| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika Krallığı Arasında 2 Haziran 1987 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 99 |
| Tarih: | 08.06.2016 |
HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu uluslararası sözleşmeyle ilgili olarak bunun getirmiş olduğu fırsatla Türkiye'nin Rojava ve Suriye politikası, Orta Doğu politikasıyla ilgili birkaç hususu Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.
Başından beri Suriye ve Orta Doğu politikasında büyük yanlışların yapıldığını ve bu yanlışların faturasının önümüzdeki dönemde mutlaka ülkemizin ve halklarımızın önüne geleceğini ifade ediyorduk ve maalesef bunları dinlemek, bunları dikkate almak, bunlardan yararlanmak yerine bunlara cepheden karşı çıkan bir tutum üzerinden AKP'li hatipler ya da Dışişleri Bakanı ya da yetkilileri de Türkiye'nin ne kadar doğru işler yaptığını, AKP'nin bölgede ne kadar güçlü bir aktör konumuna geldiğini ve giderek de Orta Doğu'ya öncülük eden bir ülke pozisyonunun nasıl yakalandığını bu kürsüden dile getirdiler. Bakın, bugün artık bizim uzun uzun konuşmamıza gerek yok. Yani "Stratejik derinlik stratejik yalnızlığa dönüştü." derken bize cevap yetiştireceğinize biraz temel dersler almış olsaydınız bugün hem içeride hem dışarıda bu kadar sancılı bir sürecin içerisinde olmazdık. Bakın, bugün bu soruya cevabı yeni göreve başlayan 65'inci Hükûmetin, kabinenin yetkilileri söylüyor, Başbakanı söylüyor: "Temel hedef olarak, biz, bölgede az düşman, çok dosta tekrar dönmeyi hedefliyoruz." diyor. Yani bir nevi, stratejik yalnızlığın, Türkiye'nin içine kapandığı, izole olduğu o ortamın itirafını ve oradan bir çıkışın nasıl yakalanacağının arayışını kamuoyuna itiraf ediyor. Tabii, ortaya koyduğu temel politikalara baktığımızda, yani Sayın Davutoğlu Hükûmetinden farklı bir şeyi görmüyoruz ama bir siyasi kurnazlıkla, yani bütün o dış politika yanlışlarının Sayın Davutoğlu ve ekibine ait olduğu, bu yeni Hükûmetin de bu yanlışlara girmeyeceği üzerine söylemler dışında somut olarak önümüze gelen herhangi bir şey görmüyoruz. Yani temel politikalarda değişiklik olmadığı sürece siz istediğiniz kadar işte "Çok dost, az düşman." deyin iki ay sonra, üç ay sonra yine o gerçekle yüzleşmek zorunda kalırsınız.
Bakın, bu Rojava politikasının, Suriye politikasının temel olarak yanlış gitmesinin sebebi, oradaki Kürtlerin ya da Rojava'daki halkların statü elde etmemesi üzerine kurulmuş bir dış politika şekillenmesinden geçiyor. Yani hâlâ anlayabilmiş değiliz, Türkiye neden böyle anlamsız bir dayatma içerisinde? Orada yaşayan halkların iradesiyle ortaya çıkmış bir kararı neden geriye döndürmeye çalışıyor, bunu anlamak mümkün değil. Bu temel yanlış ortada olduğu için de... Yani bugüne kadar her türlü yanlış yapıldı. Kardeş Esad döneminde, işte, Ankara'da ortak bakanlar kurulu toplantısından bilmem burada yapılan gezilere kadar -sürekli söylendiği için tekrar etmeyeyim- o yanlışların tamamına, Esad'ın yaptığı antidemokratik, baskıcı hatta zaman zaman katliam uygulamalarına göz yumuldu. Sonra Esad bir şekilde düşmanlaştırıldı ama yine merkezde Kürt karşıtlığı ya da Rojava halklarının statü karşıtlığı olduğu için bu sefer IŞİD, El-Nusra, Ahrar El-Şam gibi birtakım çete yapılanmalarıyla, birtakım örgütlerle bu ülkenin, bu ülkenin halklarının hiç hak etmediği birtakım ilişkilere girildi. Şimdi, bu "Kürt karşıtlığı" cümlesini her kullandığımızda, AKP grup başkan vekilleri çıkıp burada öyle bir şeyin olmadığını söylüyorlar.
Bakın, ben Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın özellikle -hani, bırakın Rojava'yla ilgili- federal Kürdistan bölgesini henüz içselleştirmediğiyle ilgili cümlesini burada hatırlatmak isterim. "Biz Kuzey Irak'ta bir hata yaptık, Kuzey Suriye'de tekrar yeni bir hataya izin vermeyeceğiz." diyor. Yani, Kürtlerin statüsünü tanımamak için bir Kuzey Irak icat edildi, bir Kuzey Suriye icat edildi, yakında herhâlde bir Kuzey İran, Güneybatı İran icat edilecek. Her devletin böyle bir kuzeyini icat etme, Kürt ve Kürdistan realitesiyle yüzleşmeme gibi bir temel dış politika üzerinden, maalesef, AKP yürümeye devam ediyor. Büyük yanlışlar da bundan dolayı kaynaklanıyor.
Bakın, bugün bu Kürtlerin statü elde etmemesi üzerine ilişkiye girilen bütün yapılanmalar dünyada terör örgütü olarak görülüyor. Yani, Türkiye'nin kırmızı çizgi olarak çektiği Cerablus-Azez hattı dünya tarafından meşru bir hat olarak görülmüyor. Orada Türkiye dışında hiçbir güç "Cerablus'ta, Azez'de aman El Nusra olsun, Ahrar el-Şam olsun, IŞİD olsun da Kürtler olmasın." gibi bir yaklaşımı, bir politikayı benimsemiyor. Doğru olanı, sizin de bundan vazgeçmeniz. Yani, Kilis sınırından sadece yapılan saldırıları göz önüne getirdiğinizde, IŞİD'in gerek Türkiye içerisinde gerek sınırda her gün can güvenliğini tehdit eden yaklaşımlarını göz önüne getirdiğinizde, bugüne kadar Rojava halklarının ya da Rojava kantonlarının statü kazandığı yerden Türkiye'ye tek bir saldırı yapılmadığı gerçekliğini göz önüne getirdiğinizde bu politikadan bir an önce vazgeçilmesinin ne kadar doğru olduğu ortaya çıkar. Ha, siz kabul edersiniz etmezsiniz, benimsersiniz benimsemezsiniz, süreç oraya doğru gidiyor, ok yaydan çıktı. Biz istiyoruz ki Türkiye temel yanlışlardan dönsün, Rojava halklarıyla birlikte, Kürtlerle birlikte yeni bir stratejik dış politika geliştirsin. Ama, siz ısrarla akıntıya karşı kürek çekmeye devam ederseniz tıpkı bugün iflas ettiğiniz politikalar gibi, yarın öbür gün çok daha zor bir pozisyona maalesef gelirsiniz. Sizin gelmeniz bizi endişelendirmez, ülkemizi ve halklarımızı oraya getirmenizden kaygı duyarız. Dolayısıyla doğru olan yaklaşım bu yanlışlardan vazgeçmektir.
Bakın, bugün Kürtler ve Rojava'daki halklar Demokratik Suriye Meclisini ve Demokratik Suriye Güçlerini oluşturdular ve bu Demokratik Suriye Güçlerinin gerek El Nusra, Ahrar el-Şam, gerekse IŞİD'le yaptığı mücadele bütün dünya tarafından meşru ve kabul edilir bir mücadele olarak görülüyor. Bugün Menbic'e bir operasyon yapılıyor, Menbic'e yapılan operasyonun yanlış olduğunu Türkiye dışında söyleyen yok. Menbic'te kim var? IŞİD var. Yani yarın öbür gün Cerablus'ta, Azez'de Demokratik Suriye Güçleri demokratik Suriye'ye gidecek olan bir operasyonel süreç yürüttüğü zaman siz kendinizi ortaya attığınızda IŞİD'le, El Nusra'yla aynı pozisyona düşmüş olacaksınız. Dolayısıyla, ne siz o pozisyona gelin ne de bizi ya da halklarımızı o pozisyona getirmeyin. Amerika'sından Rusya'sına kadar bugün dünyanın bütün önemli güçleri eğer Kürtlerle ilişki geliştirmenin, Demokratik Suriye Güçleri başta olmak üzere Rojava halklarıyla ilişkileri geliştirmenin arayışı içerisindeyse bunu en başta yapması gereken ülke Türkiye'dir. Çözüm sürecinin aslında bitme gerekçesi de budur. Yanlış Rojava politikası içeride çözüm sürecini de bitirmiştir. Eğer doğru temelde bir ilişki geliştirilirse inanın ki Kürtler de, Rojava halkları da en başta Türkiye'yle birlikte barışçıl diplomatik çabaları önceleyen Demokratik Suriye Cumhuriyeti'ne gidecek olan o yolda belli politikaları ortaklaştırmaya hazırlar. Ama Türkiye, dediğim gibi, hâlâ, maalesef, aynı yanlışlara devam ediyor. Bugün bakıyoruz, Dışişleri Bakanı ya da Cumhurbaşkanı çıkıp "Demokratik Suriye güçleri içerisinde Kürtler yoktur." diyor. "Onlar yarın Menbic'i alsalar da Kürtler oradan çıkar, işte orada bir tek Araplar kalır."
Şimdi, bakın, bu dilin kendisi bile ayrımcı bir dildir. Yani Türkiye'de yaşayan bir Kürt olarak bu dilin beni ne kadar rahatsız ettiğini hiç empati kurarak düşünüyor musunuz? Senin ne alıp veremediğin var sınırın diğer tarafındaki Kürtlerle? Orada Kürtlerin bulunması, orada diğer halklarla birlikte meclis oluşturması, oraları IŞİD'den, El Nusra'dan, alarak demokratik Suriye'ye gidecek olan o yolu açması niye rahatsız etsin? Niye? Türkiye için, dediğim gibi, bugüne kadar herhangi bir tehdit falan da oluşturmuş değil. Şimdi basından okuyoruz, sırf Kürt karşıtlığı üzerine Esad rejimiyle AKP arasında bir yakınlaşma -ne diyelim- yeni bir dönemin arayışı başlamış. Bunun için de daha çok işte basında bu Ergenekon artıklarının kullanıldığı söyleniyor. Yani bu tarz şeylere girmeyin. Esad'la ilgili söylediğiniz cümleler de tarihe kayıt olarak geçmiştir. Mazlumun yanında yer alın, mazlumla birlikte hareket edin. O durumda zalimle ya da bütün dünyanın mahkûm ettiğiyle birlikte hareket etmek zorunda kalmazsınız. Rojava'ya ambargo uygulamak yerine, oradaki halklara düşmanlık temelinde yaklaşmak yerine hem oradaki halklarla, Kürtlerle yeni bir sayfa açın hem de bunu içerideki barış için de bir vesile kılın diyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)