| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika Krallığı Arasında 2 Haziran 1987 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 99 |
| Tarih: | 08.06.2016 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ASLAN (Batman) - Sayın Başkan, Sayın Divan ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Farklı bir konuya değineceğim, Kalkınma Bakanımız da buradayken biraz manevi kalkınmadan söz edeceğiz. Tabii, bu manevi kalkınmanın önünü açmak yine bu Hükûmete, bu iktidara düşecektir.
Biliyorsunuz, önümüzde bir hac mevsimi var ve başvurular bu haziran ayı itibarıyla son bulmaktadır. Hac vazifesi, maddi durumu yeten bütün Müslümanlara farz bir ibadettir ve bu farz ibadeti de yerine getirmek için bütün Müslümanlar maddi anlamda bir yeterliliğe sahip olmak istemekte ama her ne hikmetse, yılbeyıl bu hac organizasyon fiyatları artmaktadır. Örneğin, yani, benim hatırladığım kadarıyla 1.500 dolar civarındayken bir dönem, şu anda en ucuz, kişi başı 3.750 dolara yükselmiş durumda. Bu da hiç tanımadığı insanlarla aynı otel odasında, 5-10 kişi kalmak şartıyla 3.750 dolar gibi yüksek bir rakamdır. Ama, eğer müstakil kalmak istiyorsanız 5.250 dolar hac fiyatı biçilmiş bu yıl için. İki eş hacca gidecek olursa 10.500 dolar, bu da 30-35 bin lirayı bulmaktadır, sadece gidiş geliş ve konaklama ücretleri; bunun dışında alacağı hediyeler, dağıtacağı hediyeler de bir o kadarı, yani 50 bin-60 bin lirayı bulabilmektedir. Bu da neredeyse gitmeyi imkânsız bir hâle getirmektedir.
Milletvekilleri için özel kontenjanlar var. Bizim için de kişi başı 5.500 dolar civarında yani 16 bin-17 bin civarında. Ben dahi eşimle gidecek olursam, dâreynle, hayat arkadaşımla, şu anda bu ücreti karşılayabilecek maddi bir güce sahip değilim. Milletvekilleri -eminim birçok milletvekili de bu durumdadır- bu ücreti karşılayamıyor iken normal gelir düzeyindeki ya da asgari ücretle geçinen, emekli maaşıyla geçinen, normal bir memur maaşıyla geçinen insanımız bu ücreti nasıl karşılayabilsin?
Birçok ülkede, İran gibi, Suriye gibi, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerde hac maliyetinin yanı sıra -yani maliyet alınıyor, herhangi bir kâr alınmıyor- devletin de o maliyetin bir kısmını karşılaması söz konusudur. Kendi vatandaşı bu ibadeti yerine getirebilsin diye maliyetin de bir kısmını karşılamaktadır. Ama anladığımız kadarıyla, Türkiye'deki Diyanet İşleri Başkanlığının, bırakın maliyeti, bir kâr elde etmesi söz konusu ve büyük bir kâr elde etmesi söz konusudur. Çünkü yaklaşık bir on-on beş yıl önce 1.500 dolara gidilebiliyor iken şu anda 6 bin doları bulması neyle izah edilebilir? Sayın Bakanımız da buradayken bu konuda da bizi aydınlatırsa çok memnun oluruz.
Yine, bir sorun daha: Evet, Suudi Arabistan'a milyonlarca hac başvurusu yapılıyor. Kontenjan belirlemişler. Türkiye için yaklaşık 60 bin kişilik bir kontenjan söz konusu. Ekstradan kontenjan talep edilmiş ama henüz bu konuda da bir cevap verilmiş değil. Hazır Suudi Arabistan'la da Türkiye'nin ilişkileri iyiyken bu kontenjanı artırma yoluna gidilmelidir.
On binlerce, yüz binlerce hacı adayımız yıllarca sıra beklediğinden, kendilerine sıra gelmediğinden maalesef gözleri açık bir şekilde de vefat ediyorlar, hac farizasını yerine getirmeden hayata da veda edebiliyorlar. Bunun da sorumlusu yine Meclistir, yine bizleriz ve özellikle de iktidardır. Gitmek isteyenin işini kolaylaştırmak lazım hem maddi anlamda hem diplomatik, bürokratik anlamda. Bu konuda halkımızın ciddi anlamda bir talebi vardır, özellikle fiyatların indirgenmesi konusunda ve özellikle de kontenjanların artırılması konusunda.
Az önce Muhammed Ali Clay'de de söz etmiştim. Kendisine yine Allah'tan rahmet diliyoruz ve Kürtçede de "..." (*), Arapçada da "..."(**) Ama unuttuğum bir şeyi söyleyememiştim yani bu, komik gelebilir ama acı bir gerçek: Nasıl ki bir dönem Ahmet Kaya "Kürtçe klip yapacağım." dediği için terörist ve vatan haini ilan edildiyse, nasıl ki Ayşe Öğretmen "Anneler ve çocuklar ölüyor, ölmesin." dediği için terörist, vatan haini ilan edildiyse, inanın, Muhammed Ali Clay, bugün burada, Türkiye'deki bu çatışma, savaş ortamını durdurmak için çağrıda bulunsaydı, o da büyük ihtimalle, vicdani retçiliğinden dolayı vatan haini ve terörist ilan edilecekti. Bunun örneğini Ahmet Kaya'da da gördük, Ayşe Öğretmen'de de maalesef gördük.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Muhammed Ali hainler için yapmaz onu, merak etme.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Şunu söyleyeyim: Lisansı iptal edilmişti ya sırf vicdani retçi olduğu için ve savaşa karşı durduğu için; bizlerin de sırf savaşa karşı durduğumuz için mazbatalarımız iptal edilmek isteniyor, milletvekilliğimiz elimizden alınmak isteniyor, tıpkı Muhammed Ali Clay'in yine lisansı ve şampiyonlukları elinden alındığı gibi. İnşallah, bizler, işte bu önemli, değerli hayatlardan ders çıkaracağız, ders; kalkıp böyle, ölümüne üzüldüğümüzü ifade etmekle yetinmeyeceğiz, onun yolundan gideceğiz, eğer onu seviyorsak onun yolundan ilerleyeceğiz ve onun sahip olduğu duruşa sahip olmaya çalışacağız.
Ben Midyat'ta da patlamada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Bu ramazan vesilesiyle inşallah bu ölümler duracak. Hepimiz sorumluyuz.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Siz sorumlusunuz, siz.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Burası ehlihâl ve ehliakd yeridir yani sorunların çözüm yeridir. Biz çıkıp kınamakla... Bakın, en az bin tane saldırı olmuştur. On ay içinde 2.000-2.500 insanımız hayatını kaybetmiştir. Herkes çıkıp kınayabilir -en kolay yol- ama kınamakla bu sorun çözülmüyor. Bizim sorunun kökünü kurutmamız için barış masasına, çözüm masasına oturmamız gerekiyor. Bunların hesabını vereceğiz.
Bu Meclis, yani ben dâhil hepimiz belki hayatımızın yüzde 50'sini, yüzde 60'ını, 70'ini, 80'ini tüketmiş durumdayız. Yani yüzde 10'luk, yüzde 20'lik, belki, bir ihtimalle yüzde 30'luk bir şansımız kalmıştır, bir süremiz kalmıştır. Evet, biz belki bir şekilde böyle çarpıtabiliyoruz olayları, farklı sunabiliyoruz, birbirimizi suçlayabiliyoruz ama inanın, mahkemeyikübrada birinci derecede sorumlu bizleriz. Bizler elimizi taşın altına koymalıyız, bu sorunu çözmeliyiz. Yani 80 milyon insanın aklını, iradesini burada temsil eden bir irade var. Bunu çözmek çok kolaydır. Eğer ki, şayet irademize sahip çıkarsak ve çözümde biz kararlı olursak, gerçekten bu ölümler duracak. Otuz kırk yıl silahlı bir şekilde bu sorunun çözülmesi denendi yani bunu 30-40 kez diye söyleyebiliriz. 1 kez barış denendi, o 1 kerede insanlar ölmedi, insanlar göçmedi, tam tersine, tersine bir göç oldu ve insanlar ölmedi. Gelin, nasıl 30-40 kez silah denemişse barış sürecini de defalarca deneyelim çünkü bir kez denedik, halk kârlı çıktı, bizler kârlı çıktık. Birçok defa daha denemememiz için herhangi bir sebep yok. Hepimiz bu sorumluluğun bilincindeyiz. İnşallah, bu anlamda elimizi taşın altına koyarız.
Teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)