| Konu: | Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 03.06.2016 |
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, gecenin bu vaktinde maalesef, Türkiye yararına yasa yaptığımızı iddia ediyoruz; bu, başlı başına bir garabet.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de 2023 yılına kadar 2.500 tane HES yapılması planlanmaktadır. AKP döneminde yaratılan ekolojik tahribat ve halk sağlığına yönelik yaşamsal tehditler göz ardı edilerek kısa dönemli kârların gerçekleşmesi amacıyla doğayla ilişkilerde piyasa mantığını hâkim kılan yasal düzenlemeler yapıldı ve yapılmaktadır.
Hidroelektrik santrallerine Türkiye'deki gelişim tarihi açısından bakıldığında, 4628 sayılı Yasa bir dönüm noktası olarak görülmektedir. 2003 tarihi itibarıyla 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çerçevesinde yürürlüğe giren Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği ve takip eden yasal düzenlemelerle Türkiye'deki bütün akarsuların kullanım hakları kontrolsüz bir biçimde özel sektöre devredilmiş, doğa üzerinde sermaye hâkimiyetinin kurulması ve yaygınlaştırılması yasal bir zemine kavuşturulmuştur. Bu santrallerin tamamı tamamlanıp üretime geçtiğinde bile ülkemizdeki enerji ihtiyacının sadece yüzde 5'ini karşılayacaktır, üstelik sadece yirmi beş otuz yıl için. Derelerin getireceği alüvyona bağlı, ömrü biten her bir HES'e yeniden işlev kazandırabilmek için derelerin yönü tekrar değiştirilecek ve eğer şimdiden dur demezsek bu doğa katliamı, bir ölüm oyunuyla, kurumayan tek bir dere kalmayıncaya kadar devam edecektir.
"Yenilenebilir" adı altında dayatılan HES'ler, yenilenebilir kavramından zararsız yanılsaması yaratan, havza planlaması temelinde bütüncül bir su politikasından yoksun, tüm akarsuların her noktasının parsellenmesiyle kontrolsüz ve denetimsiz bir şekilde inşa edilmeye çalışılan HES'ler doğanın dengesine çok boyutlu bir müdahaleye denk geldiğinden büyük bir ekolojik yıkımın esasını teşkil edecektir. Dere yatağına yapılan müdahaleyle dere içinde ve etrafındaki canlı yaşamı büyük ölçüde zarar görmekte, yüzlerce endemik tür yok olmakta, taban suyu ve yer altı suyu seviyeleriyle oynanmakta, inşa aşamasında etrafındaki ağaçlar kesilmekte, orman kalitesi düşürülüp erozyonun önü açılmaktadır, tarım ürünlerinin türü değişmektedir. Özetle, binlerce yıllık bir süreçte oluşmuş doğal dengeye yenilenebilir gibi değerlendirilen, "HES" adı altında yapılan müdahalelerle doğa katliamları gerçekleştirilecektir.
Değerli milletvekilleri, sadece Dersim'de 25 barajın yapılması gündeme getirilmektedir. Bunların hiçbir tanesi aslında enerji amaçlı değil. Türkiye literatürüne ve dünya literatürüne kazandırdığımız bir kavram var, "güvenlik barajları" adı altında, özellikle, bölgemiz büyük bir baraj yığınağı hâline getiriliyor. Sınır boyunda ve bölgede yapılacak olan HES'lerle tüm dereler yok edildiği gibi, aynı zamanda, bölgenin kültürü, tarihi, coğrafyası da yok edilmektedir. Bunların başında, yine, tarihi Hasankeyf var. Ilısu Barajı'yla yok edilecek, on iki bin yıllık tarihî Hasankeyf'in maalesef enerjiye kurban edildiği söyleniyor ama gerçek bu değil. Gerçekte olan nedir? Gerçekte olan, aslında bir tarihin, bir coğrafyanın, bir kültürün, daha doğrusu yılların kültürlerinin, medeniyetlerinin yok edilmesidir, oraya ait olan ne varsa tarihin derinliklerine gömülmesidir. Bu anlayışla, maalesef, yaşadığımız ekosistemi yok ettiğimiz gerçeğini de unutmaktayız. Bu evreni biz teslim almadık, bu evren çocuklarımızın bize emanetidir, onlara devretmekle yükümlüyüz, onlara bırakmakla yükümlüyüz. Dolayısıyla, bu talana bir an önce "Dur." demek zorundayız. Her yeri talan ediyorsunuz, her yeri yok ediyorsunuz, tarihi, coğrafyayı, kültürü ne varsa önünüze gelen, bir miktar kâr için, bir miktar zenginleşme için, bir miktar yandaşa para kazandırmak için her şeyi yok ediyorsunuz. Bu ülkeyi yok ettiğiniz gerçeği de bir gerçektir.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)