha önce çok şikâyet ettiği ve bizim de o zaman desteklediğimiz başörtüsü meselesi konusunda, işte o dönem mağduriyetlerden söz edenler, mahalle baskısından söz edenler, bunun mağduriyetini yaşayanların gerçekten bugün benzeri mahalle baskısını 10 kat artırmalarını anlamak mümkün değil, akılla izah etmek mümkün değil.

Şimdi, burada, bakın, KESK'in üyeleri... Sadece Ankara'da DAİŞ'in saldırısı sonucunda 104 emekçiyi yitirdik, 104 kardeşimizi, canımızı yitirdik. Ankara'nın merkezinde DAİŞ geldi orada bir katliam gerçekleştirdi göz göre göre. Şimdi, buna tepki gösteren kamu çalışanlarından neredeyse 16 bin-17 bin kişi bunlardan dolayı soruşturmalık oldu. Yahu, bir terörist örgüt geliyor, Ankara'nın kalbinde 104 barış elçisini öldürüyor, 500'ünü yaralıyor ve buna tepki gösteren kamu çalışanlarını neredeyse onlar suçluymuş gibi soruşturmalara tabi tutuyorsunuz. Bu toplumda savaş olmasın, çatışmalar olmasın, kamu kaynakları heba edilmesin, ahlaki çöküntü olmasın, ahlaki çözülme olmasın diye, sırf bunun için demokratik tepkisini gösteren sendikaların üyelerine korkunç bir şekilde baskı uygulanıyor ve soruşturmalara, sürgünlere maruz kalıyorlar. Şu an elimdeki listeye göre KESK'in üyelerinden 82'si sürgün, kademe ilerlemesi durdurulması verilen 23 kişi, ceza davaları soruşturmaları 102 kişi, akademisyenlere yönelik kadroların iadesi uygulaması yani işten çıkarma 12 kişi, aylıktan kesme ve idari para cezaları 16 kişi, işten çıkarma 50 kişi. Yani kısacası, nereden bakarsanız bakın, şu an 17 bin kişi bu tür soruşturmalarla yüz yüze kalmış. Sebebi nedir peki? Gerekçesi nedir? İşte, grev hakkını kullanmış, savaş olmasın, ülkenin kaynakları çarçur edilmesin demiş, yapılan yolsuzluklara, hırsızlıklara, yapılan zulümlere, yapılan birtakım hukuk dışı uygulamalara karşı çıktıkları için; DAİŞ'in yaptığı saldırılara, Diyarbakır'daki katliamdan tutun, Suruç'taki katliamdan tutun, Reyhanlı'daki katliamdan tutun, Cilvegözü'ndeki katliamdan tutun, İstanbul, Niğde'deki DAİŞ katliamlarından tutun ta Ankara'da zirveleştirilen katliamlara kadar tepki gösterdikleri için. Şimdi bunun mantığı var mıdır? Kamu çalışanları demokratik haklarını kullanacak, grev hakkını kullanacak, savaşa, çatışmaya, yolsuzluğa, orman yangınlarına, yakılan yıkılan şehirler, yüz binlerce çocuğun eğitimden koparılmasına kadar, bütün bu vakalara karşı demokratik tepkisini gösterecek ama birileri bunu hazmedemeyecek ve tutup bu konuda soruşturmalar yapacak. Bakın, Başbakanlığın bir ara yayımladığı bir genelge vardı, ona göre hiçbir kamu çalışanı basın açıklaması yapamayacak, efendim şunu yapamayacak, bunu yapamayacak... Bunlar ancak askerî dönemlerde olabilecek kısa vadeli şeylerdir. Yani gerçekten darbe dönemlerinde bile bu kadar baskı, bu kadar zulüm, bu kadar haksızlık, bu kadar demokratik hakları budayan, anayasal hakları budayan, grev hakkını, sendikal hakları bu kadar örseleyen hiçbir dönem yaşanmamıştır. Fakat görüyoruz sırf bundan dolayı KESK'in üyeleri ve diğer sendikaları, KAMU-SEN'e üye olan birçok personel de benzer şekilde şu an baskıya uğruyor. İş yerlerinde kimse konuşamıyor. Yine akıllara ziyan bir durum söz konusu. Sosyal medyada görüşünü açıkladığı için şu an yüzlerce kamu çalışanı ya görevden el çektirilmiş ya çeşitli cezalarla yüz yüze kalmış.

Yine yüzlerce kamu çalışanı iş yerlerinde birtakım değerlendirmeler, sendikal haklar, özlük, ekonomik haklara yönelik, demokratik haklara yönelik değerlendirmeler yaptığı için veya Hükûmeti eleştirdiği için aynı şekilde benzer zulümlere, benzer uygulamalara maruz kalmış. Gerçekten, ahlaki anlamda, Türkiye tarihinde jurnalciliği biliriz. Özellikle Osmanlı'nın son döneminde, Sultan Abdülhamit'in döneminde, Sait Paşa'nın o hezeyanlarını hepimiz biliriz. E, şimdi aynı şekilde. Tutmuşsunuz, şu an Başbakanlığa bağlı bir site oluşturmuşsunuz. O siteye şikâyetler geliyor, eğer siz birini istemiyorsanız onun hakkında bir şeyler söylersiniz ve Bakanlık bunu hemen imzasız, kayıtsız dikkate alıyor ve söz konusu kamu çalışanını alıyor, onun özlük haklarını, onun demokratik haklarını elinden aldığı yetmiyormuş gibi ya görevden atıyor ya haksız soruşturmalara maruz bırakıyor. Bu, yüz kızartıcı bir şeydir. Bu, toplumsal ahlakın, toplumsal çöküntünün gelmiş olduğu noktayı göstermesi açısından ibret verici bir şeydir. Jurnalcilik ayıp bir şeydir, utanç verici bir şeydir. Belli bir kayda dayanmadan, belli nesnel birtakım kanıtlara dayanmadan, sırf siz beni istemiyorsunuz, "Gözünüzün üzerinde kaşınız var." bahanesiyle tutup... Yani şu an kamu çalışanları, bakın, yeni nesli yetiştiren öğretmenleri veya kamu çalışanlarını bu kadar kişiliksizleştiren, bu kadar özlük haklarını paramparça eden, yetmiyormuş gibi bir de şu an kişilikleriyle, karakterleriyle oynayan, yani "Senin gibi düşünmeyeni şikâyet et, ihbar et, ihbarcılık yap, hiç imza da mühim değil, kanıt da önemli değil, yeter ki sen Başbakanlığa bildir, biz gereğini yaparız." diyen bir mantıkla karşı karşıyayız.

Dolayısıyla, ben bu tutumu kınıyorum, bir an önce bu tutumdan vazgeçilmesini burada tekrar salık veriyor, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)