GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:104
Tarih:21.06.2016

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın tümü üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, konuşmama, ilginizi çekeceğine inandığım bir bilgi notuyla başlamak istiyorum. Malum, dünya kamuoyu Julian Assange'dan sonra bir de Edward Snowden diye bir karakterle tanıştı. Birisi WikiLeaks belgelerini sızdırırken diğerinin de Amerika Ulusal Güvenlik Ajansı belgelerini sızdırdığı bilinmekte. Şimdi, Global Research'ün, Gulf Daily News'te yayımlanan bir makaleye dayanarak yaptığı bir açıklamadan bir pasaj okumak istiyorum: "Amerika'daki Ulusal Güvenlik Ajansı eski çalışanlarından Edward Snowden'ın ortaya attığı bir iddiaya göre İngiliz, Amerikan ve İsrail istihbarat örgütleri Irak-Suriye İslam Devleti yani IŞİD'in oluşmasında birlikte çalıştıklarını belirtmektedirler. Snowden tarafından sızdırılan belgelere göre, bölgedeki Yahudi devletinin korunmasının tek yolu sınırlarına yakın bir yerde bir düşman yaratmaktır." Yine, bu belgelere göre IŞİD'in lideri ve imamı Ebu Bekir El Bağdadi'ye bir yıl boyunca yoğun bir askerî eğitim bu üçleme tarafından verilmiş, hatta özellikle hitabetle ve hutbelerle ilgili de bir eğitimden geçirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böyle bir bilgi notuyla neden başladım? Uluslararası rekabette artık açıktan ve doğrudan savaşlar söz konusu değildir, bunun yerine taşeron olarak terör örgütleri kullanılmaktadır. Özellikle büyük güçler arasındaki rekabette bu çok açıkça görülmektedir. Fakat, tabii, büyük güçler, karşılaştığı bu terör faaliyetlerinde de yine çok rahat bir şekilde uluslararası birtakım anlaşmaları askıya alarak -üstesinden gelecek- kendi bünyelerinde birtakım tedbirleri de almaktadırlar. Bunun en tipik örneği bu Mecliste zaman zaman dile getirilen ETA terör örgütü, IRA terör örgütü ya da Almanların Baader-Meinhof'udur. Bu 3 terör örgütü de güçlü devletler tarafından herhangi bir büyümeye ya da siyaseten gelişmeye izin verilmeden çıktıkları yerlerde yok edilmişlerdir.

Terör bağlamında şimdi bütün bu tarihî ve siyasi gerçekleri bir tarafa bırakarak bu yüce Meclisi, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletini ve yüce milletimizi birtakım Marksist Leninist propaganda kaynaklarıyla meşgul etmek akla, irfana, vicdana ve sağduyuya hakarettir. Neden? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti ağaç kovuğundan çıkmış bir devlet, bu millet de Belçika, İsviçre, Amerika Birleşik Devletleri veya Kanada gibi suni birlikteliklerden oluşmuş bir yapı değildir. Kökleri binlerce yıllık geçmişleriyle mazide yerini almış ve güçlü bir devlet geleneği olan bir yapıdan gelmektedir. Yani, bin yılı aşan birlikte yaşama azim ve kararlılığının bir ifadesidir. Bu azim ve kararlılığın varlığını en son Sevr'i bir yok hükmünde sayıp "Ya istiklal ya ölüm!" diyerek küllerinden tekrar dirilip ve onu da Lozan'da uluslararası bir teminat altına alarak bir kez daha göstermiştir. Bu da bütün renkleri ve unsurlarıyla yüce Türk milletinin aynı zamanda ordu milleti olduğunun bir ifadesidir yani söz konusu vatan olduğunda resmî üniformaya ihtiyaç duymak söz konusu değildir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Orta Doğu, Asya ve Avrupa'nın kesiştiği ve binlerce yıldır her anlamda merkez olma özelliği taşıyan bir coğrafyada var olmak, ayakta kalmak karşılığında ya doğrudan savaşlara ya da terörist birtakım kalkışmalara maruz kalırsınız. Son yüzyılda, rekabet hâlinde olduğumuz devletler muhtelif vesilelerle savaşlarla elde edemediklerini başkaldırılar, ayaklanmalar ve terörist girişimlerle denemektedirler. Bu amaçlar doğrultusunda, ülkemize özellikle 1984 yılından bu yana ayrılıkçı bir terörist örgütü musallat edilmiştir. Irkçı ve ayrılıkçı bir temele dayalı bu terör örgütü özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kardeşlik harcını bozmayı hedef edinmiştir. Zaman zaman kararlı mücadeleler sonucu yok olma noktasına getirilen PKK terör belası, zaman zaman da siyasi hesaplar ve mülahazalar sonucu gözden kaçırılarak can suyu verilmiştir. Bunun en somut tezahürü 2009-2015 yılları arasında romantize edilen bir Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi ve demokratik açılım rüyasıyla yaşatılmıştır. Bu süreçte, Türk devlet geleneğinin en güvenilir ve stratejik ayağı olan Türk Silahlı Kuvvetleri zaafa uğratılıp, itibarsızlaştırılmaya çalışılıp, bunda da kısmen başarı sağlanmıştır maalesef. Çünkü, Türkiye'nin stratejik kara kutuları açılmış, önemli bilgiler ve belgeler ortalığa düşmüş, askerî başarılar hafife alınmış, sahte ve düzmece dosyalarla soruşturmalar düzenlenmiş, hatta yüzlerce vatandaşın katili teröristler gizli tanık yapılarak, her rütbeden asker hapse atılarak büyük aile dramları yaşatılmıştır. Öyle ki ordumuzu komuta edecek yüksek rütbeli asker bırakılmamıştır.

Öte yandan, bu süreçte Habur'da çadır mahkemeleri kurulmuş ve böylece teröristler pişman olmadıklarını beyan etmelerine rağmen şehirlere taşınmış, eli kanlı bölücübaşının mesajları meydanlarda ve medya aracılığıyla okunmuş ve mitik bir kahraman gibi Mandelalaştırmaya çalışılmıştır. Bu da yetmezmiş gibi, Oslo'da gizli görüşmeler sonunda verilen Mahallî İdareler Yasası başta olmak üzere, birlik ve beraberliğimizi yok edecek tavizler ve nihayet, Dolmabahçe'de var olan mutabakat gündeme gelmiştir. Bütün bu tavizler sonucu muhatap alınan terör örgütü, bir anda kendini resmî bir otorite ve muhatap görüp bölgede silahlanma, mayınlama, mahkemeleşme gibi kurumsallaşmaya tabi tutmaya başlamış ve gölge bir devlet havasına girmiştir. Bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Eylül 2015 tarihli Hürriyet gazetesine verdiği beyanatta çok açık bir şekilde kabullenmekte ve ifade etmektedir. Aynen okuyorum: "Çözüm süreci bunlar tarafından bir ihanetle değerlendirildi. Çözüm sürecini bunlar âdeta güneydoğuda, kısmen doğuda kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler, çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar." diyerek beyanatını noktalamış. İşte, bu dönemde "Bırakalım, görmeyelim, duymayalım, bilmeyelim, yapsınlar." siyasi öngörüsüyle hareket edilmesi sonucu başta bölge insanı ve Türkiye ağır bedeller ödemiş, canlar yanmış, ocaklar batmış ve ülkemiz büyük bir kaosa sürüklenmiştir. Yani, Sayın Davutoğlu'nun ifadesiyle Türkiye beka sorunu yaşama noktasına gelmiştir. Artık, katranın kaynatılarak şeker olamayacağı anlaşılmış ama bedeli çok ağır olmuştur.

Hâlbuki, "tu kaka" dedikleri Türk Silahlı Kuvvetleri aynı Türk Silahlı Kuvvetleriydi. Yaşanan münferit olaylara, bireysel davranışlara rağmen, Türk Silahlı Kuvvetlerinin aldığı eğitim, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne kastedenlerle mücadele etmekten başka bir şey ihtiva etmiyordu. Bunu bireysel yaşadığım, canlı bir örnekten ifade etmek istiyorum yüce Meclisimize. Değerli milletvekilleri, geçen hafta Erzurumlu bir hemşehrimi GATA'da ziyarete gittim. Kendisi Ankara Özel Kuvvetlerde yarbay olarak görev yapmakta iken geçici görevle Amanos'taki bir mayın temizleme göreviyle o bölgeye gitmiş ve bir Peygamber ocağı mensubu olması hasebiyle görevini ifa ederken mayına basması sonucu iki ayağını da kaybetmiştir. Ben, ziyaretim esnasında kendisine geçmiş olsun dileklerimi ifade ettim ve akabinde dedim ki: Değerli hemşehrim, sevgili komutanım, bize bir emriniz, bir talimatınız var mı, bir isteğiniz var mı? Çünkü o manzara karşısında küçülerek, başka şey söyleyemiyorsunuz. O da "Efendim, Allah razı olsun. Biz görevimizi ifa ettik ama değerli hocam, Erzurum'da şu anda benim ameliyat olmuş bir babam var. Ramazanda izin alıp onun ameliyatı esnasında hem orucumu hem de ona hizmetimi, bir evlat olarak ona hizmet etme görevimi ifa etmek için niyetliydim ama Rabb'im böyle uygun gördü; ne olur, babam size emanettir, babam hastanede size emanettir, ona gerekli ihtimamı -evladı olarak- benim yerime sizin yapmanızı istirham ediyorum." dedi ve o anda hakikaten, lafın bittiği yere geldik, ikimiz de bir anda bir suskunluğa boğulduk. İsmi Yakup Kutman. Ne olur, ben bunu bire bir yaşadıktan sonra sizden de istirhamım, siyasi mülahazalara kurban ederek bundan sonra, geçmişte yapıldığı gibi haddini aşarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir Peygamber ocağı olmadığını kimse iddia etmesin artık. Dolayısıyla, terörle daha sistematik ve güçlü mücadele amaçlı hazırlanan, yetki ve sorumlulukların işin uzmanlarına verilmesini içeren bu kanuna destek verdiğimizi belirtmek isteriz çünkü biz buna inandığımız ve seçim beyannamemize koyduğumuz için yapıyoruz. Şimdi okuyacağım beyannamemizde... Bakın, özellikle buradan Meclis aracılığıyla gerçekten bu iddiada bulunanların maşerî vicdanlarına sesleniyorum, Milliyetçi Hareket Partisi körü körüne bir iktidar destekçisi değil. Milliyetçi Hareket Partisinin uzun vadeli vizyon ve programları vardır, bunu ön plana getirir, ona uygun olan "Önce ülkem ve milletim." noktasında ülke menfaatlerine faydalı bir şey varsa buna her zaman destek olmuştur bugüne kadar, bundan sonra da şiarı, siyasi duruşu bu olacaktır. Bakın, 1 Kasım seçim beyannamemizden bir paragraf okuyorum, terörle mücadele konusunda bizim programımıza koyduğumuz cümle: "Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma ve Emniyet güçlerinin arasında koordinasyon eksikliğine sebep olan mevzuat ve idari düzenleme yetersizliği terörist unsurları etkisiz hâle getirme anlayışlı terörle mücadele yapılabilmesi amacıyla giderilecek, il, bölge ya da yetki alanını aşan operasyonlarda karşılaşılan zafiyet ortadan kaldırılacaktır." İşte bakın, bizim 1 Kasımdaki beyannamemize koyduğumuz terörle mücadele maddemiz bugün yasa olarak önümüze geldi, bize de "Önce ülkem ve milletim." diyen bir hareketin mensupları olarak buna destek olmak düşer.

Dahası, TSK'nın sadece, tabii, bu maddeyle ilgili yani... Yürütme ve yürürlük dâhil toplam 17 maddeden oluşan tasarıya, terörle mücadelede yerel planlamanın yetersiz kaldığı ve Genelkurmay Başkanlığının merkezî planlamasına ihtiyaç duyulduğu hâllerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlendirilmesinin hukuki altyapısını oluşturmak, belirsizlikleri ortadan kaldırmak ve yaptıkları işlerde güven içerisinde hareket edebilmeleri ve bu işlerden dolayı ileride haksız ve mesnetsiz ithamlara maruz kalmamaları maksadıyla terörle mücadelede görevini yürüten kamu görevlilerine hukuki koruma getirme amacıyla hazırlanan bu yasaya biz de kendi programımız çerçevesinde "evet" diyeceğiz.

Sadece bununla mı kalacağız? Hayır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler bu kanunun içerisine... Bakın, Millî Savunma Komisyonu üyesiyim aynı zamanda. Defalarca komisyon toplantılarımızda tartıştık, Sayın Bakan, AKP'li ve diğer partiden milletvekili arkadaşlar da buna tanıktır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve diğer kolluk kuvvetlerinin yığınla sorunu vardır, sadece bu maddeyle bağlantılı değil, bunu bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum çünkü TSK'nın ve terörle mücadele eden emniyet kolluk kuvvetlerinin ve gönüllü köy korucularının da taleplerine dikkatinizi çekiyorum. Çünkü, bir zamanlar bunlar çok mağdur edildi, gerçekten yok sayıldı, hatta terörün hedef tahtası hâline getirildiler. Dolayısıyla, bu kapsamda terörle mücadelede yetkili herkesin, bütün kolluk kuvvetlerinin, resmî ya da gayriresmî herkesin yığınla sıkıntıları vardır, bunlara da bir bakıma ek bir madde koyarak destek olmakta yarar var diyorum. Yine aynı mantıkla, bu meyanda gerçekten, en alt rütbeden en üst rütbeye kadar, gerek Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde gerek Emniyet mensupları içerisinde ve bunlara destek birimleri arasında gerçekten bir yığın sorunla karşılaşıyoruz. Bu insanların inanın özlük hakları dâhil, can güvenlikleri dâhil, kullandıkları donanım, teçhizat dâhil bir sürü karşılaştıkları sorunlar var. Maaşlarıyla ilgili, sosyal haklarıyla ilgili, birilerinin lojman hakkı var, birilerinin yok; birilerinin ek göstergesi çok farklı, diğerlerinin çok farklı. Bunların bir an önce giderilmesi noktasında da biz aynı hassasiyetin gösterilmesini özellikle rica ediyoruz.

Efendim, yine vurgulamakta beis görmediğim diğer bir talebimiz de özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı kurum ve kuruluşlarda gerçekten sivil statüde çalışan bir sürü arkadaşlarımız var. Bunların bir kısmı işçi statüsünde, bir kısmı memur statüsünde. Bunlar da zaman zaman uygulamada özlük hakları söz konusu olduğunda, yani lehlerine olabilecek herhangi bir katkı söz konusu olduğunda askerî personel sayılıyorlar ama aleyhleriyle ilgili ya da hizmet etme noktasında bir emir komuta zinciri içerisinde bir görev tevdi edildiğinde bunlar bir anda sivil sayılıyorlar ya da tam tersi. Dolayısıyla bu tür haksızlıkların da giderilmesi noktasında -bu askerî tesislerde sivil çalışan memur ve işçi kardeşlerimizin de birçok sıkıntıları bulunmakta- bunların da giderilmesini, behemehâl dikkate alınması yüce Meclisten, efendim, rica ediyoruz.

Kısaca, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, efendim, bu kanunun gerçekten büyük bir ihtiyaç mukabilinde ortaya çıktığına ve bizim de ince eleyip sık dokuyarak herhangi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermeden ama güneydoğuda, Doğu Anadolu'nun birçok yerinde, hatta artık metropol kentlerde gerçekten büyük bir özveriyle terörle mücadele eden başta Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere bütün kolluk kuvvetimizin moral ve motivasyonunu artıracağına kanaat getirdiğimizi belirtmek istiyoruz. Aynı zamanda, ileride, geçmişte kötü örneklerini yaşadığımız gibi, hukuki mesnetsiz, efendim özellikle gizli tanık gibi ucube şeylerle yargı önünde zor durumda, büyük fedakârlıklar sonucu zaman zaman gazi olup zaman zaman bedeninin bir parçasının yok olması bedeliyle ödeyenlerin böyle bir hukuki aymazlık karşısında mağdur olmamaları için böyle bir kanunun çıkarılması noktasında biz parti olarak desteğimizi belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)