GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:102
Tarih:15.06.2016

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı'nın 1'inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, kurulacak olan Maarif Vakfıyla ilgili gerekçe olarak geçen notu hatırlatmak istiyorum: "...yurtiçinde ve yurtdışında vatandaşlarımıza veya soydaş ve akraba topluluklarımıza öğrenimleri sırasında maddi ve manevi destek vermeyi, barınacak yurt imkânları ile eğitim ve öğretimlerine katkı sağlamayı, vatanına ve milletine bağlı yüksek ahlaki ve millî değerlere saygılı gençlerin yetişmesine yardımcı olmayı ilke ve amaç edinmiştir." deniyor. Öte yandan, "Maarif Vakfının amaçlarını günümüzde ve gelecekte Millî Eğitim Bakanlığının eğitim politikaları çerçevesinde gerçekleştirilebilmesi açısından organlarının oluşumu ile ilgili düzenlemeler yapılması öngörülmüştür."

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, öncelikle dünyanın her yerinde vakıf ve dernek tanımı vardır, bu evrenseldir. Vakıf ve dernek tanımı kısaca "gayriresmî kuruluşlar" adı altında değerlendirilir. Yani resmî bir kuruluş hüviyetinde değildir, gayriresmî kuruluşlardır. Dolayısıyla sanki Millî Eğitim Bakanlığının aynı faaliyetlerini deruhte edecek ikinci bir gölge bakanlık gibi... Gerçi bu iktidar döneminde çok gelenekselleşti bu, her şeyin bir paraleli de var; yani bakan var, bir de bakan yardımcısı var, bir de müsteşar var, bir kabine var, bir de kabinemsi bir varlık var. Şimdi, vakıflarda bu bağlamda sanki Millî Eğitim Bakanlığının bu saydığımız faaliyetleri içeren çok geniş bir etkinlik alanı var, Millî Eğitim Bakanlığımızın ve bağlı birimlerin bunlar yapması gereken şeyler. Yani yurt dışında zaten bizim kültür ataşeliğimiz de var, eğitim ataşeliğimiz de var. Yurt dışındaki eksiklikleri giderecek, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı bu yapı çok rahat bir şekilde bunları deruhte edecek durumda ama tabii böyle bir vakıflaşma sonucu birtakım endişelerimiz var, müsaade ederseniz o endişelerimizi birazcık paylaşmak istiyoruz.

Efendim, şimdi, yetki ve sorumlulukların Bakanlığın paralelinde bir vakfa verilmesi. Gerçekten, bu biraz iki başlılığı çağrıştırıyor bize. Yurt içinde ya da yurt dışındaki faaliyetleri öngörürken bunun niye böyle yapıldığını anlamakta biraz zorlanıyoruz. Öte yandan, efendim, gerekirse bazı şirketlerden de yardım alınabilirmiş yani şirketler üzerinden de yurt içi ve yurt dışındaki eğitim, öğrenim, yurtlaşma, bilgi araştırma, alan çalışması konusunda destek alınabilirmiş. Gerçekten endişemiz şudur: Acaba bu şirketler havuz medyasına bir kaynak aktarılması için yeni ihalelerin verilmesi noktasında acaba böyle bir yeni kaynak oluşturma endişesiyle mi oluşturuldu? Eğitimle ilgili niye şirketleşiyoruz? Hangi şirketlerden neyi alacağız? Bir de tabii yönetim şemasına da baktığımız zaman, bugüne kadar burada birçok kanun görüştük, onlarda da aynı şey vardı işte bilgilerin korunması noktasında olsun, başka şeylerde olsun, hep nedense siyasi iktidarın, siyasi erkin domine ettiği bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz. Yani, 12 üyesi olsun, 7'si siyasi partinin hegemonyası altında olsun. Şimdi, bakın, değerli milletvekilleri, bugüne kadar bu tür denemeler... Bunun yerine bence demokrasiyi geliştirme asıl hedefimiz olsa, öğrencilerimizi ya da bu yapmak istediğimiz hizmetleri apolitik bir alana çekmek gibi bir düşüncemiz olsa inanın daha sağlıklı şeyler yaparız. Yani 7 kişi; 4'ünü Cumhurbaşkanı, 3'ünü Bakanlar Kurulu, geriye de fazla bir şey kalmıyor, yine bu siyasi erkin gölgesinde olan birimlerce atanan yetkililer olacak. Bunu böyle yapmaktansa, artık tabiri caizse sütten ağzımız yanmadı mı, HSYK'da aynı şeyi düşünmediniz mi? Aynı şeyi düşündünüz ve maalesef o gün sizinle beraber hareket edebilecek bir yönetim şekli diye organize ettiğiniz yapı döndü, bumerang gibi tekrar size karşı birtakım oluşumlar içerisine girdi. Ee, şimdi, Danıştayda, Anayasa Mahkemesinde aynı şeyi düşündünüz yine aynı şey oldu. Efendim, Yargıtay... Şimdi, bakıyorsunuz ki bu sefer yeniden bir küçülme, yeniden bir değişim dönüşüm. Hâlbuki bunların hepsi, inanın gerek demokratik kurumsal yapılarda gerekse bugün üzerinde konuştuğumuz vakıf çalışmalarımızda insan hakları ve demokratik gelişimi ön plana alarak bugün bizimle uyumlu çalışmasını düşündüğümüz yapının yarın bir başkasıyla da uyumlu hâle gelebileceğini, işte bunun sonucunda da yine tekrar bugün "Paralel yapı" diye yaftalayıp sürekli efendim, bir terör örgütü olduğu noktasına kadar götürdüğünüz yapıların önü açılır diye düşünüyoruz. Dolayısıyla bu tür vakıfları... Aslında, bize göre hâlihazırdaki vakıflar bunu görür, bu işlevi yerine getirir ama her şeyden önce Millî Eğitim Bakanlığı bunu yapmakla mükellef bir kurumdur.

Şimdi, efendim, diğer önemli bir husus da, gerekçe hazırlanırken yine bizi endişelendiren örnekler yazılmış. Çok çalakalem, ön hazırlıksız, hep beraber istişare sonucu hazırlamadığımız için, maalesef konu uzmanlarına hiçbir şey sorulmadığı için Batı'dan birtakım örnekler gerekçeye yazılmış. Ne? Amerikan kültürü, İngiliz kültürü, Fransız kültürü gibi birtakım örneklerden yola çıkarak. Bunlar, hakikaten kurumların, resmî kurumların gölgesinde açılan uluslararası, efendim, bilgiyi, kültürü, sanatı, edebiyatı yayan kurumlardır ama bunlar devletinden, devletin âli menfaatlerinden kopuk değildir. Şimdi, biz de bunu hazırlarken, efendim dün, geneli üzerinde konuşurken iktidar partisi adına konuşan değerli milletvekili ilginç şeyler söyledi.

Şimdi, saydım size "İngiliz Kültürü, Fransız Kültürü, Amerikan Kültürü dernekleri var, vakıfları var; biz de buna benzer bir yapı içerisinde olacağız." denildi ama sayın konuşmacı inanın, sürekli, mütemadiyen Türkiyelilerin kültürünü, değerini bir yerlere götürecek... Şimdi, ama karşılığında örnek olarak verdiğiniz vakıfların adı, efendim, Amerikalıların vakfı, Almanyalıların vakfı, Fransalıların vakfı değil ki, İngiliz Kültür, Amerikan Kültür, Fransız Kültür vakıfları. Bari adını doğru koyun. Yani, "maarif" -Allah aşkına- neyi hatırlatıyor bize? Mademki bu yurt içi ve yurt dışında soy ve akraba topluluklarını da içine alacaksa niye "Türk eğitim", "Türk kültür" diye bir üst başlık kullanamadık? Daha önceleri yapamadıklarınız gibi... Efendim, bir içeriğin parçası olan Mevlâna, Yunus Emre diyoruz ama Mevlâna, Yunus Emre ve Farabi'nin olduğu büyük havuzun genel adı "Türk kültürü"dür. Dolayısıyla, biz eğer üzüm yemeyi amaçlamışsak soydaşlarımızla, akraba topluluklarla etkinlik coğrafyamızda, medeniyet iklimimizde neden böyle çok spesifik, basit, herkesin itiraz etmeyeceği evrensel bir söylem arkasına düşmüyoruz?

Bakın, "British Council" demişler, "Amerikan Kültür" demişler değil mi? Niye biz "Türk kültür" demiyoruz? "Türk eğitim kurumu" ya da "vakfı" demiyoruz? Bunu bu şekilde yapmakta fayda var. Ama, bugüne kadar bunu TİKA üzerinden yapamadık ki, Mevlâna üzerinden yapamadık ki şimdi bu Maarif Vakfı üzerinden yapalım. Sayın Mustafa İsen burada, değerli hocama o anlamda da teşekkür ediyorum. Özellikle, mekânların restorasyonunda gerçekten gerek Balkanlarda gerek Türki cumhuriyetlerde birçok yeni restorasyon çalışması yapıldı. Hatta, bir tane örnek vereceğim. Biraz önce Elâzığlı vekilimiz eleştirdi ya bizi "Niye iyi yaptığımız şeyleri de söylemiyorsunuz?" Ya, biz muhalefetiz, eksikleri söyleyeceğiz; iyi yaptıklarınızı siz zaten anlatıyorsunuz ama bir tane örnek olsun diye söyleyeyim. Efendim, Murat Hüdavendigâr'ın mezarını ziyaret ettim, Hocam, elinize sağlık. Gerçekten orası mezbele bir yerken çok düzenli bir mekân hâline getirilmiş, Türbegâh da öyle; çok teşekkür ediyoruz. Ama, bunu ne adına yaptık? Belgrat'taki ata yadigârımız caminin de yerle bir edildiğini, ta Şerif Hüseyin'in torunlarının oraya bir Vahabi kültürünü götürerek o camiyi satın alıp mezar taşlarımızı sökmeleri de içimi kanattı. Bu anlamda da gerçekten eksikliklerimizi biliyoruz. Yani, olay sadece Türk kültürünü, efendim, akraba topluluklara, soydaşlarımıza götürürken, böyle bir eğitim politikamız varken -Almanya malum- işte bugünlerde ısıtıp ısıtıp önümüze koyulan sözde soykırım yasası görüşülürken bu kitaplara geçmemesi açısından bizim kaçarımız yok, adını koyacağız. Büyük ulus devletlerin söylediği gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) - Mademki büyüğüz, biz de adını "Türk Maarif Vakfı" ya da "Türk kültür vakfı" adı altında söyleyip eğitim ve öğretim bağlamını yapacağız. Sadece restorasyonla geçiştirmeyeceğiz diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)