| Konu: | Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 102 |
| Tarih: | 15.06.2016 |
CHP GRUBU ADINA CEYHUN İRGİL (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Millî Eğitim Bakanlığının buraya getirdiği bir tasarı üzerinde konuşuyoruz, ben de grubum adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, Millî Eğitim Bakanlığını konuşuyorsak şu an Türkiye'deki Millî Eğitim Bakanlığının bir fotoğrafını çekmekte fayda var. Bildiğiniz gibi, diğer arkadaşlarımın da bahsettiği gibi, Millî Eğitim Bakanlığı bu tasarıyla yurt dışında bir yapılanmaya gitmeye çalışıyor. Biz bunun sarayın paralel bir yapılanması olduğunu, Millî Eğitim Bakanlığının dışında olduğunu ve Millî Eğitim Bakanlığının yetkilerinin aslında başka birine devredildiğini iddia ediyoruz. Fakat bunu yaparken de çok şaşırmıyoruz çünkü yurt içinde zorunlu eğitim kapsamında olan 644 bin öğrenci devamsız durumda. Bunun yanı sıra, ülke bazında okulların yüzde 30'unda birleştirilmiş sınıf eğitimi yapılıyor. 507 bin kişi, 507 bin öğrencimiz eğitim çağında olmasına karşın açık liselerde kayıtlı ve "İki yılda bitireceğiz." dedikleri FATİH Projesi'nin yüzde 14'ü tamamlanmış durumda. TEOG kapsamında bakıldığında temel derslerde Türkiye ortalamasında matematikte 1, fen bilgisinde 2, Türkçe'de 3 ortalama ve 300 bin öğrenci sınavlarda matematikte sıfır çekmiş durumda. Bunun yanı sıra, son on iki yıldır karşımızda kendi personeliyle mahkemelik olan bir Millî Eğitim Bakanlığı var ve 2002'ye oranla mahkemelerde açılan dava artış oranı yüzde 300 civarında ve Bakanlık bu davaların yüzde 50'sini istatistiksel olarak kaybetmiş.
Bunun yanı sıra, okul yönetimleri ve atamalar tamamen siyasallaşmış ve bugün yandaş sendika EĞİTİM-BİR-SEN'e üye olmayan insanların artık okullarda yönetici olma şansı kalmamış. Bu defalarca söylendi ve şu anda da EĞİTİM-BİR-SEN üyesi yöneticilerin oranı yüzde 75. Şimdi, bunu biz söylüyoruz, muhalefetteki herkes söylüyor, medya söylüyor, eğitim uzmanları söylüyor. Gördüğünüz gibi karşımızda duvar bir Millî Eğitim Bakanlığı ve bürokrat yapısı var. Neden? Çünkü kendi dışındaki tüm dünyalara sağır bir bakanlıkla karşı karşıyayız.
Bunun yanı sıra, bugünlerdeki en önemli, en güncel sorun, atamayı bekleyen 400 bin öğretmen varken Millî Eğitim Bakanlığı sanki ülkede bütün işleri çözmüş gibi yurt dışında eğitim yapılanmasına gitmeye çalışıyor. Daha doğrusu kendi gitmiyor, yetkilerini bir vakfa devrediyor. Buna da doğrusu hak vermek lazım çünkü ülke yangın yeri ve yurt dışında eğitime açılacak bence mecalleri de yok.
Şimdi, bu kapsamda baktığımızda -biraz önce de söyledim- 400 bin öğretmen arkadaş atama için yıllardır bekliyor. Ben şimdi size buradan bir öğretmen adayından gelen mesajı okumak istiyorum: "Sayın Vekilim, ben babasını on ay önce toprağa vermiş bir öğretmen adayıyım. Sınavdan bir gün önce kabrini ziyaret edip 'mezar taşını yaptıracağım' diye söz verdim babama. Herkes beklese ben bekleyemem şubatı. Babamın ismi bile yazmıyor mezarında. Lütfen sesimiz olmaya devam edin. Ben babama verdiğim her sözü tuttum. Yüzümün yere düşmesine izin vermeyin." Yine bir başka mesaj: "Sayın Vekilim, atanamayan bir tarih öğretmeni olarak hiçbir şey iyiye gitmiyor. Hayat beni ve benim gibi bir sürü arkadaşımı atama orucunda tutturuyor. İftarımızı bekliyoruz, müjdemizi istiyoruz. Ailem mahcup, ben muhtaç durumda bekliyorum." Şimdi böyle bir dolu çok acı mesajlar veren, hatta artık başka hayalinin, planının kalmadığını, umudunun kalmadığını ifade eden yüzlerce, binlerce mesaj var. Bunlar Bakanlıktaki arkadaşlara, bürokratlara da gidiyor fakat şu anda hiçbir yanıt alamadık.
Bildiğiniz gibi, bu yasanın geçmiş görüşmeleri sırasında -ilk günleriydi- Sayın Bakan elinde bulduğu, bürokratların daha önce belirlediği bir şey açıkladı, "Ağustosta atama yok." dedi. On sekiz yıldır bu ülkede ağustosta atama yapılıyor ve ilk defa Sayın Bakan döneminde bu atama yapılmayacak. Belki Bakanlığın kendine göre gerekçeleri vardır, mantıklı açıklamaları vardır. Sayın Bakana ben soruyorum ve bu açıklamaları kendisinden, kendi adıma değil bizi izleyen, haber bekleyen binlerce öğretmen adayı için bekliyorum. Kendisi dün "Staj yapacağız, bu bağlamda bir şeyler ayarlıyoruz. Bu nedenle sistem değişikliğine gidiyoruz." diye bir miktar açıklama yaptı. Peki, kabul. O zaman mayıs ayında bu insanları neden KPSS sınavına soktuk veya şimdi, temmuz ayında neden bu insanlar sınava giriyor? Bu insanlar hiç plan yapmayacaklar mı? Bu insanlar nişanlanmayı, evlenmeyi veya hayatlarıyla ilgili bazı hayalleri, planları kuruyorlar fakat hiç bu şansı vermiyoruz ve onları devamlı umutsuzluğa itiyoruz.
O yüzden, ben, bugün bu kanunun görüşülmesini vesile kılarak Sayın Bakanın, buradan, hiç olmazsa, bu 400 bin öğretmen adayına şu müjdeyi vermesini bekliyorum: Tamam, belki ağustosta yapmayacağız, anlaşıldı, bunu söylediniz. Hiç olmazsa şubatta -35 bin-40 bin- şu kadar atayacağız ve branşları şunlar denmesini bekliyorum. Çünkü neden? İnsanlar plan yapmak istiyor.
Şimdi, böyle bir Millî Eğitim Bakanlığı bürokrasisini kabul etmek mümkün değil. Nitekim size, ben, 2002'de Antep'te, İzmit'te, Samsun'da ve İstanbul'da dört ayrı yerde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarından bir örnek söyleyeceğim. Hepsi birbirinin aynısı ama bir tanesini okuyacağım.
Orada diyor ki: "Sen sınavla öğretmen seçmeye kalkıyorsun. Bıraksana! Genç öğretmenlerimiz gitsin çalışsın. O kadar sene beklet sonra al. O adamda artık heves mi kalır, öğretmenlik mi yapabilir? Ama inşallah biz iktidar olunca öğretmenler okulun bittiği gün hazırlıklarını yapacak, ertesi gün görev aşkıyla okuluna gidecek, hiç merak etmeyin." Kim diyor bunu? Dönemin Başbakanı söylüyor.
Nitekim, yine dönemin Başbakanı Davutoğlu da ağustos ayında atama yapılacağını, Sayın Millî Eğitim Bakanı da söylemişti ama maalesef onlar da malum dönemin bakanları ve Başbakanı oldular.
Şimdi ben soruyorum: Bu Millî Eğitim Bakanlığı Şube Genel Müdürlüğü ne iş yapar? Atanamayan Millî Eğitim müdürleri, müdür yardımcıları, şube müdürleri, bekleyen özür atamaları, atanamayan 400 bin öğretmen sorunu, son iki yılda 3 ya da 4 defa değişen Yönetici Atama Yönetmeliği. Yani bu karmaşadan kaynaklanan mağduriyetler, haksızlıklar, dağılan yuvalar, aksayan eğitim, heba olan çocuklar, veliler ve binlerce mahkeme, ödenen tazminat ve masraflar; en önemlisi mutsuz, huzursuz, geleceğini göremeyen, kendi bakanlığıyla bile kavgalı, mahkemelik eğitim camiası. Bakanlık bürokratları başka işlerle uğraşmaktan öğretmen sorunlarıyla uğraşamıyor.
Bu yüzden, Sayın Bakandan rica ediyorum -yeni Bakanımıza bu konuda en azından güvenmek durumundayız- ve diliyorum ki Bakanlıktaki bu keşmekeşi ve kaosu sona erdirir, bu insanlara bir müjde iletir.
Millî Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün atamalarının sayısı, branşları sınavdan önce mutlaka söylenmeli; hangi branşa kaç atama yapılacağı açıklanmalı, devlet sırrı gibi saklanmamalı. Son güne bırakıp binlerce insanı strese sokmamalıyız.
Eş durumu mağdurlarına kulak vermelisiniz. Aile bütünlüğü kutsal bir değer değil mi? Hep bunu savunuyorsunuz. Özür atamalarında il, ilçe emri uygulamalarına mı geçersiniz veya direkt olarak bu insanların mağduriyetini sona mı erdirirsiniz, ama bir an önce yapmalısınız. Çünkü eylül ayından itibaren okullar tekrar başladığında gene aileler bir dolu mağduriyet yaşıyor.
Bütün insanlar, bütün siyasiler dedi ki: "Meslek lisesi memleket meselesi." Hepimiz bunu söylüyorduk. Şimdi "meslek lisesi" denilince sadece imam-hatip liselerini anlıyorsunuz. Bilgisayarın, iletişimin, bilgi işlemin böylesine önemli olduğu bir çağda okullarda bilgisayar, bilişim dersleri neden yetersiz? Neden yeterince bilgisayar derslerine öğretmen atanmıyor? Niçin öğretmen atamalarında belli alanları zorluyorsunuz?
Bir sonuç olarak, öğretmenler bir dolu sorular sormuş ve bunların hepsini birazdan yazılı olarak da Bakana bırakacağım, umarım onlara cevap verebilir.
Bir de dün konuşmasında Bakan dedi ki: "Biz mahkeme kararlarını uyguluyoruz, hiçbir sorun yok. Belge varsa göster." İşte, benim elimde var. Burada Antep'te 5.918 Millî Eğitim Bakanlığı şube müdürü mağduru dava açmışlar ve birçoğu davasını kazanmış. İşte "Türk milleti adına" diye mahkeme kararı burada, kapı gibi ve uygulanmıyor. İşte burada sorun şu: Millî Eğitim bakanlarının iyi niyetleri ve belli bir tasarrufları olabilir ama Millî Eğitim Bakanlığının bürokratları kendi bakanlarını bile dinlemiyor ve açığa ve zora düşürüyor. Millî Eğitimde çift başlılık olduğunu iddia ediyorum, hep söylüyorum. Millî Eğitim Bakanlığında bir bakanın niyetleri ve arzuları, hayalleri var; bir de Bakanlığın içindeki bürokratların uyguladığı gerçekler var, biz bunlarla karşı karşıyayız.
İşte Bakan burada, kendisine birazdan vereceğim, bunlar mahkeme kararları. Şube müdürleriyle ilgili alınmış mahkeme kararlarını uygulayın, bu insanları daha fazla mağdur etmeyin. Sınavlarını iptal ettiğiniz şube müdür yardımcılarının haklarını iade edin, onları tekrar mağdur etmeyin. 400 bin öğretmen adına ve onların yakınları, 3 milyon aile adına sizlerden rica ediyorum: Bu insanları mağdur etmeyin. Ağustos ayında atama yapın bir şekilde, yapamıyorsanız şimdiden söyleyin, şubat ayında 50 bin mi yapacaksınız, kaç bin yapacaksanız bütün öğretmenler duysun.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)