| Konu: | Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 102 |
| Tarih: | 15.06.2016 |
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün Azerbaycan'ın Millî Kurtuluş Günü'dür. "Bir millet, iki devlet" görüşüyle, kardeş ülkemiz Azerbaycan'ın Millî Kurtuluş Günü'nü kutlarım ve buradan selamlarım. Birliğimiz daim olsun.
Ayrıca, yine bugün büyük Türk yazarı Peyami Safa'nın ölüm yıl dönümüdür. Yazarımızı rahmet, minnet ve özlemle anıyorum ve sözlerime bu büyük Türk yazarımızın sözleriyle başlamak istiyorum: "Millî olmak için değil, Türk olmak için milliyetçi olmak zorundayız!"
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının 3'üncü maddesinde Maarif Vakfının organları, organların oluşumu ve görevleri tanımlanmıştır. Yurt içinde ve dışında milletimize veya soydaş ve akraba topluluklarımıza öğrenimleri sırasında maddi ve manevi destek vermek, barınacak yurt imkânları ile eğitim ve öğretimlerine katkı sağlamak, vatanına milletine bağlı, yüksek ahlaki ve millî değerlere saygılı gençlerin yetişmesine yardımcı olmak amacıyla kurulması planlanan Maarif Vakfının Mütevelli Heyetinin 12 kişiden oluşması ve bunlardan 4'ünün Cumhurbaşkanı ve 3'ünün Bakanlar Kurulu tarafından atanan 7 daimi üyeyle 2'sinin Millî Eğitim Bakanlığı temsilcisi olmak üzere Dışişleri ve Maliye Bakanlıkları ve Yükseköğretim Kurulu temsilcilerinden oluşturulacağı belirtilmiştir. Bu durumda kurulacak olan vakfın Mütevelli Heyetinin Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlar Kuruluna bağımlı ve bu sebeple de yanlı olacağını düşünüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler, kurulacak olan bu vakfın uluslararası arenada ülkemizi temsil etmesi söz konusu olduğundan, Mütevelli Heyetinin Hükûmet kaynaklı değil, kendi alanlarında uzman ve donanımlı insanlardan oluşması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu sebeple, Mütevelli Heyetini oluşturacak 12 kişinin kimler tarafından atanacağı tekrar ve titizlikle gözden geçirilmelidir.
Ayrıca, Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı'nın 3'üncü maddesinin (6)'ncı fıkrasında Denetim Kurulunun Mütevelli Heyeti adına Maarif Vakfının faaliyet ve hesaplarını denetleyeceği söylenmektedir. Ancak, mali denetimin kimler tarafından yapılacağı belirtilmemiştir. Bu konuda da bir netlik gerekmektedir ve maddenin ilgili fıkrasında açıkça ifade edilmesi de gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı üzerinde uzun soluklu bir çalışma yapılması gerekmesine rağmen bu kadar kısa bir sürede geçirilmeye çalışılması bu yasaya karşı güvenirlilik noktasında tereddütler oluşturmaktadır. Bilindiği gibi, son günlerde gündemimizde yer alan vakıfların eğitim sistemi üzerindeki etkisi ve vakıflara ait yurtlarda yaşanan cinsel istismar vakaları, vakıflara atanan kişilerin önemini gözler önüne sermiştir, milletimiz bu konularda endişe içerisindedir.
Ayrıca, yasanın içeriğinde Mütevelli Heyeti üyelerinin 72 yaşına kadar görev yapabilecekleri ibaresi kabul edilmez niteliktedir. Böylelikle, Mütevelli Heyetine atanan kişi yaklaşık kırk yıl görev yapacaktır. Bu kişilerin atanma şekilleri de göz önünde bulundurulduğunda, yanlı yönetimin sürekliliğinin sağlanmasına çalışıldığı da görülmektedir, bu da oldukça manidardır. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı her kademe ve türdeki eğitim kurumlarında eğitim ve öğretimin toplum ve kişilerin ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak nitelik ve niceliğe ulaşması için maddi ve manevi katkıda bulunmak ve bu amaçla yeni kaynaklar sağlamak amacıyla kurulmuş olan Millî Eğitim Vakfı, Maarif Vakfıyla hemen hemen aynı niteliktedir. Peki hâlâ faaliyetlerine devam eden Millî Eğitim Vakfı varken yeni bir vakfa neden gerek duyulmaktadır? Bu hepimizin aklında soru işareti olarak belirmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Maarif Vakfının kuruluşu için 1 milyon Türk lirası verilecektir. Böylelikle Millî Eğitim Bakanlığının vakfın kuruluşuna büyük katkı sağladığını hepimiz görmekteyiz. Bu şekilde, Millî Eğitim Bakanlığının millî eğitime ayıracağı kaynak bu vakfa aktarılmış olacak. Bu kadar büyük bir sorumluluğun alelacele Meclisten geçiriliyor olması, hedeflenen yasayla söz konusu vakfa verilmesi güvenilirlik noktasında milletimizi ve bizleri büyük ölçüde tedirgin etmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden ayrılan fonla kurulması amaçlanan vakfın merkezi İstanbul olarak belirlenmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı Ankara'da ise vakfın merkezinin İstanbul'da olması manidardır, bu da açıklamaya muhtaç bir konudur.
Değerli milletvekilleri, eğitim, toplumun değer yargıları ile bilgi ve beceri birikiminin yeni kuşaklara aktarılmasıdır; bu amaçla okullarda ve benzer kurumlarda sürdürülen öğretim ve yetiştirme etkinlikleridir. Ancak AKP Hükûmetinde on dört yılda 6 Millî Eğitim Bakanı değişirken, her gelen Millî Eğitim Bakanıyla birlikte eğitim sistemi de değişmiştir. Geçtiğimiz ay değişen Millî Eğitim Bakanıyla birlikte eğitim sisteminin tekrar değişeceği söylenmektedir. Kısa bir süre önce hayata geçirilen 4+4+4 eğitim sistemi yerine 3+3+3+4 eğitim sisteminin geleceği iddia edilmektedir. Bize gelen taleplerden bu talebi sizlere de aktarmış olayım, iktidar partisi bunun açıklamasını yapsın lütfen.
Eğitim, çocuklarımızın geleceğini ilgilendiren ciddi bir iştir. Sık sık önemli ve ani değişikliklere gidilmesi milletimizin eğitim sistemine olan güvenini zedelemektedir ve hatta yerle bir etmektedir. Sürekli değişen eğitim sistemiyle geleceğimiz olan çocuklarımız perişan olmaktadır. Velilerimiz bu konuda şikayetçidir. Bir hikâyeyle devam etmek istiyorum, metot ve yöntemlerle ilgili bir hikâye. Bir şeyi yaparken kullandığımız metot o kadar önemli ki... 2 tane ormancı varmış arkadaşlar. Bu ormancıların birincisi, bir ay boyunca ağaç kesmiş, ikincisi de bir ay boyunca ağaç kesmiş. Birinci, yarışı kazanmak için hiç durmadan çalışmış ve sürekli, dinlenmeden, gece gündüz yemeden içmeden "En iyi ağaçları ben kesiyorum, en fazla miktarda ben kesiyorum." diye düşünmüş. Diğer ormancı ise aynı şekilde çalışmış ve bir ayın sonunda heyet toplanmış ve saymışlar. Hepinizin aklında belki şu soru belirecektir: "Acaba hangisi 1'inci olmuştur?" diye. Çok çalışan, çok hızlı, sürekli görevde bulunan mıdır acaba; yoksa sonradan gelip bu noktada ağaçları kesen midir? Evet, ikinci 1'inci olmuştur. Bunun da tek bir sebebi vardır... Birinci çok hiddetlenmiş "Olur mu?" demiş. "Ben hep çalıştım, hiç dinlenmedim. Yemedim içmedim hep ağaç kestim. Ve nasıl olur da ikinci kazanır?" İkinci ise rahat rahat dönmüş demiş ki: "Sen sürekli çalışırken, sürekli ağaçları keserken ben aralarda dinlendiğim zamanlarda baltamı biledim." Yani metot çok önemli.
On dört seneden beri Millî Eğitim Bakanlığı iktidar partisinin kontrolünde. 6 tane bakan değişti ve 6 tane bakan yeni sistemlerle geldi. Bu sistemler... Demek ki çok çalışmak değil, çok görevde kalmak değil doğru metotlarla işini yapmak çok önemli. Buradan da anlaşılacağı üzere, bir işi yapmış olmak için değil hedefe ulaşmak için doğru yolda, doğru metotlarla hareket etmek gerekmektedir. Bunu Millî Eğitim Bakanlığına, bu makama uyarlayalım. Bakanlığın amacı nedir? Millî, manevi ve ahlaki değerlerin tamamını taşıyan gençlerin yetişmesine vesile olacak olan faaliyetlerin tamamını yürütmektir. Peki, bakanlığın kullanması gereken metot nedir? Doğru metot yani eğitime uyarlayacak olursak, okullarda doğru istihdamın sağlanması, doğru eğitim müfredatının uygulanması ve doğru eğitim materyallerinin kullanılması. Ancak anlıyoruz ki Millî Eğitim Bakanlığı, kendi bünyesinde olan okulları tam anlamıyla kontrol altında tutamamaktadır. Bunun sıkıntısı da hem evlatlarımıza hem de ailelerimize yansımaktadır.
Değerli milletvekilleri, aranızda son on dört senede 6 kez değişen eğitim sisteminin mağduru velilerimiz de vardır. Ben de 2 evlat yetiştirdim; şu an kızım üniversitede, oğlum da lise 2'de. Hepimiz bu sınav sistemlerinin farklı farklı uygulamalarından geçtik, hepimiz dershanelere göndermek zorunda kaldık çocuklarımızı, hepimiz özel öğretmen tutmak zorunda kaldık, hatta Millî Eğitim okullarından memnun olmadığımız için özel okullara çocuklarımızı vermek zorunda kaldık. Peki, Türk eğitim müfredatıyla hareket eden bir eğitim sistemi olmuş olsaydı, bizler bu eğitim sisteminden memnuniyet duyuyor olsaydık çocuklarımızı acaba ilave derslerle, takviye derslerle sınavlara hazırlayacak mıydık? Hazırlamayacaktık. Demek ki eğitim sisteminde dikkat edilmesi gereken husus şudur: Çocukların travma yaşamaması için kalıcı, millî, manevi ve ahlaki değerlerinin yansıtıldığı eğitim sisteminin mutlaka uygulanması gerekiyor.
Son olarak özellikle aziz milletimizin menfaatlerinin korunması gerektiğini, bu veballe burada olduğumuzu hatırlatıyor, Millî Eğitim müfredatının da buna göre düzenlenmesi gerektiğini tekrar belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)